OHAL’le birlikte yükselen işkence ve fırsatçılık

15 Temmuz gecesi başarısızlıkla sonuçlanan askeri darbenin ardından Tayyip Erdoğan’ın istibdad rejimini büyüten adımları ile karşı karşıya kaldık. Derhal OHAL ilan edildi, ardı ardına kanun hükmünde kararnameler (KHK) yayınlanmaya başladı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alındığı açıklandı. Güya tüm bu uygulamalar devletin içine sızmış Gülen cemaatini temizlemek içindi. Elbette söylendiği gibi olmadı. OHAL süresi boyunca her taraftan, siyasi tutsaklara yapılan işkencelerin, gazetecilere uygulanan baskıların, Gülen cemaatiyle hiçbir ilgisi bulunmayan akademisyen ve memurlara verilen cezaların haberleri yükseldi.

İşkence gün geçtikçe azalmıyor, artıyor!

Devlet her daim kolladığı siyasi tutsaklara zulmetme fırsatını başarısız darbeyle yakaladı. Henüz OHAL ilan edilmeden müvekkilleriyle görüşmek için hapishanelere giden avukatlar görüş yasağıyla karşılaştılar. Hiçbir dayanağı, hiçbir gerekçesi olmayan bir yasak! Devlet de en az bizim kadar siyasi tutsakların Gülen cemaatiyle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını biliyor. Ama tabii hazırca önlerine düşen, işkenceye bahane sayabilecekleri bu darbe girişimini hemen değerlendirdiler. OHAL ilanından sonra yayınlanan KHK ile gözaltı süresi 30 güne çıkarıldı. Aynı KHK’daki, gözaltı süresinin ilk günlerinde avukat görüşmesinin zorunluluğunun kaldırılması gibi diğer düzenlemeler işkencenin ve hak ihlallerinin had safhaya ulaşacağı endişesini yarattı.

Öyle de oldu. Koğuşlarda yer yok gerekçesiyle siyasi tutsakları başka hapishanelere sürgüne göndermeye başladılar. Sürgünlere direnen siyasi tutsaklara işkence yaptılar. Yerlerinde kalan siyasi tutsaklara ise kaba dayak atıp, tutsakları aileleriyle görüşlerine sedyeyle götürdüler. Muhalefet partileri milli mutabakat derdine düşmüş, işkenceye sırt dönmüşken işkenceciler işkenceyi saklama endişesi bile duymadılar. Antalya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hapishane görevlileri işkenceyi kabul etmekten geri kalmayıp, işkenceyi yapanlar FETÖ’cü görevliler deyip suçu savuşturmaya çalıştılar. Yine Antalya cumhuriyet başsavcısı hapishanelerde böyle şeylerin bazen olduğu itirafında bulunabildi. 22 Ağustos günü Malatya E Tipi Kapalı Cezaevi’nden bir kadın siyasi tutsağa, hastaneye götürülmek üzere bindirildiği ringde bulunan bir asker cinsel saldırı girişiminde bulundu. Hastanedeki doktorlarsa “bizim askerimiz öyle şey yapmaz” deyip işkenceyi görmezden geldi. İşkence hapishanede, hastanede, ringde her yerde! Bir suça ortak olmak için sadece o suça sebep fiili somut olarak gerçekleştirmek gerekmez. İşkenceye göz yumanlar, işkenceyi olağanlaştıranlar da işkencecidir!

OHAL fırsatçılarına fırsat vermeyelim

Hapishanelerden işkence sesleri yükselirken OHAL fırsatçılarıdışarıda da boş durmadı. DİHA ve Evrensel gazetesi muhabirleri işlerini yaparken, haber peşinde koşarken PKK/KCK hesabına çalıştıkları suçlamasıyla gözaltına alındılar. 15 Temmuz’dan sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde 17 akademisyen görevden alındı. Bu akademisyenlerden 10’u Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atmış akademisyenler.

Şanlıurfa Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde “nitelikli uzmanlık eğitimi istiyoruz, angaryaya karşıyız, nöbet ücretleri ödensin” talepleriyle 1 Temmuz’da basın açıklaması yapan asistanlara, yönetim soruşturma başlattı. Buraya kadar olan, Türkiye’de her zaman karşılaştığımız haksız bir soruşturma gibi görünüyor. Ancak soruşturma esnasında asistanlara sorulan sorular bize bir kez daha fırsatçılık dedirtiyor. Sorulardan biri: “Bu olayı paralel devlet yapılanmasına veya illegal başka bir örgüte destek olmak amaçlı mı yaptınız?” Bu sorunun basın açıklamasındaki taleplerle, açıklamanın amacıyla ne ilgisi var? Üniversite yönetimi de pek tabii ilgisi olmadığını biliyor. Ancak haklarını arayan emekçiler her zaman onları rahatsız etti. Amaçları gayet net: fırsattan istifade bir yerden yalan yanlış bir ilişki kurayım da bunları işten atayım!

16 Ağustos günü Özgür Gündem gazetesi kapatıldı. Polis gazete yöneticilerinin ve yazarlarının evlerine baskınlar düzenledi, insanlık dışı muamelelerde bulundu. Özgür Gündem yazarı, edebiyatçı Aslı Erdoğan haftalardır tutuklu. Yazar ve dilbilimci Necmiye Alpay da Ağustos sonunda tutuklandı.

Tüm bu yaşananlar başarısız askeri darbenin, sonrasında oluşturulan “milli mutabakat”ın sonuçlarıdır. Bugün OHAL fırsatçılığına, hapishanelerdeki işkencelere sessiz kalmak yarın sesimizi duyuramamak demektir. Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin gücünü yeniden topladığında tüm muhalif kesimlere aynı şiddetle saldıracağı bilinciyle bugün yaşananlara sırtımızı dönmememiz en önemli devrimci görevlerimizdendir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2016 tarihli 83. sayısında yayınlanmıştır.