Ne Erdoğan’a, ne Fethullah’a! Kırmızı oy için sandığa!

 

 

Ne Erdoğan’a, ne Fethullah’a! Kırmızı oy için sandığa!

30 Mart geldi. Karikatür gibi. Bir ülke düşünün: ana muhalefet partisinin başı, başbakanından “başçalan” diye söz ediyor. Ama hesabı sorulamıyor. İçi milyonlarla dolu ayakkabı kutularının, yatak odası kasalarının, ev tipi para sayma makinelerinin hesabı sorulamıyor. Savcılara, polislere “görevini yaparmış gibi yap, ama sakın görevini yapma” diye emir veren bakanlardan, valilerden, emniyet müdürlerinden hesap sorulamıyor. Medya patronlarını ağlatan, gazetecileri işten attıran bir başbakandan hesap sorulamıyor. Başbakanın emri üzerine bir davadan istenen sonucu elde etmek için Yargıtay Başkanı ile görüşeceğini söyleyen eski Adalet Bakanı’ndan hesap sorulamıyor. Dört kişi yollayıp kendi memleketini bombalatmayı teklif eden MİT Müsteşarından hesap sorulamıyor. Ama hemen hemen bütün siyasi güçler, maalesef sosyalistler de dâhil, Kürt yurtseverleri de dâhil, bu hesabı seçim sandığının üzerine yıkıyor. Sandık pislik temizleme yeri haline getiriliyor! Bu pisliği hiçbir sandık temizleyemez!

Bundan da ibaret değil. Ülke 17 Aralık’tan itibaren derin bir devlet krizi içinde çırpınıyor. Devletin kurumları birbirine giriyor. Yargı orta yerinden bölünüyor. Polis darmadağın. Jandarma erleri dizleri üzerine çöküp MİT ajanlarını hedef alarak makineli tüfeklerini doğrultuyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, ünlü kasette Suriye’ye nasıl savaş açamadıklarını anlatırken devletin sadece bir-iki kurumunun çalışmakta olduğunu itiraf ediyor, Devrimci İşçi Partisi’nin “devlet krizi” tespitini doğruluyor. Ama hemen hemen bütün siyasi güçler, maalesef sosyalistler de dâhil, Kürt yurtseverleri de dâhil, bu krizin çözümünü seçim sandığının üzerine yıkıyor. Bu krizi hiçbir sandık çözemez!

Bütün bunlar halk kitlelerinin sessiz sedasız kendi evinde oturduğu bir ülkede olmuyor. Daha bir yıl bile olmadı, üç-dört ay boyunca halk evine girmedi! Meydanlara çıktı, polisle çatıştı, teker teker “durdu”, forumlarda oturdu, yeniden kalabalık oldu, sokakları doldurdu. Milyonlar sokağa çıktı, başka milyonlar tencere tava çaldı. Bu halk isyanıdır ki, başbakanın itibarını yerle bir etmişti, hükümetin ortaklarını birbirine düşürmüştü, bugünkü büyük devlet krizini doğurmuştu. Ama şimdi bu siyasi sonucun esas sahiplerini harekete geçirebilecek güçler, sosyalistler ve Kürt hareketi gözlerini ne pisliği temizleyebilecek, ne krizi çözebilecek olan sandığa dikmişlerdi! Halkın içinde var olan isyan duygusunu harlamak yerine sandıkta oy kullananların sayısını arttırmak için çalıştılar aylarca. O arada Greif çıktı ortaya. 1500 işçiyi temsil eden bir hareket fabrika işgal etti, Gezi’nin sloganlarına sahip çıktı, ama Gezi’nin sahipleri slogan atmaktan vazgeçmişlerdi! Sonra Berkin’imizin cenazesi oldu. İstanbul’da milyon değilse yüz binler katıldı cenazeye, Türkiye çapında emniyet bile iki milyon insan saydı. İsyan duygusu sokakta idi. Ama onlara da sandık öneriliyordu!

Devrimci İşçi Partisi ilk günden bu krizin asıl mimarlarını, halkı krizi çözmeye çağırmak üzere çalıştı. İşçi sınıfının Greif’ta ifadesini bulan öfkesini halk isyanıyla birleştirmeye çağırdı. Kürt hareketini geleceğini çöküş içindeki bir siyasi lidere bağlamaktansa isyan yoluna katılmaya çağırdı. Ama maalesef ne sosyalistleri, ne de Kürt hareketini derin parlamento tutkusundan koparamadık.

Şimdi biz sandığa gideceğiz ve “Hepsi gitsin!” şiarı doğrultusunda kırmızı oy kullanacağız. Sınıf bilinçli bütün işçileri, bütün çapulcuları, bütün ezilenleri kırmızı oy kullanmaya çağırıyoruz.

Hayır, gerçekçi olalım diyenlere de soruyoruz: sizin “gerçeğiniz” nedir? Elinizi tutmayalım, Sarıgül’e oy verin, bir kent yağmacısından kurtulurken bir başkasını başınıza çıkarın. Adam dürüst konuşuyor: Şişli’de ne yaptıysam İstanbul’da da onu yapacağım diyor. Bütün İstanbul’u AVM’lerle, rezidanslarla, iş merkezleriyle ve çevresinin cebini rantla doldururken de desteklersiniz onu!

Elinizi tutmayalım. Mansur Yavaş’a oy kullanın, sonra elinizi “burnu basılmış BMC” gibi değil, gerçek kurt işareti yapar olarak bulun kendinizi!

Elinizi tutmayalım. Aziz Kocaoğlu’na oy verin. Sonra belediyenin istihdam ettiği taşeron işçileri desteklemeye gider, taşeronluğa karşı slogan atarsınız!

Elinizi tutmayalım. Kılıçdaroğlu’nun CHP’sine kullanın oylarınızı. Olacak şey değil ya, bu sayede Erdoğan liderliğindeki AKP’yi gerilettiniz diyelim. Yarın Erdoğan düşürüldüğünde cemaatin polislerinin sabah baskınlarında toparlanan mücadeleci insanların cemaatin savcılarınca tutuklanması karşısında ah vah edersiniz artık! Cemaatin ABD ve İsrail yanlısı politikaları uygulanırken Ortadoğu halklarının kaderine üzülürsünüz artık!

Devrimci İşçi Partisi, işçiyi, emekçiyi, ezileni, genci, ne Erdoğan’a destek olacak partilere, ne de Fethullah’ı sırtında taşıyacak partilere oy vermemeye çağırıyor.

Sandığa gidin ve Türkiye’yi bu pislikten ve krizden çıkarabilecek tek güce, emekçi halka verin oyunuzu! Sandığa gidin ve kırmızı oy kullanın!

Oyunuzu isyana verin!