Marmara İletişim’i Penguen Fakültesi yaptırmayacağız!

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde önce 8 araştırma görevlisi kademe durdurma cezası aldı, peşinden de Figen Algül ve Can Özbaşaran okuldan atılmak istendi. Figen ve Can’ın cezaları YÖK’e gönderildi. Son kararı Yüksek Disiplin Kurulu verecek. Hepsi Eğitim-Sen üyesi. Cezaların sebebi KESK’in 5 Haziran’da düzenlediği greve katılmak.

KESK’in 5 Haziran grevi emekçi düşmanı bir yasal düzenlemeye karşı organize edilmişti. Ama güzel bir tesadüfle Gezi ile başlayan halk isyanına denk geldi. Arkadaşlarımız kendileriyle ne kadar gurur duysalar azdır. Bu gurur aynı zamanda bilimi fil dişi kuleden halkın arasına indirmenin gururudur. Bugün bedel ödeyen bilim emekçileri, medyanın penguen belgeselleriyle iflas bayrağını çektiği günlerde, İletişim  Fakültesi’nde özgürlüğün bayrağını yükselttiler. Bu bayrak üniversitedeki sermaye ajanlarını korkutmuştur.

Sermayenin üniversiteleri ticarileştirme saldırısının yeni bir cephesi Marmara’da açılmıştır. Bizi savaşa çağırıyorlar. Çağrıları kabulümüzdür. Onlar kazanırsa Marmara İletişim şüphesiz ki bir penguen fakültesine dönüşecektir. Biz kazanırsak bilim ve özgürlük kazanacaktır.

Marmara İletişim’de yaşananlar sadece bir asistan kıyımı değil esas olarak sendikal örgütlenme hakkına yapılan bir saldırıdır. Marmara’da araştırma görevlilerinin işlediği bir suç yoktur. 2547’ye göre de 657’ye göre de, 4688’e göre de, Anayasa’ya göre de, ILO sözleşmelerine göre de bir suçları yoktur. Sendikal hak ve özgürlüklerini kullanmışlardır. Ancak gerek İletişim dekanı Yusuf Devran, gerekse de Rektör Zafer Gül suç işlemektedir. Bu suç herşeyden önce sendikal hakların kullanılmasını engelleme suçudur.

Arkadaşlarımızın veremeyeceği bir hesap yoktur. Hukuki süreçlerden de alınlarının akıyla çıkacaklarından eminiz. Eğitim Sen 6 Nolu Şubemizin son kongresinde yönetime başarıyla seçilen hukuktan sorumlu sekreterimiz Barkın Asal, ilk değerlendirmelerinde hukuksal açıdan tamamen sakat bir disiplin süreciyle karşı karşıya olduğumuzu belirtti. Cezaların bir bir mahkemelerden döneceğine şüphem yok. Ancak bizim asistan mücadelesinde iyice bilinçlerimize kazınan birşey vardır ki o da hukuki mücadelenin ancak yardımcı bir araç olacağı esas olanın ise sınıf mücadelesi yöntemleri olduğudur. YÖK’ün Türkiye çapında asistan kıyımına girişmek üzere yönetmelik çıkardığı 2008 yılında fakülte fakülte gezerek Barkın’la birlikte anlattığımız buydu. Davalarımızı açtık. Ama kazanımlarımızı meydanlarda, Rektörlük binalarında gece boyu zaptettiğimiz konferans salonlarında, kurduğumuz çadırlarda elde ettik. Sebebi açık. Bir sınıf saldırısına ancak sınıf mücadelesi yöntemleriyle karşı koyulabilir.

Belki yine mahkemelerde kazanacağız. Ama yetinmeyeceğiz ve yetinmemeliyiz de. Çünkü Marmara’da asistan kıyımı yapanlar, örgütlenmeye ve mücadeleye karşı korkuyu hakim kılmaya çalışıyorlar. Faşistleri yedek güç olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. Bu sürecin sonunda zihinlerde verilmiş olan cezaların, baskıların kalmasını istiyorlar. Hayır! Sürecin sonunda zihinlerde, örgütlü olmanın gururu, dayanışmanın gücü, haklılılığın zaferi kalmalıdır.

2008’de asistan hareketi yükselirken Sinter Metal işçileri fabrika işgali yapmışlardı. Bu işgal, 5 Mart’taki (2009) büyük üniversiteyi terk etmeme eylemine ilham vermişti. Tarihin cilvesi midir bilinmez. Şimdi de Greif var. O halde yine eski anadan dededen kalma yöntemlere geri dönme zamanıdır. Grev hakkını grev yaparak koruyacağız. Biz emekçiler hesabımızı böyle sorarız. 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2014 tarihli 53. sayısında yayınlanmıştır.