Kırk katıra karşı kırk satır: Amerikan muhalefeti iktidara hazırlanıyor

ABD’de yürüyen Zarrab davasının Türkiye’de sadece ekonomik değil siyasi açıdan da ciddi bir sarsıntı yapması bekleniyor. Ancak bu sarsıntının hangi mekanizmalarla tetikleneceği konusunda bir belirsizlik var. Davanın ucu Erdoğan’a kadar uzanıyor. Ama ABD’nin doğrudan Erdoğan’ı hedef alan bir siyasi tasarrufa girişmesi beklenmemeli. Bu işi ABD adına yapmak için uzun süredir Amerikan muhalefeti olarak adlandırdığımız eksende hummalı bir çalışma sürüyor.

İyi Parti yerini aldı

Akşener’in İyi Parti’si kuruldu. Amerikan muhalefetindeki görevi MHP’yi bloke etmek olan İyi Parti, çıkışındaki ivmesini kaybetmiş gözüküyor. Diğer yandan programına açıkça NATO taraftarlığını yazan İyi Parti, milliyetçi muhalefeti ABD’den uzak alanlarda, Yunanistan’ın Ege adalarındaki askeri hareketliliği ve iktidarın suskunluğu üzerinde yoğunlaştırıyor. Ege adaları meselesi İyi Parti’nin Amerikancı çizgisi ile örtüşüyor. Zira Ege sorunu ABD ile karşı karşıya gelmeden ve Kürt meselesine temas etmeden milliyetçilik yapma ve iktidarı vatan hainliği ile suçlama olanağı tanıyor.

İyi Parti kurulduğundan beri Akşener’in Erdoğan’ın karşısındaki esas alternatif olmadığını, esas misyonunun milliyetçi alanı kaplamak olduğunu vurguluyoruz. Amerikan muhalefetinin Erdoğan’ı ciddi şekilde sıkıştırması için AKP’nin içine kadar uzanan bir etki yaratması lazım. Bu noktada da Abdullah Gül ismi öne çıkıyor.

Abdullah Gül hazırlanıyor

Nitekim Abdullah Gül cephesinde ciddi bir kıpırdanma var. Tam da Ortadoğu’daki taşların yerinden oynadığı bir aşamada, Türkiye’ye karşı İsrail ve Mısır’la üçlü bir blok oluşturan Suudi Arabistan’ı ziyaretiyle gündeme gelen Abdullah Gül, Bahçeşehir Üniversitesi Diplomat Okulu açılışında konuştu. Abdullah Gül AKP’nin dış politikasına adeta Batıcı bir reddiye sundu. Avrupa Birliği’ni stratejik bir yöneliş olarak savundu. Dış politikayı iç politikaya bağladığı yerde kullandığı “hukukun evrensel şekilde eşit uygulanması”, “hak ve özgürlüklerin evrensel anlamda garanti altına alınması” gibi kavramlarda geçen “evren”in batı emperyalizmi olduğuna kuşku yok. “Şeffaflık”, “iyi yönetişim” ve “kuvvetler ayrılığına bağlı demokratik sistem” vurguları ise Abdullah Gül’ün 16 Nisan referandumunda “hayır” lehine aldığı tutumun devamı niteliğinde.

Gül, Saadet’i de Amerikan muhalefetine getiriyor

Abdullah Gül’ün Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkması olasılığı da giderek daha yüksek sesle dillendiriliyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında Saadet Partisi’nin D-8 iftarında boy gösteren Gül, sorulara karşı renk vermemişti. Ancak geçtiğimiz ay Milli Görüş hareketi yayın organı Milli Gazete genel yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş, CNN Türk’e bağlanarak Abdullah Gül’ün adaylığının Saadet Partisi tarafından destekleneceğinin açık işaretlerini verdi. Saadet Partisi’nin Amerikan ve İngiliz emperyalizminin en sadık destekçilerinden Abdullah Gül’e bu denli teveccüh göstermesini, burjuva karakterli siyasal İslam’ın tutarsızlığının ve güvenilmezliğinin bir örneği olarak kenara yazıyoruz.

Kılıçdaroğlu’nun erken seçim hamlesinin arka planı

CHP solunda yer alan siyasi alanın adalet yürüyüşüyle gazını aldıktan sonra Kemal Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’e yeşil ışık yakmış ve Gerçek gazetesi bunu teşhir etmişti. Abdullah Gül seçeneği, bir kez daha Kılıçdaroğlu’na soruldu. CNN Türk’te soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Gül’le görüştüklerini, benzer kaygıları paylaştıklarını, yeniden görüşmek istediğini belirttikten sonra Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde tarafsız kalmasını övdü. CHP cephesinden yeşil ışığı yanık tutmaya devam etti.

Kılıçdaroğlu’nun erken yerel seçim çıkışı, önünü göremeyen Erdoğan ve AKP iktidarından henüz karşılık bulmuyor. Ancak Zarrab davasının yaratacağı sarsıntı, Abdullah Gül, Ali Babacan ve bunlara eklenecek Ahmet Davutoğlu grubu ile AKP içine uzanırsa, o zaman Erdoğan’ın, istemediği bir erken seçime sürüklenmesi ciddi bir olasılık haline gelebilir. AKP’de ciddi bir bölünme dinamiği ortaya çıkarsa, Erdoğan açısından, erimeyi önlemek amacıyla sandıktan güvenoyu almak, zorunluluğa dönüşebilir. Bu hiç şüphesiz ki Erdoğan’ın gireceği en zor seçim olacaktır.

Amerikan muhalefeti işçi ve emekçiler için seçenek değildir

Amerikan muhalefeti giderek saflarını sıklaştırıyor. Erdoğan’ı zor günler bekliyor. AKP’yi ve iktidarını bir arada tutmakta zorlanacağı bir dönem yaklaşıyor. Atatürkçülük hamlesi ile teskin etmeye çalıştığı askeri çevrelerde biriken gerilimi yönetmesi de giderek zorlaşıyor. Tüm bunlara bakıp Türkiye’nin Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi “demokrasi ile tek adam rejimi arasında” bir hesaplaşmaya gittiğini söylemek güç. Zira Erdoğan’ın tek adamlığının alternatifi asla Amerikan muhalefeti olamaz. Abdullah Gül ya da benzeri adaylarla planlanan geçiş süreci bir ölçüde parlamenter sistemin yeniden ihdasını önüne koysa da uygulayacakları program yine sermayenin ve emperyalizmin programı olacaktır. İstibdadın sopasının, yeni sahiplerinin elinde, işçi sınıfı ve emekçiler üzerinde kullanılacağından şüphe duyulmamalıdır. Amerikan muhalefetinin iktidarlaşması işçi ve emekçiler için bir tercih olamaz.

Tek gerçek alternatif zincirsiz Kurucu Meclis

Tek adamın alternatifi, hâkim sınıfların diğer adamı, adamları ya da kadını değildir. Bugün Türkiye’de istibdadın tek gerçek alternatifi zincirsiz bir Kurucu Meclis olacaktır. Kırk katırla kırk satır arasında kalan halkın oyuyla kişileri değiştirmek değil, işçi ve emekçilerin kitlesel mücadelesi ile zincirlerin kırılması ve ülkenin eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden kuruluşu hedeflenmelidir. Bunun için emperyalizme ve sermayeye karşı bağımsız bir işçi emekçi alternatifi inşa etmekten başka seçenek yoktur. 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.