İşçi sınıfına güvenmek

OHAL, 18 Temmuz günü gece yarısı hukuken kalktı. Genel kanı OHAL’in kaldırılmasının çok da bir şey değiştirmeyeceği yönünde. Çünkü hem Anayasa değişiklikleri hem de son torba yasa ile getirilen düzenlemeler, ihraçlardan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine kadar bir dizi OHAL uygulamasının süreceği anlamına geliyor. Bunlar elbette ki doğru. İstibdadın inşası devam ediyor. Ama sürekli bir şikâyet halinin de âlemi yok. OHAL boyunca baskıdan şikâyet etme halinin mücadeleden uzak durmanın bir gerekçesi yapıldığına çokça tanık olduk.

Burada mevcut durumun doğru tespit edilmesi son derece önemli. Abartı da küçümseme de bizi yanlış yöne sevk edecektir. Örneğin Türkiye’de gerçekten faşizm varsa ya da artık nefes alamaz hale geldiysek, herhalde 24 Haziran’da mecliste HDP’ye, cumhurbaşkanlığında İnce’ye oy vermekten fazlasını yapmak gerekirdi. Gerçek bir ölüm tehlikesi altındaki hiçbir canlı (deve kuşu hariç), Türkiye’nin küçük burjuva solcusu kadar rahat hareket etmez. Siyasetlerin durumu ise daha vahim olabiliyor. Türkiye’de faşizm var deyip yerel seçimler için şimdiden hazırlık yapmaya başlayanlar var.

Türkiye’de burjuva sınıf karakterine sahip bir istibdad var. Diyalektik olarak hürriyet mücadelesi de proleter bir karakter taşımak zorunda. Biz bunu söylediğimizde sadece sosyalist imanımızın gereğini ifade etmiş olmuyoruz. İnsanlara mücadele etmek ve kazanmak için dayanmamız gereken gücü gösteriyoruz. Türkiye’de sınıf mı kaldı diyenlere OHAL döneminde mücadele edenlerin başında işçi sınıfının geldiğini söyleyerek cevap veriyoruz. Bu dönemde, “tüm olanlara rağmen nasıl bu kadar umutlu olabiliyorsunuz” diyen dostlara hep işçi sınıfına güvendiğimizi söyleyerek cevap veriyoruz. Düzenin siyasetine ve sandıklarına güvenmiyoruz ki hayal kırıklığı yaşayalım. Sınıf mücadelesi ise kazansak da kaybetsek de, bazen iğneyle kuyu kazıyor olsak da bizi hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı.

Emek Çalışmaları Topluluğu her yıl işçi ve emekçi eylemlerinin bilançosunu çıkarıyor ve ortaya koyduğu rakamlar tamamen haklı olduğumuzu gösteriyor. 2017 yılı boyunca ayda ortalama 53 işçi eylemi olmuş. OHAL dönemini ele aldığımızda ise ayda ortalama 47 işçi eylemi olduğunu görüyoruz. İşçi sınıfı OHAL döneminde her iş gününde neredeyse iki eylem yapıyor. Erdoğan, patronlara OHAL’in faydalarını anlatırken, OHAL’i grevleri yasaklamak için kullandığını söylemişti. Gerçekten de neredeyse her grevi yasakladılar. Fakat bu işçi sınıfını durdurmadı. 2017 yılında yapılan işçi eylemlerinin sadece yüzde 4’ü yasal grevler iken bu eylemlerin dörtte birini fiili grevler (yüzde 23) ve işyerini terk etmeme/işgal eylemleri (yüzde 2) oluşturuyor. Eylemlerle ilgili çok kapsamlı ve detaylı rakamları herkes Emek Çalışma Topluluğu’nun bu değerli çalışmasını internetten bulup indirerek okuyabilir.

Demek ki “nerede bu işçi sınıfı” diyenlere verilecek cevap belli: Eylemde! Tabii ki bu eylemler esas olarak sendikal ve ekonomik taleplerle gerçekleşen eylemler. Doların artışına bakıp neden hala AKP’ye oy veriyorlar diye kara kara düşünenler işçi sınıfının ayaklarıyla verdiği oylara baksa depresif ruh halinden belki daha kolay çıkabilirler. Ama tabii şu da bir gerçek ki işçi eylemlerin yüzde 85’i işyerlerinin önünde ya da içinde gerçekleşiyor ve bu yüzden işçi sınıfı gerçeğini şehir merkezlerindeki kafelerden ya da kültür merkezlerinden görmek çok da kolay değil.

Bir de bu tabloya son dönemde işçi sınıfının elde ettiği bazı kazanımları ekleyelim. Anayasa mahkemesi Birleşik Metal’in 2015 yılındaki MESS grevlerinin yasaklanmasıyla ilgili yaptığı başvuruyu haklı buldu. Grev ve örgütlenme hakkının ihlal edildiği sonucuna vardı ve hükümeti 50 bin lira manevi tazminat vermeye mahkûm etti. Posco Assan fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçiler de mahkemeyi kazandılar. Mahkeme işe iade kararının yanında sendikal tazminata da hükmetti. 2017 yılını işyerlerinin önünde kurdukları çadırda direnerek geçiren TÜMTİS üyesi DHL işçileri de kazandı. Sadece mahkemeyi kazanmadılar, direne direne patronu toplu sözleşme masasına getirdiler.

Peki bu kazanımlar OHAL kaldırıldığı için mi elde edildi? Bir ayda guguk tekrar hukuk mu oldu? Hayır! Bu kazanımlar OHAL kalktığı için değil işçiler OHAL boyunca direndiği ve mücadele ettiği için kazanıldı. Şimdi Flormar, Cargill ve daha pek çok fabrikada işçilerin mücadelesi sürüyor onların da direne direne kazanacağından kuşkumuz yok. Elbette ki bu mücadeleleri nicelik ve nitelik olarak ileriye taşımalıyız. Elde edilen her bir hak ancak kullanıldıkça korunabilir. Metal işçisi grev hakkını Anayasa mahkemesine dilekçe vererek değil grev yaparak koruyabilir. Posco Assan işçisi tazminatını almıştır ama fabrikaya sendikayı sokmak için direnişini sürdürecektir. HT Solar işçisi fiili grevle sendikalaştı. Ama bu başarı mücadelenin sonu değil başlangıcıydı. Şimdi sadece fabrika içinde patrona karşı mücadeleye devam etmiyorlar Gebze’de nerede bir mücadele varsa oraya koşuyorlar. 

Emin olun Türkiye’de faşizm olsaydı bu eylemler yapılamazdı. Mücadelenin düzeyi de biçimi de bambaşka boyutlarda olmak durumunda kalırdı. Bunu söylerken iktidarın baskıcı yönünü yumuşatmış mı oluyoruz? Hayır mesele bu değil. Biz Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin iktidarın daha da baskıcılaşmasının hatta faşistleşmesinin önündeki esas engel olduğunun görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla vardığımız sonuç daha az değil daha çok mücadele! Sınıf mücadelesini nicel ve nitel olarak ileri taşımak, ekonomik mücadeleyi siyasal düzeye yükseltmek ve işçi sınıfının siyaset masasına yumruğunu vurması için mücadele! Bunun için örgütlenmek, örgütlenmek, örgütlenmek! İşçi sınıfı, hürriyet mücadelesinin öncülüğünü ele aldığında bir gece ansızın ortadan kaybolmayacaktır, sonuna kadar güvenebilirsiniz! 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2018 tarihli 107. sayısında yayınlanmıştır.