Halk isyanı olgunlaşıyor

31 Mayıs’ta patlak veren ve Türkiye sathını bir orman yangını gibi saran halk isyanı, Haziran ayında sel oldu aktı, deli dolu bir gençlik yaşadı, sordu, sorguladı. 15 Haziran’da Gezi’nin, ardından da başka kentlerdeki özgür meydanların polis şiddetiyle boşaltılmasından sonra, hareket evine dönmedi. İsyan, daha düşük bir yoğunlukta sürdü, sürüyor. Merkezi bir parkta komünvari yaşamın yerini semt ve mahalle parkları demokrasisi, halkın forumları aldı. Temmuz ayında halk isyanı kendi sorularını cevaplamaya başladı: Nasıl ayakta dururuz, nasıl yürürüz, nasıl genişleriz, kazanmak için neler yapabiliriz? Halk isyanı kendi içinde konuşarak olgunlaşıyor. Alevi yeniden harlandığında daha olgun, daha bilge, bu yüzden de daha güçlü olacak.

Bu kendini ve toplumu tanıma süreci, şu bakımdan çok önemli: Bu halk isyanı, kısa vadede bütünüyle geri çekilse bile, dünyanın, bölgemizin ve Türkiye’nin bütün koşulları, çok uzak olmayan bir gelecekte yeniden bir atılım yaşanacağını, toplumun büyük sarsıntılara gebe olduğunu gösteriyor. Bu koşulları kısaca hatırlayalım:

·         Dünya ekonomik krizi derinleşiyor, en sert etkisini Avrupa’da gösteriyor, Avrupa’yla çok derin ilişkileri olan Türkiye de ekonomik bakımdan adım adım batağa saplanıyor.

·         Bu derin kriz özellikle Avrupa’nın güneyindeki ülkelerde büyük sınıf mücadelelerini körüklüyor. Yarın kriz dolayısıyla işten çıkartmalar başladığında Türkiye’de de sert mücadelelere yol açabilir.

·         Arap dünyasında, en başta Mısır’da ve Tunus’ta, ve daha genel olarak Akdeniz havzasında durmak bilmeyen bir devrimci süreç Türkiye halklarına müthiş bir örnek oluyor.

·         AKP hükümeti, emperyalizm ve bölge gericiliğiyle el ele Ortadoğu kovanına çomak sokuyor, Türkiye her an kendini bir Ortadoğu savaşı içinde bulma riski ile karşı karşıya.

·         Hükümetin ikiyüzlü Kürt politikası her an büyük sarsıntıların doğmasına gebe.

Yani dünya, Akdeniz havzası ve Ortadoğu, koşulları ve kendi çelişkileri dolayısıyla Türkiye, önümüzdeki yıllar içinde tekrar ve tekrar patlayacak bir volkan misali içten içe kaynıyor. İşte halk bu patlamaları bu sefer pasif bir şekilde izlemek yerine, bu isyanda kazandığı özgüven ve cesaretle kendi yöntemleriyle çözmek isteyecektir. Bakın Mısır’a. İki buçuk yılda üç despotu devirdi halk! İşte bunun içindir ki, bizim isyanımızın da kendini ve toplumu tanıması, gelecekteki ikinci raund başladığında kazanmak açısından büyük önem taşıyor.

Konsey demokrasisini solumak

Türkiye’nin genlerine tarihte hiç yaşamadığı bir yeni deneyim kazınıyor: halk meclisleri ya da konsey demokrasisi! 1908 devriminden kısa bir süre sonra İttihat ve Terakki’nin bütünüyle tepeden yöntemlere dönüşü, 1925 Takrir-i Sükûn kanunuyla cumhuriyetin tam bir tek parti diktatörlüğü haline gelmesi, daha sonra çok partili rejimde bile birbirini izleyen askeri darbeler ve müdahaleler, Türkiye’de parlamenter demokrasi geleneğinin bile çok zayıf bir damar olarak kalmasına yol açmıştı. Ama bundan da öte, doğrudan demokrasi organları olarak halk meclisleri deneyimi, bu kadar yaygın, bu kadar ısrarcı, bu kadar açık ve demokratik biçimde ilk kez yaşanıyor. Bu, ülkenin geleceği için önemli bir mirastır. Türkiye sosyalizminin tarih sahnesine çıktığında, daha demokratik biçimlere bürünmesi olasılığını yükselten bir mevzidir.

Ne var ki, doğrudan demokrasi ancak tek tek üretim birimlerinde ya da mahallerde mümkündür. Günümüzün toplumlarında bütün önemli kararlar ülke çapında alınmakta, bütün mücadeleler ancak en nihayetinde ülke çapında mücadelelere dönüştüğünde başarılı olmaktadır. (Bu bile sadece ilk adımdır. Arkadan bütün dünyayla bağlar gelecektir.) Halk isyanının dolaysız karşıtı AKP hükümetidir. Onun politikaları da, baskısı da ülke çapında örgütlenmektedir. Öyleyse, halk meclislerimizi, forumlarımızı merkezileştirmeliyiz. Genç kuşaklar her türlü temsile kuşkuyla bakıyor. Oysa doğrudan demokrasinin kuralları içinde seçilmiş, belirli görevler temelinde vekâlet verilmiş, geriye çağrılabilir temsilcilerden kaygılanmak, kendimizden kuşkuya düşmektir. Kendi forumlarımızın temsilcilerini bile denetlemekten âcizsek, hangi isyanı başarıya ulaştıracağız? Forumları mutlaka önce kentler, sonra ülke çapında merkezileştirmeliyiz. Türkiye çapında oluşturulacak bir temsil heyeti aracılığıyla mücadelelerimizi ülke çapında koordine etmeyi becerebilmeliyiz. Başarının yolu buradan geçer!

Haydi, işçi sınıfına!

Halk isyanının temel özelliklerinden biri, işçi sınıfının kol emekçilerinden oluşan, ister sendikalı olsun, ister örgütsüz, daha yoksul, güvencesiz, işsiz katmanlarına olsun erişememiş olmasıdır. Hareketin başarıya ulaşmasının birinci koşulu, bu sıçramayı gerçekleştirebilmesidir. Forumlarda adım adım yayılmakta olan “Biz % 99’uz!” kampanyası bu bakımdan doğru yolu gösteriyor. Türkiye’nin yoksul işçi emekçi kitlelerini Tayyip Erdoğan’a bırakırsa, halk isyanı kolay kolay kazanamaz. Bu hükümet gitse bile yerine gelecek olan da isyanın amaçlarına uygun olmaz. Öyleyse, bugünün görevi isyanı işçi sınıfına taşımaktır!

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2013 tarihli 46. sayısında yayınlanmıştır.