“Güçlendirilmiş parlamenter sistem” modası nereden çıktı?

Son dönemde muhalefet partilerinde de ciddi bir hareketlilik var. Malum Türkiye’de erken seçim gündemi hiç kaybolmuyor. Son olarak Karadeniz’de bulunan gaz müjdesi de muhalefet tarafından bir seçim manipülasyonu olarak yorumlandı. Tam bu süreçte neredeyse eş zamanlı olarak tüm muhalefet partileri “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” vurgusu yapmaya başladı. Bir süredir bu vurguyu en fazla İyi Parti ve Meral Akşener’den duyuyorduk. Ancak son dönemde düzen muhalefetinin ana gücü CHP’nin yanı sıra AKP’den ayrılan Davutoğlu ve Babacan da bu koroya katıldı Öteden beri başkanlık sistemini savunan Milli Görüş’ün partisi Saadet de son dönemde mevcut sistemin eleştirisine ve parlamentonun önemine yaptığı vurguları arttırmış durumda. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”i en fazla gündeme getirenlerden biri ise cezaevinden avukatları aracılığıyla gönderdiği makaleler ve yaptığı açıklamalarla Selahattin Demirtaş oldu.

Muhalefete TÜSİAD gazı

Bu muhalefet partilerinin siyasi kökenleri de ideolojik görüşleri de birbirine çok uzak, son dönemde ortak hareket etmeye yönelik karşılıklı toplantılar ve girişimler yapıldığına dair de herhangi bir bilgi bulunmuyor. Ama son bir buçuk ayda birilerinin, adeta bu partiler arasında mekik dokuduğunu, ayrım yapmadan hepsini ziyaret ettiğini biliyoruz: TÜSİAD! TÜSİAD başkanı Kaslowski yaklaşık bir aylık zaman zarfında tüm bu partilerin teker teker kapısını çaldı. Görünürde beş benzemez olan muhalefet partilerinin yan yana gelişinde büyük burjuvazinin katalizör rolü oynadığı açıkça görülebiliyor.

Hukukun üstünlüğü, demokrasi, denetim… Hangi sınıf için?

TÜSİAD’ın katalizörlüğü, ne menem bir şey olduğunu kimsenin tam olarak açıklamadığı “güçlendirilmiş” parlamenter sistemin sınıfsal içeriğine dair de bir yargıya ulaşmamızı kolaylaştırıyor. Herkesin üstünde ortaklaştığı bazı kavramlar için de bu geçerli. Mesela siyasi iktidarın daha fazla denetlenmesi… Tabii ki sermaye tarafından. Mesela hukukun üstünlüğü… Yabancı sermayenin Türkiye’ye daha rahat gelmesi için! Mesela kutuplaşmanın ortadan kaldırılması … Sermayenin kendi içinde kavgaya tutuşmadan iktidarı paylaşması ve daha rahat yönetmesi… Mesela toplum sözleşmesi… Sömürülenlerin sömürülmeye,  ezilenlerin ezilmeye razı olması!

Bugün işçiyi emekçiyi ezen, zengini daha fazla zengin yapan istibdad rejimine karşı işçi ve emekçi kitlelerin ekmek ve hürriyet talebinin, düzen muhalefetinin ortaya attığı kavramlarla en ufak bir ilgisi yoktur. Mesele şudur ki, istibdad rejimi halkı o kadar bastırmaktadır ki, emekçi ve yoksul kitlelerde o kadar büyük bir öfke birikmesine yol açmaktadır ki, olası bir patlama mevcut iktidarın yanında TÜSİAD’ıyla MÜSİAD’ıyla, iktidardaki ve muhalefetteki tüm düzen partilerinin kopmaz biçimde bağlı olduğu kapitalist düzen de tehlikeye düşebilir. TÜSİAD’ın ve onun etrafında kümelenen muhalefetin “parlamenter sistemi” özünde bu tehlikeyi engellemek içindir. “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” denen şey de bu düzeni değiştirmek yerine tamir etmeye çalışmaktan ibarettir.

Emperyalizmin ve sermayenin dostları bizden uzak olsun!

Tüm bu tabloya bakınca CHP’nin “dostlarımızla iktidara geliyoruz” söyleminin içini doldurmak da mümkün hâle geliyor. O dostlar arasında ülkenin işçileri, emekçileri, samimi olarak hürriyet isteyen ve bunun için mücadele eden kadınları, gençleri yok! Kürtler, Aleviler, ezilenler yok! Türkiye’nin yüzde 99’unu dost değil oy deposu olarak görüyorlar. Biz ise yüzde 99’u kendi gündemine sahip çıkmaya ve ayrı gayrı demeden sermayeye ve emperyalizme karşı birleşik bir işçi cephesinde buluşmaya çağırıyoruz. Düzeni tamir etmenin farklı yolları olan “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ya da “kuvvetler ayrılığına dayalı”; “Amerikan tipi” başkanlık sistemi arasında tercih yapmayı reddediyoruz. Düzenin tamirinin değil değiştirilmesinin yolunu açacak olan, zincirsiz bir Kurucu Meclis’tir!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.