Geleceğimiz orta sınıfların elinde(ymiş)..

Ben neo-liberalizm yakıştırmasını sevmem.  Ama benim sevmeyişim ve elimden geldiğince az kullanmaya çalışmam teorik bir tercihtir.  Bir bakıma, kapitalizmi dönemleştirme fetişine kapılarak, özünün gürültüye getirilmesine kavramsal bir karşı koyuş.  Bazen Don Kişotça olsa da, bir tür akıntıya karşı duruş.

Türkiyeli kapitalistlerin fikriyatını temsil iddiasındaki TÜSİAD’ın Görüş dergisini fırsat buldukça karıştırırım.  Bu dergide yazmakta beis görmeyenler, hangi kıymetli görüşlerinin kapitalistlerce bilinmesini istiyorlarmış diye merak ederim.

İşte bu minval üzere göz attığım Görüş’ün son sayısının Burjuvazi üzerine olduğunu farkettiğimde bir hoş oldum.  Birileri, bizim yerli kapitalistlere “ne olduklarını, ne olmadıklarını” anlatmaya soyunmuş dedim.  Bütünü itibariyle komik buldum bu durumu.

Yazılardan birinin (yani, yazarı Fuat Keyman’ın) utangaçlığı (hassasiyetleri gözetme çabası da denilebilir) başlığından başlıyordu: Türkiye’nin Geleceğini Yeni Orta Sınıf Belirleyecek.  Konu Burjuvazi iken, bu iddalı çıkışın temeli neymiş bakalım dedim.  Ve hemen farkettim ki, orta sınıf,  kapitalist sınıf’ın, burjuvazi’nin kod adı imiş.  Hassasiyetin son haddini de keşfetmiş oldum!

Giriş cümlesi bir harika: ”Türkiye’nin 1980’den başlayarak 1990’larda yaygınlaşan ve özellikle son 10 yılda derinleşen ‘dönüşüm süreci’nin çok önemli bir boyutunu, ‘yeni orta sınıflar’ olarak adlandırılan toplumsal katman/kesim/kimlik oluşturuyor.”  Neresinden tutsan elinde kalıyor.  Siz tırnak işaretlerine aldanmayın, yazının tamamı okunduğunda, hem dönüşüm süreci hem de yeni orta sınıf kategorilerinin Fuat Keyman tarafından benimsendiği apaçık.

1980 sonrası Türkiye’de (24 Ocak kararlarıyla) uygulanmaya başlayan ekonomi politikalarının popüler adıneo-liberalizm.  Kimileri, neo-liberalizm’e daha havalı bir biçimde yeni sermaye birikim modeli de diyor.  Her ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, bu 32 yıllık emek belalısı dönemi “başlayan, yaygınlaşan, derinleşen” bir “dönüşüm süreci” olarak soğukkanlı ve nötr bir şekilde adlandırmaya özen gösterildiği açık.  “Yeni orta sınıflar”daki sınıf kategorisini bulanıklaştırmaya gösterilen hassasiyet de ilginç: adeta, “sınıf dediğimiz şey bir ‘katman/kesim/kimlik’tir, korkacak bir şey yoktur” denmeye çalışılmış.

Nitekim, bu yumuşak ve kaygan giriş cümlesinden sonra, yazının geri kalan kısmı orta sınıf kategorisinin aslında orta sınıf olmadığı, bildiğimiz kapitalist sınıf olduğu ve bu sınıfın Keyman’ca son 30 yıldır ne yapıp ne ettiği üzerine.  Mesela, bilmiyorsanız öğrenin türü bir banalite: “...orta sınıflar, AB süreciyle birlikte, Türkiye’de, ekonomik dinamizmin ve girişimci kültürün itici ve taşıyıcı aktörü konumuna gel(miş).”  Hani, şu neresinden tutsak elimizde kalan kentsel dönüşüm var ya, bu “orta sınıflar” orada da bayağı aktifmiş, bilmiyorsanız onu da öğrenin: “Anadolu kentleşirken, Anadolu kentleri kentsel dönüşüm sürecinden geçerken, yeni orta sınıflar kurumsal kimlikleriyle bu süreçte çok önemli ve etkin rol oynadı. Kentsel dönüşümün önemli aktörü konumuna geldiler. Ama aynı zamanda da, kentsel dönüşüm sürecinden yararlandılar... Kentleşme sürecinin ve kentsel dönüşümün hızlanmasına ve pekişmesine katkı verdi(ler).”  “Taşıyıcı aktör” dediğin böyle olur: hem “kentsel dönüşüm(de).. çok önemli ve etkin rol oyna(r)” hem de “yararlan(mayı)” ihmal etmez!

Peki, “2000’li yıllarda, Türkiye modernleşmesinin, siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşümünün ana aktörlerinden biri olan ..(ve) bu konum(unu).. giderek güçlen(dir)en” bu orta sınıfın hiç mi kusuru yok?  Keyman’a göre bu kusur şu: “ Türkiye’nin toplumsal birliği ve istikrarı için gerek duyduğu demokrasinin güçlenmesi, çoğulculuk ve farklılıklarımız içinde birlikte yaşama alanlarında henüz net bir duruş ve söylem ortaya koymuş değiller. Bugün, muhafazakarlaşmayla demokratikleşme arasında yer alan yeni orta sınıfların yapacağı tercih, büyük ölçüde, Türkiye’nin geleceğini belirleyecektir.”

Kıssadan hisse:  taşıyıcı aktör olarak orta sınıf = kapitalist sınıf; o da Türkiye’nin geleceğini belirliyor!

Yazıklar olsun...

 

Bu yazı 27 Ocak 2013 tarihinde Birgün gazetesinde yayınlanmıştır.