Ermenek’te Cumhuriyet Bayramı

Vatan çiftliklerinizse, 
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, 
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, 
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, 
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan…

Nazım Hikmet

Dün 29 Ekim’di. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun bir yeni yıldönümü. Devlet erkânı ve kodamanlar Ankara’da kutlama hazırlığı ve resepsiyon tartışması içindeydi. Gömlekler ütüleniyor, kravatlar seçiliyordu. Hanımlar kuaför telaşı içindeydi. Çeşitli siyasi akımların liderleri de söylev parlatıyordu. 20. yüzyıl başının koşullarından doğmuş ve o günün sorunlarına cevap arayan Kemalizmin 21. yüzyıl hayranları AKP’ye karşı cumhuriyetlerini savunmanın telaşı içindeydiler. Ulusalcılar yatıp kalkıp Atatürk’ün Cumhuriyeti’ni bir tek kendilerinin savunabileceğini tekrarlıyorlardı. “Cumhuriyetin kazanımları” sözünü takılmış plak gibi tekrarlayan birtakım sosyalistler onlarla nasıl yarışacaklarının hesabını yapıyorlardı.

Karaman Ermenek’te ise en az 18 insan yerin 350 metre altında suyun içinde çırpınıyorlardı. Belki de son nefeslerini veriyorlardı, hatta vermişlerdi. Onlar için Atatürk’ün cumhuriyeti yerin yedi kat dibinde gebermekti. Onlar için “cumhuriyetin kazanımları” arasında, yasa ücretlerini asgari ücretin iki katına çıkarınca yemek ve servis ödemelerinin kesilmesi vardı, yemeklerini maden ocağının içinde yemek vardı, yer altında sele kapılmak vardı. Cumhuriyetin kurduğu burjuva meclisinin yasalarından böyle yararlanıyorlardı işte! Onlar gibi Zonguldak’ta başka madenlerde çalışan 4.500 işçi için “cumhuriyetin kazanımları” arasında, ücretleri asgari ücretin iki katına çıkartılınca kapının önüne konulmak, aç kalmak vardı.

Eski Aztek veya Maya uygarlıklarında kutsal günlerde tanrılara kurban edilen insanlar gibi, cumhuriyet de neredeyse düzenli aralıklarla işçileri toprağın altında, bir binanın 30. katında, bir geminin boyasını yaparken bulup ölüme yolluyor. Kimi zaman teker teker. Kimi zaman 10 kişi, kimi zaman 18, kimi zaman 301. Bunlar laik cumhuriyetin dünyevi tanrısı Sermaye’ye verilen kurbanlar. Ona daha güzel tapınılsın, o tek gıdası olan işçinin karşılığı ödenmemiş emeğinden, artık değerden daha fazla pay alabilsin, o daha fazla birikebilsin, o kentleri tarumar ederek iktidar abideleri gibi gökdelenler dikebilsin, o cumhuriyetin gelmiş geçmiş bütün, evet bütün, en gericisinden ve dincisinden en demokratik olanına ve en laikine bütün hükümetlerini kendi ortak işlerini üstlenen bir yürütme kurulu gibi kullanabilsin diye verilen kurbanlar! Ne de açgözlü imiş, ne artık değere, ne ölüye doyuyor!

Burjuva cumhuriyeti! Ne çok sosyalist kılıklı hayranın var! Ne çok hayranın “cumhuriyetin kazanımları”nı terennüm etmek için Das Kapital’e el basıyor. Ne çok hayranın Marx’a, Engels’e, Lenin’e ve sana aynı anda bağlılık ilan ediyor!

Ama ah, Ermenek! Bir 29 Ekim günü yerin 350 metre altında sular içinde boğulan “büyük insanlık”! Ama ah, Ermenekli madencilerin yaralı ve kahraman eşleri! O ağıtlarınız cumhuriyetin zulmüne nasıl da uygun bir meth ü sena oldu! Ama ah, Soma! Kabahati Mayıs ayındaki o büyük katliamda ölmemiş olmak olan, beş aydır sorunları bir türlü çözülemediği için yollara düşen, Ankara’ya yürürken Ermenek’teki kardeşlerinin kendi hemşehrileri ve omuzdaşları ile aynı gaddar tanrı tarafından, Sermaye diye anılan o canavar tarafından yutulduğunu duyarak yönünü Soma’ya çeviren Soma işçisi! Nasıl da zehir ettiniz Ankara’nın cumhuriyet kutlamalarını! Nasıl da hepsinin kursaklarında bıraktınız sermaye cumhuriyetine yollayacakları sevgi jestlerini!

Yarın bir işçi cumhuriyeti kurulduğunda and olsun 10. yılını Soma’da Işıklar madeninin kapısında kutlayalım. Ve yıllar ve onyıllar geçip de sınıflar iyice ortadan kalkmaya yüz tuttuğunda, altın, insanlığın büyük önerlerinden Lenin’in düşlediği gibi, sadece umumi tuvaletleri kaplamak için kullanıldığında, işte o zaman hep birlikte, kadınıyla erkeğiyle hep birlikte, kimseyi aç açıkta, fakir fukara, garip gureba bırakmayan bir düzen kurmuş olduğumuz için başımız dik, alnımız açık, gururlu,  yüksek sesle haykıralım: “Yaşasın, bütün ülkelerin işçilerinin dünya cumhuriyeti!”