Erdoğan’ın oyunu: Yeni anayasa ile oyala tam yol başkanlığa

Anayasanın temel maddelerinin hemen hemen hiçbirinde oy birliği sağlanması mümkün değil. Gerçekten olacak olan ise toplumun yeni bir anayasa yapım süreciyle oyalanmasıdır. Anayasanın yeniden yazılması güçleştikçe de daha önce referandum sürecinde yaşandığı gibi parça parça değişiklikler gündeme gelecek. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini tartışmaya açmasıyla şimdiden Anayasa Uzlaşma Komisyonu, sürecin dekoru haline gelmiş durumda. Tartışma rejim meselesine odaklanmış durumda.

Yeni anayasa yapımı için TBMM’de oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu, anayasa taslağının yazımına başladı. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda AKP, CHP, MHP ve BDP’den üçer milletvekili bulunuyor. Komisyonun çalışmalarında eşitlik maddesi ilk ciddi tartışmayı oluşturdu. Kararlarını oybirliği ile vermek zorunda olan komisyonda, CHP ve BDP ayrımcılık yasağı ile ilgili “etnik köken” kavramının açıkça metinde yer almasını isteyince uzlaşma sağlanamadı. BDP ayrıca “cinsel yönelim” kavramının da geçmesini önermişti.

Böylece baştan anayasa yazım sürecinin nasıl ilerleyeceği de görülmüş oldu. Anayasanın temel maddelerinin hemen hemen hiçbirinde oy birliği sağlanması mümkün değil. Oybirliği olmadan da komisyonun taslak metni hazırlaması olanaksız. Komisyon tartışmaları kamuoyu nezdinde partilerin politik pozisyonlarını açıklamalarının zeminini oluşturacak o kadar. Gerçekten olacak olan ise toplumun yeni bir anayasa yapım süreciyle oyalanmasıdır.

Anayasanın yeniden yazılması güçleştikçe de daha önce referandum sürecinde yaşandığı gibi parça parça değişiklikler gündeme gelecek. Bu değişiklikler içinde Tayyip Erdoğan’ın en çok başkanlık sistemini önemsediği ortada. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sistemini tartışmaya açmasıyla şimdiden Anayasa Uzlaşma Komisyonu, sürecin dekoru haline gelmiş halde. Tartışma rejim meselesine odaklanmış durumda.

Bu tartışmaya başkanlık sisteminin avantajları ve dezavantajları, kuvvetler ayrılığı vb. açılardan akademik yaklaşımlar getirenler yalın bir gerçeği görmezden geliyorlar. Başkanlık sistemi bizzat Tayyip Erdoğan tarafından gündeme getirilmiştir. Burada sorun Türkiye’nin hangi sistemle daha iyi yönetileceği değil, Tayyip Erdoğan’ın en azından 2023 yılına kadar Türkiye’nin başında nasıl kalacağı ile ilgilidir.  Yani başkanlık sistemi değil Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı tartışılmaktadır.

Nitekim Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına pek de sıcak bakmayanlar, mesela Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Fethullah Gülen, tartışmanın gündeme taşınmasına mesafeli yaklaşmışlardır. TÜSİAD, CHP ve MHP de başkanlık sistemine karşı konum almıştır.

Batıcı-laik burjuvazi ve İslamcı burjuvazi içinde Erdoğan’la ihtilaflı cemaatçi kanat başkanlık sistemine, yani Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına karşı olsa da siyasi gelişmeler bu sonucu doğurduğunda, güçlenmiş yürütmenin işçi sınıfını daha fazla ezmesinden fayda sağlamak isteyeceklerdir. Bu yüzden işçi ve emekçilerin başkanlık sistemine karşı çıkarken burjuvazinin çeşitli kanatlarıyla siyasi bir ittifak kurması yanlıştır. Zira Erdoğan kendi başkanlığını TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı ve TUSKON’u ile tüm burjuvaziye ancak ve ancak işçi sınıfını daha da ezecek bir programı hayata geçirerek kabul ettirebilir. Havacılıkta grev yasağından kıdem tazminatının kaldırılmasına kadar Erdoğan’ın sınıf düşmanı politikalarını bu bakış açısıyla da değerlendirmek gerekir.

Ne var ki Erdoğan sınıf düşmanı bir burjuva politikacısıdır ve başkan olması işçi ve emekçilerin çıkarlarına aykırıdır demek yerine, yeni anayasa tartışmaları içine dalmak burjuvaziyle demokratik bir ittifakın politik zemini olmuştur. Yeni anayasa bağlamında ne kadar sert tartışmalar olursa olsun saflaşma sınıfsal zeminde değil liberal demokratik bir çerçevede olmaktadır. Başta ifade ettiğimiz “eşitlik” konulu anayasa maddesi tartışması bunun açık örneğidir. Herkese (yani tüm üretim araçlarına ve paranın gücüne sahip burjuvalarla mülksüz işçilere ve yoksullara)  hukuk önünde eşitlik sağlayan “burjuva eşitlik” ilkesinde uzlaşan partiler (BDP dahil) etnik köken ve cinsel yönelim konularında kavgaya tutuşmuştur. Bunlar önemsizdir demiyoruz ancak tüm bunların sınıfsal çelişkileri örterek işçi sınıfının siyasi hazırlığını zayıflattığını vurguluyoruz.

Kamu emekçilerinin son grevi bir kez daha göstermiştir ki bir hakkı kullanmak için bu hakkın ne anayasada ne de yasalarda yazması gerekmez. Hakkı elde etmek de hakkı kullanmak da örgütlü güçle ve mücadeleyle mümkündür. Hakların anayasalara ve yasalara yazılması mücadelelerin sonucuna bağlıdır. Yoksa mücadelelerin sonucu anayasa tartışmalarına değil. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerini engelleyecek olan da masa başında burjuvazinin başkanlık sisteminin kötülüğüne ikna edilmesi değil, sınıf mücadelenin yükseltilmesidir.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012 tarihli 32. sayısında yayınlanmıştır.