En Yüce Divan halktır! En sağlam irade işçi sınıfındadır!

AKP’nin dört eski bakanın yolsuzluk suçlamasıyla Yüce Divan’da yargılanmaları,  meclis soruşturma komisyonundaki AKP’li üyelerin oylarıyla engellendi. Bu engelleme 17-25 Aralık’tan bu yana kurulan delil karartma ve aklama rejiminin en son icraatıdır.

Bakanlardan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 28 defa toplam 52 milyon dolar, eski AB Bakanı Egemen Bağış 3 defa 1,5 milyon dolar, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler 10 defa toplam 10 milyon dolarlık rüşvet alma suçlamasıyla, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise nüfuz ticareti yaparak menfaat temin etmek ve görevini kötüye kullanmakla suçlanıyordu. Bu suçlamalar buzdağının görünen kısmıydı. Dudak uçuklatan milyonlarca dolarlık rüşvet rakamları, Rıza Zerrab gibilerine sağlanan milyarlarca dolarlık haksız kazançların bir işaretiydi.

Ayrıca bu bakanlar Yüce Divan’da yargılansa işin ucu mutlaka Tayyip Erdoğan’a ulaşacaktı. Erdoğan Bayraktar yolsuzluk operasyonlarının hemen ardından canlı yayına çıkıp kendisine Başbakan tarafından istifa baskısı yapıldığını açıklayıp şöyle demişti: “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Bu minvalde bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan’ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletime saygılar sunuyorum.” Yüce Divan oylamasının hemen öncesinde ise Zafer Çağlayan’ın Erdoğan’la görüşüp “biz Yüce Divan’a gidersek Bilal arkamızdan gelir” diyerek üstü kapalı bir tehditte bulunduğu basına yansıdı. Komisyon’un 21 Aralık’ta yapması beklenen oylamayı 5 Ocak’a ertelemesinde saraydan gelen baskıların rol oynadığı herkesçe biliniyordu. En son nokta “Sivil (Tayyip Erdoğan’la) Dayanışma Platformu”nun gazetelere verdiği utanç ilanında “kariyer ve kazanımlarını ‘sağlam irade’nin (Tayyip Erdoğan’ın) gölgesine borçlu olanlar”ın komisyonda red oyu kullanmaları için aba altından sopa gösterilerek uyarılması oldu.

Yolsuzluk operasyonunu yapan savcı ve polislerin sürülmesiyle, sipariş üzerine bir gecede yapılan yasa değişiklikleriyle, basına getirilen yasaklarla başlatılan delil karartma süreci önce yargıda, şimdi de mecliste yapılan aklamanın temeli olmuştur. Türkiye’nin yeni rejimi bir delil karartma ve aklama rejimidir. Bin bir çabayla bakanlarını aklayan Erdoğan aslında kendini ve rejimini kurtarmayı hedeflemiştir. Ancak yargının ve meclis komisyonunun baskı altında verdiği kararlar halkın vicdanında yolsuzluğun ve hırsızlığın aklandığı anlamına gelmez.

Hayır! Dosya kapanmamıştır. Dosyayı yeniden açacak olan en Yüce Divan olan halktır. Halk çalınan parasının hesabını soracak, onurunu çiğnetmeyecektir. Bunun için sadece dört bakanı değil, dört bakanı ve arkasındaki büyük yolsuzluk teşkilatını aklayan delil karartma rejimini, bu rejimin başı olan Erdoğan’ı da soruşturacak bağımsız bir komisyonun kurulması hedeflenmelidir. Bu komisyon, kariyer ve kazanımlarını ne Erdoğan’a ne de başkasına borçlu olmayanlardan oluşmalıdır. Sendika ve meslek örgütü temsilcileri, aydınlar, muhasebeciler ve hukukçulardan oluşacak böyle bir komisyon ancak işçi sınıfı ve emekçilerin seferberliğiyle kurulabilir ve tüm belgelere ulaşarak gerçekleri ortaya koymak üzere iradesini dayatabilir. Böyle bir süreç sadece yolsuzluk yapanları yargılamayacak eşit ve özgür bir geleceğin de kapısını aralayacaktır. Unutmayalım! En yüce divan halktır! En sağlam irade ise işçi sınıfındadır!

Bu yazı, aynı zamanda Gerçek gazetesinin Ocak 2015 tarihini taşıyan 63. sayısının başyazısı olarak yayınlanacaktır.