Emperyalizme direnmeyenler Avrupa kapısında dilenmeyi seçiyor: Emekçi halkın çıkarı ABD ve AB emperyalizmine karşı mücadelededir!

abd emperyalizmi

Erdoğan ve iktidarı, ABD’yle yaşanan siyasi gerilimler ve ekonomideki çalkantıların ardından yüzünü Avrupa Birliği’ne döndü. 24 Haziran seçimlerinden önce de Erdoğan, Avrupa sermayesini Türkiye’ye çekmek için kulis faaliyetleri yapmak üzere bakan ve bürokratlarını İngiltere’ye göndermişti. Geçtiğimiz aylar Türkiye ekonomisi açısından hiç de iyi geçmedi. Türk Lirası erimeye devam ederken basın, bir anda Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerden gelen destek mesajlarını manşetlerden vermeye başladı. AB ile müzakerelerin fiilen durdurulduğu bir ortamda ilişkileri yeniden ısındırmak için Dışişleri, Adalet, İçişleri Bakanları ile Hazine ve Maliye Bakanı yıllar sonra ilk defa AB Reform Eylem Grubu toplantısını yaptı. Türkiye’nin yaşadığı siyasi ve ekonomik darboğazdan AB ile çıkabileceğine dair yoğun bir propaganda başladı. Peki bu propaganda gerçekleri yansıtıyor mu?

Avrupa Birliği, Türkiye’yi değil kendi sermayesini düşünüyor

Almanya Başbakanı Merkel, “Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık kimsenin çıkarına değil. Türkiye’de ekonomik refah görmek istiyoruz” dedi. Alman emperyalizminin baş temsilcisinin Türkiye’nin iyiliğini düşündüğüne ancak saflar inanır. Türkiye’ye yapılan yabancı yatırımlar içinde 6 bin firma ile Almanya, başı çekiyor. Türkiye’deki yabancı yatırımların yüzde 60’ı ise Avrupa Birliği’nden geliyor. Türkiye’nin ucuz işgücünü sömürüp kârlarını ülkelerine götüren emperyalistler, bu çarkın dönmesini istiyor. Türk Lirası’nın değer kaybı doğal olarak Türkiye’nin ithalatını azaltıyor. Temmuz ayı rakamları ithalatta yüzde 6,7’lik bir azalmaya işaret ediyor. Bundan en çok etkilenen tabii ki Türkiye’ye 1,6 milyar dolar değerinde ürün satan Almanya. Yani Merkel’in tek derdi Alman sermayesinin çıkarlarıdır.

Daha önemlisi ise Türkiye bankalarına yatırım yapan Avrupalı emperyalistler olası bir krizin bankalar aracılığıyla Avrupa’ya sıçramasından endişeli. Türkiye AB’ye giremedi ama AB boylu boyunca Türkiye’ye girmiş durumda. Türkiye’nin en büyük özel bankaları ya doğrudan Avrupa sermayeli ya da Avrupalı ortaklara sahip. Avrupa’nın derdi Türkiye halkının refahı değil HSBC (İngiltere), ING (Hollanda), Yapı Kredi (İtalya), TEB (Fransa) ve Garanti (İspanya) gibi bankaların kârlarının devamıdır.

Avrupa’nın desteği karşılıksız değil

AB, Avrupa kıtasında İMF’nin kod adıdır. Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası, İMF ile birlikte büyük tekellerin ve finans merkezlerinin çıkarı doğrultusunda üye ülkelerin ensesinde boza pişirir. Türkiye gibi aday konumundaki ülkelere ise üyelik için neoliberal politikaları, özelleştirmeleri ve emperyalist sermaye için ülkenin bir ucuz işgücü cennetine dönüşmesini dayatır. Değişen bir şey yok. Merkel, Türkiye’ye desteğini açıklarken Merkez Bankası bağımsızlığı ve yapısal reformlar konusundaki beklentilerini de açıkça vurguluyor. Yani para veririz ama Merkez Bankası “bağımsız” olarak faizleri arttıracak dolayısıyla yüksek kâr elde edeceğiz diyor. Yapısal reformlar ise ekonominin halktan alıp tekellere kaynak aktaracak şekilde düzenlenmesinin kod adı. Emek gücü piyasası reformları adı altında esnekleşme, kıdem tazminatının kaldırılması ve özel istihdam büroları ile emeği ucuzlatın ki kârlarımızı koruyalım diyorlar. Mali disiplin adı altında devlet bütçesinden eğitime, sağlığa, kamu hizmetlerine ayrılan pay azaltılsın, önce faizler ödensin istiyorlar. İşte bu İMF programıdır. Nitekim Avrupa Komisyonu’nun bütçeden sorumlu üyesi Alman Gunther Oettinger açık açık söylemiştir: “Mali yardım için doğru adres İMF’dir.”

Emperyalizme teslimiyet: Avrupa’nın NATO zinciri!

AB bir emperyalist odaktır. ABD emperyalizminin baskılarına karşı, AB asla bir alternatif olamaz. ABD’nin AB’yi İran’a ambargo uygulamaya zorlaması ve AB’ye yönelik gümrük tarifelerini arttırmasının yarattığı gerilime bakıp ABD’ye karşı AB’yi yanına almayı bekleyenler yanılırlar. Zira Avrupa Birliği’nin içinden gelen tüm destek mesajlarında Türkiye’nin NATO üyesi olması özellikle vurgulanmaktadır. NATO ise tartışmasız ABD’nin hegemonyası altındadır. ABD, fiilen AB’nin askeri savunmasını üstlenmiş durumdadır ve Trump’ın Avrupa ülkelerine askeri harcamaları arttırması için yaptığı baskının sebebi ABD’nin bunun için oldukça yüksek bir harcama yapıyor oluşudur. Almanya dünya üzerinde en fazla Amerikan askeri üssüne ve birliğine ev sahipliği yapan ülkedir. AB’ye yöneliş, Türkiye’nin boynundaki NATO zincirini kırmaz, tersine daha da sıkılaştırır.

Emperyalizme teslimiyet: AB’nin Gümrük Birliği zinciri! 

Türkiye ekonomisi Gümrük Birliği aracılığıyla Avrupa emperyalizminin boyunduruğu altına girmiştir. Öyle ki ABD’nin Türkiye menşeli ürünlere vergiyi arttırmasına bağımsız bir cevap verememekte, Gümrük Birliği dolayısıyla Avrupa’nın tarifelerine uymak zorunda kalmaktadır. Türkiye’de herkes iğneden ipliğe her şeyi ithal ediyor oluşumuzdan şikâyet ediyor. Şikâyet haklıdır. Ancak bunun başlıca sebeplerinden birinin Gümrük Birliği olduğu unutulmamalıdır.

AB ile yakınlaşma değil NATO’dan ve Gümrük Birliği’nden çıkmak gerek!

Türkiye’nin emekçi halkının Avrupa kapısında dilenerek elde edeceği hiçbir şey yoktur. Tam tersine kaybedeceği çok şey vardır. Avrupa’dan para dilenenler, bunun karşılığında emekçi halkın geleceğini ipotek altına almaktadır. Emperyalist sermayenin ortağı ve şubesi olan yerli tekellerin yönlendirdiği bir ekonomi ve dış politika Türkiye’yi çıkmaza sürüklüyor. Emekçi halkın seçeneği ise tam tersine emperyalizme karşı mücadele etmeyi gerektiriyor. Türkiye NATO’dan ve Gümrük Birliği’nden çıkmalıdır. Bu mücadele Merkelleri, Macronları, Mayleri ve diğer emperyalistleri üzecek ve kızdıracaktır. Öte yandan yanımızda Avrupa’nın para babalarına karşı haklarını korumak için mücadele eden milyonlarca Avrupalı emekçiyi bulacağız. Ortak geleceğimizi emperyalist AB’yi yıkarak ve bir Avrupa Birleşik Sosyalist Devletleri’ne yürüyerek inşa edeceğiz.