Emek örgütleri, sosyalistler ve kriz

Emek örgütleri, sosyalistler ve kriz

Yaşanan küresel mali kriz ile birlikte özellikle ileriki günlerde reel sektörün giderek daha fazla etkileneceğini söylemek yanlış olmaz. Avrupa ülkelerinin en güçlülerinden ekonomik durgunluk haberleri gelmeye başladı bile. Bu yılın Ağustos ayının sonlarında, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’nın ekonomik durgunluğa girdiği artık belli olmuştu. Federal İstatistik Dairesinin yayımladığı verilere göre bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,4 büyüme olurken ikinci çeyreğinde yüzde 0,1 küçülme yaşandı. Onu Fransa, yılın ikinci çeyreğinde sadece yüzde 0,2 büyüyerek izledi. Fransa’da işsizlik en yüksek seviyesine çıkarken düşük ücretli işler ve yoksulluk giderek artıyor.

İleriki günlerde Avrupa ülkelerindeki ekonomik durgunluğun bizim gibi ülkelerde de etkili olması kaçınılmaz. Elbette ki böyle bir durumda emekçi ailelerinin payına düşen; işsizlik, yoksulluk, sendikasızlık, ücretlerin düşürülmesi vb.den başka bir şey olmayacaktır. Devletin piyasaya müdahalesi de bilinen sosyal refah devleti modeli gibi olmayacaktır. Önümüzdeki süreç sosyal refah devleti gibi bir beklenti içine düşenlerin nasıl hayal kırıklığına uğrayacaklarını gösterecek gibi görünüyor. Zira, devletin piyasaya müdahalesi, bundan sonra emekçilerin sömürülmesinin sadece piyasa mekanizması aracılığıyla değil aynı zamanda devletin zor aygıtlarının kullanılmasıyla gerçekleşeceği anlamına gelir. Çünkü bu türden büyük krizlerin yarattığı sorun ekonominin kendi işleyişiyle çözülemez, genellikle siyasi bir müdahale gerektirir.

Kriz ile birlikte emekçilerin taleplerini de yükseltmeleri gerekir. Böylesi krizlerde sendikalar açısından tek çare mücadeledir ve mücadele de ancak emekçilerin katılımıyla olur. Ne var ki emekçilerin sendikalara güveni hâlihazırda son derece zayıftır. Sendikalara yönelik güven sağlanmaksızın hiçbir girişimin başarıya ulaşması mümkün değildir. Diğer taraftan emekçiler tarafından dillendirilecek talepler burjuva demokratik talepleri aşan bir niteliğe bürünmek zorundadır. Çünkü artık eski refah devleti dönemine dönmeyi arzulayıp o döneme ilişkin talepleri ortaya sürmenin emekçiler açısından hiçbir faydası yoktur. Yani sosyal refah devletine dönmeyi amaçlayan ve ona yönelik taleplerle yola çıkan bir emek hareketi, aslında geriye gidiyor demektir.

Bu noktada sosyalist örgütlerin ön plana çıkmaları elzemdir. Çünkü yapılması gereken, krize karşı politikalar üretmek ve bunu yaparken kapitalist sisteme karşı işçi sınıfını devrimci politikalar etrafında birleştirmektir. Bunu sendikalardan beklemek bir bakıma anlamsızdır. Nitekim bu türden kriz ortamları işçi sınıfını tam da sosyalist talepler çerçevesinde örgütleme olanaklarını yaratır aynı zamanda. Eğer kapitalist sistemi doğrudan hedef alan politikalar üretilmez ve buna yönelik eylemler örgütlenmezse varılacak yer sistemin yeniden üretimini sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasına payanda olmaktan başka bir şey değildir. Bu yolla sosyal refah devletine varacaklarını ve işçi sınıfının yaşam koşullarının düzeleceğini sananlar büyük bir yanılgı içindedirler. Sınıfı devrimci politikalar çerçevesinde mücadeleye çekmek için yarın çok geç olabilir.

Epey bir zamandır “sivil toplum”, “kimlik” meselelerine yoğunlaşan sosyalistlerin artık yüzlerini sınıfa dönme zamanı geldi de geçiyor. Sırf kriz nedeniyle, yoksulluk artıyor, işçileşme artıyor, güvencesiz çalışma yoğunlaşıyor diye işçiler ve sendikalar kendi başlarına devrimci politikalar geliştiremezler, bu noktada sosyalist örgütlenmelere ihtiyaç vardır. Elbette ki sosyalizm gibi bir derdiniz varsa.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2019 tarihli 121. sayısında yayınlanmıştır.