Ekonomi batıyor, yolsuzluklar ayyuka çıkıyor, istibdad rejimi sıkışıyor

Ekonomi batıyor, yolsuzluklar ayyuka çıkıyor, istibdad rejimi sıkışıyor

Emekçi halk ABDye de, Amerikan muhalefetine de, cemaate de bel bağlamadan tüm yolsuzlukların üzerine gitmeli, kitlesel mücadele yöntemleriyle milletin gasp edilen kaynaklarının hesabını sormalıdır. Elbette ki bu hesap soruş beşli çeteyle de gündemdeki yolsuzluklarla sınırlı kalmayacak. Koç Holding ve Shelle Danıştay kararları yırtılarak peşkeş çekilen Tüpraş’ın özelleştirilmesi de sorulacaktır. Emperyalizmin üsleriyle ve dolarıyla Türkiyeye vurduğu zincirin hesabı da. Bu zincirin, Amerikan muhalefetinin iktidarla birlikte ortak olduğu her halkasının da.     

Ekonomideki kötü gidişat Erdoğan ve iktidarını siyasi olarak sıkıştırmaya devam ediyor. Emekçi halk açlık sınırındaki asgari ücretle ve her gün artan hayat pahalılığı ile boğuşuyor. Sarayın günlük 10 milyon liralık harcamasından yandaş müteahhitlere sağlanan haksız kazançlara, devletin sayısı ve lüksü her geçen gün artan makam araçlarından Erdoğan’ın mal varlığına kadar her şey, halkın gözüne giderek daha fazla batmaya başladı. Tabii ki muhalefet de eleştirilerini bu alanda yoğunlaştırmaya yöneldi.

Koalisyon içinde faturayı kim ödeyecek kavgası

Bahçelinin askıda ekmek” kampanyasından başlayarak HDPnin kapatılması tartışmasıyla devam eden siyasal pozisyonu da fiili koalisyonda Erdoğan’ı “ekonomiyi batıran” kendilerini ise terörü bitiren” konumda sunmayı amaçlıyor. Özellikle Süleyman Soylu bu konuda Bahçeli ile oldukça paralel bir konum alıyor. AKP içinden HDPnin kapatılmasına açıktan destek veren o oldu. Süleyman Soylu, HDP ve CHP ile doğrudan siyasi polemik içine giren tek bakan olarak da öne çıkıyor. Bunlar olurken Soylunun gayriresmi basın sözcülüğünü yapan Hadi Özışık ve grubunun esnaf perişan” söylemiyle bu kampanyaya katılması son derece ilginç. Soylunun muhalefet içindeki sözcüsü gibi davranan gazeteci İsmail Saymaz da Soylunun hükümet içinde ayrı ve güçlü pozisyonunu vurgulayan yorumlarıyla dikkat çekiyor.

Yarı askeri rejimin Erdoğan etrafındaki sivil kanadı ile Soylu, Akar, Fidan ve dışarıdan da Bahçelinin oluşturduğu askeri kanadı arasındaki çelişkiler açısından şaşırtıcı olmayan gelişmeler bunlar. Tabii ki istibdadın düşman kardeşlerinin önceliği birlikte ve Cumhur ittifakı çatısı altında iktidara tutunmaktır. Ancak ekonomik kriz, salgın, dış politika krizleri derken altlarından kayan zemini görüyor ve birbirleri karşısında konum almayı da ihmal etmiyorlar. Erdoğan reform, Türkiye ittifakı gibi söylemlerle, koalisyon ortaklarına vazgeçilmez olmadıklarını zaman zaman hatırlatsa da askeri kanat HDP tartışmasında olduğu gibi şovenizmi yükselterek ve terör kartını kullanarak Erdoğana geri adım attırabiliyor. İstibdad cephesindeki bu çelişkiler iktidarın dışına düşmüş düzen içi güçlerin, cemaatin ve Amerikan muhalefetinin iştahını kabartmakta. Oysa daha önce cemaatin tetiğini çektiği yolsuzluk operasyonlarında gördüğümüz gibi düzen içi hesaplaşmalardan emekçi halkın lehine sonuçlar kendiliğinden çıkmıyor.

Emekçi halk hepsinin hesabını sormalıdır

Ne olduğu belirsiz hacker gruplarının tweetlerine, eski bakanların ifşaat tehditlerine, cemaatin tapelerine gelinceye kadar devletin Sayıştay raporları ortada duruyor. O raporlarda tüm ihalelerde yüklenici firmalara şartnamelere uygun olmayan biçimde yüz milyonlarca liranın aktarıldığı yolsuzluklar kalem kalem yazıyor. En son olarak beşli çeteden (Cengiz Holding, Kalyon Holding, Limak Holding, Kolin Holding, Makyol Holding) Cengiz İnşaata Ovit Tüneli ihalesinde 19 bin liralık iş için 17 milyon lira ödendiği de Sayıştay raporları ile tespit edildi. Ancak ihale yasasını 18 yılda 191 kez değiştiren AKP iktidarı, Sayıştay’ın da denetim yetkilerini tırpanlamış ve tespit edilen yolsuzlukların yargıya taşınmasının önünü de tıkamış durumda.

Emekçi halk ABDye de, Amerikan muhalefetine de, cemaate de bel bağlamadan bu yolsuzlukların üzerine gitmeli, kitlesel mücadele yöntemleriyle milletin gasp edilen kaynaklarının hesabını sormalıdır. Elbette ki bu hesap soruş beşli çeteyle de gündemdeki yolsuzluklarla sınırlı kalmayacaktır. Koç Holding ve Shelle Danıştay kararları yırtılarak peşkeş çekilen TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesinin hesabı da sorulacaktır. Emperyalizmin üsleriyle ve dolarıyla Türkiyeye vurduğu zincirin hesabı da. Bu zincirin Amerikan muhalefetinin de iktidarla birlikte ortak olduğu her halkasının da.    

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2021 tarihli 136. sayısında yayınlanmıştır.