Ekonomi 101 Ders 2: Pratik alıştırma

Ekonomi 101 Ders 2: Pratik alıştırma

“Bilim Kurulu adını taşıyan, aslında AKP hükümetinin politikalarının üstünü güya bilimin tarafsızlık şalı ile örtmeye yarayan heyetin bir üyesi, televizyonda istisnai bir cesaretle kendisini sıkıştıran program sunucusuna son çare olarak çıkışıyor: ‘Ne yani 83 milyona test mi yapacağız?’ Demagojinin sayısız tekniği arasında bir önermeyi abartarak gülünç hale getirmek ayrıcalıklı bir yer tutar. Ama sunucu yine de cesaretle test gerekliliğini savununca, profesör hükümet politikalarını savunma telaşından eli ayağı birbirine dolaşmış, kendi kalesine golü atıveriyor: ‘Teste o kadar çok kaynak mı ayıracağız?’”

Gerçek gazetesinin Mayıs başında yayınlanan sayısında yayınlanan “Ekonomi 101” başlıklı köşe yazımız böyle başlıyordu (https://www.gercekgazetesi.net/ekonomi/ekonomi-101). Televizyonda hükümetin ve patronlar sınıfının tercihi olan Koronavirüs politikasını, Bilim Kurulu gibi sözde tarafsız bir kurumun üyeliği sıfatını da suistimal ederek aslanlar gibi savunan tıp profesörüne bu sözleri dolayısıyla sert bir eleştiri olarak yazılmıştı yazı.

Yukarıda alıntıladığımız ilk paragrafı biraz aşağıda şu cümleler izliyordu: “‘Teste o kadar çok kaynak mı ayıracağız?’ Ayıracaksınız beyefendi, ayıracaksınız!” Profesörün Marksist yayınları okumadığından eminiz. Ama bu iki cümlede söylediklerimiz muhtemelen kendi okurlarımız arasında bile biraz şaşkınlık yaratmıştır. “Bu kadar çok kaynağı nasıl ayırır bir ülke teste?” demiştir bu okurlarımız.

Sözünü ettiğimiz yazı kısa bir köşe yazısı olduğu için orada giremediğimiz bazı ayrıntıları Gerçek sitesinde onun hemen ardından yayınlanan, “Koronavirüsün ekonomi politiği” (https://www.gercekgazetesi.net/ekonomi/koronavirusun-ekonomi-politigi) başlıklı bir başka yazıda daha derinlemesine ele almaya çalıştık. Bu ikinci yazıda bir dizi başka konu da inceleniyordu ama ana fikir yine Koronavirüsün yarattığı faciayla mücadelede kaynak dağılımının öncelik taşıdığı idi. Genel olarak kapitalizm, özel olarak Türkiye’de AKP hükümeti, hastalıkla mücadele için gerekli kaynak ayırmaktan kaçınmıştı. Bu da salgının boyutlarını devasa ölçekte büyütmüştü. “Koronavirüsün ekonomi politikası” yazısı, şimdi aşırı derecede erken başlatılan “normalleşme” uygulaması dolayısıyla ikinci bir dalga riskiyle karşı karşıya olduğumuz sonucunu çıkartıyordu.

Uygulama dersi

Şimdi Bilim Kurulu üyesi profesöre hayat bir de pratik ders öğretiyor. Ders Çin’den. Bilindiği gibi, Koronavirüs salgınının ilk kaynağı bu ülkenin Wuhan kenti idi. Wuhan’da ilk vak’a 31 Aralık’ta duyurulmuş, ilk ölüm ise 11 Ocak’ta gelmişti. 23 Ocak’ta şehir bütünüyle kapandı. Genel, su sızmaz bir karantina politikası uygulanmaya başlandı. (Batılılar bunu çok eleştiriyor, “totaliter devlet” yaveleriyle oyalanıyorlardı!) Çin 11 Mart’ta “pik” noktasının aşıldığını açıkladı. 19 Mart’ta ülke içi yeni vak’a görülmemeye başladı. Ancak ondan sonra 29 Mart’ta Wuhan’da küçük ve orta boy işletmelerin “normalleşme”sine izin verildi. Wuhan’dan ilk çıkışlara ise ancak 78 gün sonra Nisan başında izin verildi.

Bu politikanın bugün ABD’de ve Avrupa Birliği’nde, aynı zamanda bizde burjuvazinin baskısı altında uygulamaya konulan politikadan farkı çıplaktır. Çin kapitalist bir ülkedir. Ama 20. yüzyılda yaşadığı işçi devleti deneyimi, çok daha planlı ve halk sağlığına çok daha duyarlı davranmasına yol açmıştır. Bu arada merkezi hükümet de eyalet yönetimleri de eleştirilecek sayısız şey yapmış, göz boyama operasyonlarına başvurmuştur. Ama genel politika hattı budur ve emperyalist ülkelerde de Türkiye’de de uygulanan politika hattından çok daha doğrudur. Gece ve gündüz farkı kadar açıktır bu!

Şimdi daha iki gün önce Wuhan’da ilk kez yeniden ülke içinden kaynaklı altı Koronavirüs vak’ası keşfedilmiştir. Sadece altı vak’a. Ve Wuhan yönetimi, kentte yaşayan 11 milyon insana birden test uygulamaya karar vermiştir! Profesörümüzün kulakları çınlasın. “83 milyona test mi yapacağız?”

Gerekirse yapacaksınız beyefendi! Çin dünyanın ikinci büyük ekonomisi ama kişi başına ortalama geliri 1.250 dolar civarında. Elbette satın alma paritesi ölçütü kullanılırsa bu rakam çok yükselir, ama yine de çok düşük bir gelir düzeyi söz konusu. Türkiye’ninki ise son yıllarda TL’nin değerinde yaşanan zikzaklar dolayısıyla anlamlı biçimde hesaplanamıyor bile ama bir ara 10 bin doların bile üstüne çıktı. Bugün de 7 ila 9 bin dolar arasında. Yani Çin’den çok daha yüksek. Çin’de yapılan Türkiye’de neden yapılamasın ki?

(Wuhan’dan çok farklı ölçekte bir başka test öyküsü de İtalya’dan. Ülkenin Veneto bölgesinin Vò kasabası 20 Şubat’ta ülkede Koronavirüsün ilk görüldüğü iki bölgeden biri. Burada bir mikrobiyoloğun bölge yönetimini ikna etmesi sonucunda kasabanın toplam 3.000 sakini birer birer testten geçiyor. 66 pozitif vak’a bulunuyor. Bunların hepsi karantinaya alınıyor. Bugüne kadar kasabada başka kimse Koronavirüsten ölmüyor, yeni vak’a da yok. Oysa 20 Şubat’ta virüsün görüldüğü öteki bölge olan Lombardiya, İtalya’nın en büyük faciayı yaşayan bölgesi haline geliyor!)

Kendi kuyusunu kazmak

Mesele ille 83 milyona test yapmak değil. 1,5 milyar nüfusu olan bir ülkede 11 milyona test yapmakla Türkiye’de nüfusun tamamına test yapmak elbette aynı şey değil. İlk yazımızda da söyledik, karşısındakinin söylediğini abartarak gülünç hale getirmeye çalışmak, demagojinin asli biçimlerinden biridir. Bizim söylediğimiz şudur: Kapitalizm kârlı olmadığı için sağlığa, salgın döneminde bile doğru dürüst kaynak ayırmıyor. Bu yüzden de kapitalizm öldürüyor! Test sayısı epidemiyoloji biliminin (yani tıbbın salgınları inceleyen dalının) bulgularının gerekli kıldığı kadar çok yapılmalıdır. Bu, tarihin bu anında kaynak dağılımı bakımından birinci önceliktir! Büyük bir test seferberliği acil ihtiyacımızdır! Bizim söylediğimiz budur. Bunun karşısında olanları Wuhan’da alınan karar fena halde mahcup etmiştir.

Ama iş sağlıkla sınırlı değildir. Kapitalist devletler, salgının kontrol altına alınması için yeterince kaynak ayırmayarak ve sermayenin basıncı altında erken bir “normalleşme” atağına kalkışarak aynı zamanda yeniden ve daha ağır bir karantinaya dönme riskini almaktadır. Bu sefer bunun ekonomik hasarı çok daha büyük olacaktır. Bu yüzden ekonomik olarak da anlamlı değildir yapılan. Sermayenin rasyonalitesi, artık tarihi olarak toplum açısından irrasyonel hale gelmiştir çünkü.

Savaş suçu

Koronavirüse karşı verilen mücadeleye “savaş” adı, sonuçları hiç düşünülmeden kolaylıkla takıldı. Biz bu bir savaş değil, iki savaş dedik. Ve ekledik: Virüse karşı savaş, ancak kapitalizme karşı savaş kazanılırsa kazanılacaktır. Şimdi kaynakların virüse karşı savaşa ayrılmasını reddederek, halkın sağlığı asgari bir güvenceye kavuşturulmadan ekonomiyi “normalleşme”ye iterek, yaygın bir test uygulamasıyla virüsün bulunduğu ortamların keşfi yoluyla mücadelenin etkililiğini sağlamayı reddederek, test, maske, sağlık çalışanları için kişisel korunma donanımı, solunum cihazı ve benzeri araçların üretimi konusunda tam bir kamu seferberliği talebine kulaklarını tıkayarak, burjuvazi ve onun adamları, ister hükümetler olsun, ister Bilim Kurul’ları savaş suçu işliyorlar.