Ekim Devrimi 100. Yıl Eğitim Kampı: Yeni Ekim devrimleri için ileri!

Devrimci İşçi Partisi 4. kongresinde, muzaffer Ekim devriminin yüzüncü yılı olan 2017’yi  Ekim devrimi yılı ilan etmişti. Bu doğrultuda yıl boyunca Ekim devrimi ile ilgili eğitim çalışmaları ve seminerler gerçekleştirdi, Gerçek gazetesinde her ay düzenli olarak bu konuyu işleyerek devrimin deneyimlerini ve bu deneyimlerden çıkarılacak dersleri işçi ve emekçilerle buluşturmaya gayret gösterdi. Bu çalışmaların sonucu olarak da yaz sonunda merkezi bir eğitim kampı örgütledi.

8-10 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen Ekim Devrimi 100. Yıl Eğitim Kampı’nda bir araya gelen DİP militanları ve parti dostları, siyası eğitim ve tartışmaları hep birlikte yapmanın fırsatını buldu. Yunanistan'dan Kıbrıs'a, Makedonya'dan İtalya'ya kardeş örgütlerden uluslararası katılımcıların da yer aldığı kampta DİP’liler, dünya çapında omuz omuza verilen enternasyonalist mücadelenin gücü ve motivasyonuyla yeni yıla hazırlandı.

Enternasyonalizmin sesi ile başlayan bir kamp

Kampın ilk gününde açılış oturumunun ardından “Ekim devriminin ışığında Türkiye’de Ortadoğu, Akdeniz ve Kafkaslarda devrim ve sosyalizm” başlıklı oturum gerçekleştirildi. Öncelikle 2017'nin aynı zamanda Siyonist işgalin başlangıcı olarak kabul edilen ünlü Balfour Deklarasyonu’nın 100. yıldönümü olması sebebiyle Filistinlilerin mücadelesi ele alındı. Ardından Yunanistan'daki kardeş partimiz EEK'ten yoldaşımız, Yunanistan'daki sınıf mücadelelerinden hareketle Balkanlar, Ortadoğu ve dünya durumuna ilişkin görüşlerini aktardı. Makedonya'dan Levica içinde devrimci kanadı oluşturan Lenka örgütü adına konuşma yapan yoldaşımız, Makedonya'daki durumu, farklı siyasi kanatların sınıf mücadelesi içinde nasıl konumlandığını ve Lenka ile daha geniş anlamında Levica'nın pozisyonunu aktardığı berrak bir sunum yaptı. İtalya'dan Komünist İşçi Partisi PCL adına kampa katılan yoldaşımız, Avrupa Birliği'nin kendi içindeki ekonomik ve siyasi krizi, İtalya'daki ve genel olarak Avrupa çapındaki sınıf mücadelelerini anlattı. Kıbrıs'tan kampa katılan yoldaşımız ise Türkiye'nin Kıbrıs politikasını, Kıbrıs Cumhuriyetinin emperyalizm ve siyonizmle ilişkisini, Kıbrıs'ta ortak anti-emperyalist ve anti-siyonist bir mücadelenin önemini vurguladığı bir konuşma yaptı. Bu oturumda aynı zamanda Arjantin'deki kardeş partimiz Partido Obrero'nun (PO) ve Azerbaycan'dan Sosialist Elm'in (Sosyalist Bilim) Ekim Devrimi 100. Yıl Eğitim Kampı'nı selamlayan mesajları da okundu.

Atölye çalışmaları: Kamu emekçileri, ajitasyon, propaganda faaliyetleri

Ana oturumun ardından iki atölye gerçekleştirldi. Kamu Emekçisinin Sesi (KES) bülteni etrafında faaliyet yürüten kamu çalışanları kamu emekçileri atölyesinde bir araya geldiler. Toplantıda önümüzdeki dönemde mevcut koşullar altında kamu emekçileri arasında sendikal ve siyasal çalışmanın nasıl yürütüleceği masaya yatırıldı. Öncelikle değişik alanlardaki çalışmalar özetlendi. Orta vadede yapılması gerekenlerle, KES faaliyeti yürütenlerin buradaki rolü ve örgütlenme araçları tartışıldı. Yakın zamanda yürütülecek çalışmalar ve kurumsallaşma yolundaki adımlar üzerine planlamalar yapıldı, çıkarılacak çeşitli yayınların biçimi ve içeriği belirlendi. Başta kamu çalışanlarının 657'de tanımlanan iş güvencesi vesile olmak üzere milyonlarca emekçinin istibdad rejimine karşı harekete geçirilmesinin siyasal anlamı üzerinde tartışıldı.

“Grev ve direniş ziyaretleri, mahalle çalışmalarında tutumumuz” başlıklı atölyede ise bir yoldaşımız tüm faaliyetimizin özünü oluşturan propaganda ve ajitasyonun anlamı ve önemi üzerine sunum bir yaptı. Uygulamalı örneklerle ajitasyonda yapılması ve yapılmaması gerekenler, etkili ajitasyonun içermesi gereken unsurlar üzerine verimli bir atölye çalışması gerçekleştirildi. DİP militanları fabrikalarda, işçi duraklarında, işçi mahallerimde yaptıkları çalışmalardan çıkardıkları dersler ışığında atölye çalışmasına aktif bir şekilde katıldı.

Kapital 150 yaşında

İlk günün akşam düzenlenen ikinci ana oturumunda Kurtar Tanyılmaz “Kapital’in 150. yılı” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Yoldaşımız Marx’ın başyapıtının günümüzdeki önemini değerlendirdi. Marx’ın Kapital’inin öngörüleri itibariyle 150 yıldır isabetliliğinden ve güncelliğinden hiçbir şey kaybetmediğine değinen yoldaşımız Marx’ın adeta sosyal bilimlerin bir sentezi niteliğinde olan bu olgunluk eserinin özgüllüğünün, kapitalizmin eleştirisini bilimsel ve devrimci temellerde yapabilmiş olmasında yattığının altını çizdi. Tanyılmaz, Marx’ın Kapital’de maddeci ve diyalektik bir yöntem izleyerek, kapitalizmin doğuş, gelişme ve yok oluşuna yön veren hareket yasalarını ve gelişme eğilimlerini (artan metalaşma, artan proleterleşme, büyük ölçekli üretim, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması, kâr oranının düşme eğilimi, işsizler ordusunun büyümesi, sınıf mücadelesinin kaçınılmazlığı) günümüzden somut örneklerle özetledi. Yoldaşımız, söz konusu eğilimler arasında, Marx’ın Kapital’de nihai amacı olarak belirttiği “modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkartmak” bakımından en önemli gelişme eğiliminin üretimin ve emeğin artan toplumsallaşmasının bir ürünü olarak kapitalizmin kendi sonunu hazırlaması, adım adım komünizmin maddi koşullarını yaratması olduğunun altını çizdi. Tanyılmaz, bununla birlikte, kapitalizmin kendiliğinden çökmeyeceğini, Marx’ın Kapital’de bunun mümkün ve gerekli olduğunu bilimsel temellerde kanıtladığını, ancak yeterli koşulun, kendisinin de yaşamı boyunca bir devrimci olarak yaptığı gibi, işçi sınıfının örgütlenme ve mücadele kapasitesini yükseltmek için çaba sarf etmek olduğunu vurgulayarak sunumunu tamamladı.

Bu sunumun ardından ilk gün “Genç Karl Marx” filminin gösterimi, gösterimin sonunda film üzerine yapılan sohbetlerle sona erdi.

Ekim devriminin izinde

İkinci gün tam anlamıyla çeşitli yönleriyle Ekim devrimine ayrıldı. “Ekim devrimi, partisi ve önderleri” başlıklı ana oturumda, Sungur Savran, Ekim devrimini dört başlık altında ele aldı. Önce Ekim devriminin 20. yüzyılın sonlarına kadar sadece bir işçi devletinin kurulmuş olduğu Sovyetler Birliği’nde yepyeni bir sosyo-ekonomik yapı ve yeni tipte bir devlet yaratmakla kalmadığını, bütün dünyanın tarihini etkilediğini ortaya koydu. Sonra devrimin ardındaki toplumsal güçleri ve Şubat’taki ilk devrimden Ekim ayına kadar sınıf mücadelesinin iniş çıkışlı seyrini, yani devrimin nesnel dinamiklerini gözden geçirdi. Bunun ardından devrimin zafere ulaşmasında Bolşevik Partisi’nin vazgeçilmez yerini ve Lenin ile Trotskiy’in şahsında önderlerin önemini ele aldı. Konuşmasının sonunda ise, Ekim’in bir “Rus devrimi” olmadığını, aynı zamanda eski Çarlık Rusyası’nın topraklarında yaşayan çok sayıda Müslüman ve Türki halkların da devrimin bir parçası haline geldiğini somut tarihi verilerle ortaya koydu.

Günün devamında ekim devrimi ile ilgili farklı başlıklarda eş zamanlı olarak üç eğitim toplantısı düzenlendi.

“Ekim devriminde sendikalar, fabrika komiteleri ve sovyetler” toplantısı Mert Kükrer yoldaşımızın işçi sınıfına ait olan bu örgütlenmelerin Ekim devrimindeki konumlarını ele aldığı sunumu ile başladı. Sunum ve tartışma kısmından oluşan eğitim çalışmasında sendikaların devrimden önce ve sonra sınıf mücadelesinde oynadıkları rol üzerinde duruldu, güncel olarak sendikalar içinde devrimci faaliyetin nasıl yürütülmesi gerektiği masaya yatırıldı. Fabrika ve işyeri komitelerinin mücadelenin doruğa çıktığı anlarda, tüm işçilerin kendilerini ve mücadeleyi organize ettikleri araçlar oldukları belirtildi. Bu tarz komiteleri olağan dönemlerde oluşturulan komiteleşme girişimlerinden ayırmak gerektiği vurgulandı. Sovyetlerin de devrim anlarında çok çeşitli ülkelerde farklı isimlerle ortaya çıktığı, ancak işçi sınıfının siyasi eylemini ve iktidarını kurmakta hep aynı rolü oynadığı anlatıldı. Sendikalar işçi sınıfının ekonomik ve çalışma yaşamına dair sorunlarına karşı geliştirdiği bir dayanışma ve mücadele okulu olarak, fabrika komiteleri büyük mücadele anlarında işyerinde patrona karşı bir ikili iktidar aygıtı ve siyasi yönetim okulu olarak, sovyetler ise ülke çapında işçi sınıfının iktidar aygıtı olarak tanımlandı. Çeşitli devrimlerde bu örgütlenmelerin rolleri üzerine kıyaslamalar yapıldı. Her durumda bu örgütlenmelerin tam anlamıyla devrim safına kazanılabilmesi için işçi sınıfını pratikte burjuvaziden koparmak hedefiyle bıkmadan, usanmadan çaba gösterecek bir devrimci işçi partisine olan ihtiyaç vurgulandı.

“Ekim devriminin askeri siyaseti” başlıklı eğitim toplantısı Kızıl Ordu’nun kuruluşunu merkezine alan bir sunumla başladı. Sunumda Levent Dölek yoldaşımız Bolşeviklerin devrim stratejisinin esas alınması gerektiği üzerinde durdu ve Ekim devriminin askeri siyasetinin bu devrim stratejisinin bir parçası olduğunu vurguladı. Kızıl Ordu'nun kuruluş prensipleri, burjuva ordularıyla arasındaki sınıfsal ve örgütsel farklılıklar, milis ve düzenli ordu sorununa Marksistler olarak nasıl yaklaşmamız gerektiği ve Kızıl Ordu'nun dünya devrimindeki rolü tartışmanın odaklandığı konular oldu. Tartışma pasifizm ve militarizm kavramlarının yerli yerine oturtulması, devrimci Marksist siyasetin askeri meselelerle ilgilenmesinin zorunluluğunun kavranması açısından son derece yararlı oldu.

“Ekim devrimi ve kadınlar” oturumu Sovyet deneyimi ışığında işçi sınıfı programının kadınların kurtuluşu açısından nasıl bir sınav verdiği sorusuna odaklanan bir sunumla başladı. Armağan yoldaşımız ilk günlerinden başlayarak genç işçi devletinin, o güne kadar büyük bir baskı altında yaşayan kadınların yaşamlarına dair, işgücüne katılımdan eğitime, evlilik ve boşanmayı düzenleyen yasalardan bakım işlerinin kolektifleştirilmesine kadar birçok alanda ne gibi kararlar aldığını, hangi pratik adımları attığını ve bu pratiği hangi perspektifle hayata geçirdiğini anlattı. İlk yıllardaki atılımın sürekli hale gelmemesinin bürokratik yozlaşma ile ilişkisini kurarak Ekim devriminin tarihsel mirasına bu alanda da devrimci Marksizm’in sahip çıktığını ortaya koydu. Sunumun ardından yapılan katkılar, soru ve cevaplarla tartışma derinleştirildi, zenginleştirildi.

İkinci günün akşamında, ölümünün 50. yılında enternasyonalist devrimci Che Guevara için bir anma toplantısı düzenlendi. Bu oturumda Che’nin mücadelesini ve düşüncelerini Devrimci İşçi Partili Öğrencilerden bir yoldaşımız gerçekleştirdi. Yoldaşımız konuşmasına başlamadan önce Arjantin'de katıldığı bir eylemin ardından bir araca bindirildiği görülen, o günden beri de bir daha haber alınmayan ve hakkında şu anda "Sağ aldınız, sağ istiyoruz!" sloganıyla bir kampanya yürütülen Santiago Maldonado ile ve Arjantin'deki PO'lu yoldaşlarımızla DİP'in dayanışmasını ifade etti. Bu dayanışmanın ardından yoldaşımız Che’nin kahramanca mücadelesinin yanında dünya devrimine ve Marksizme olan bağlılığını, Sovyetler Birliği’ndeki bürokratik yozlaşmaya karşı getirdiği eleştirilerini aktardı. Che’nin Türkiye’de 68 kuşağını derinden etkilediğini ve bugün hala bu etkinin sürdüğünü aktaran yoldaşımız bu doğrultuda TİP reformizmine tepki gösteren ve devrimci bir çıkış yapan Deniz, Mahir ve İbrahim gibi gençlik önderlerinin mücadelesine değindi. Yoldaşımız yapılabilecek tüm eleştirilerle birlikte Che’yi dünya devriminin ve uluslararası işçi sınıfının önemli önderlerinden biri olarak sahiplendiğimizi vurguladı.

Türkiye Komünist Fırkası 97 yaşında

Kampın son günü olan 10 Eylül aynı zamanda, Türkiye topraklarında Bolşevizmin ilk deneyimi olan Türkiye Komünist Fırkası’nın (daha sonra Parti adını alacaktır) 97. kuruluş yıldönümü idi. Sungur Savran, günün ilk oturumunda yaptığı konuşmada, TKF’nin ikisi Türkiye topraklarında yaşanmış devrimler (1908 ve 1919-23 devrimleri), üçü ise yabancı ülkelerde Türklerin de katıldıkları devrimler (Ekim devrimi, 1918 Almanya Kasım devrimi ve 1919 Macar devrimi) olmak üzere beş ayrı devrimin ürünü olduğunu belirttikten sonra, TKF’nin 1918’den itibaren Rusya içindeki Müslüman halkların bağrında gelişen Müslüman komünist hareketin bir bileşeni olarak geliştiğini, Mustafa Suphi’nin bu hareketin önde gelen bir önderi olduğunu vurguladı. Savran, ayrıca, TKF programından alıntılarla bu partinin, bugün ona sahip çıkma iddiasında olan Stalinist gruplardan farklıolarak, dünya devrimini vazgeçilmez bir gereklilik olarak gördüğüne ve Enternasyonal’in inşasını partinin en önemli görevlerinden biri olarak sunduğuna dikkat çekti.

İşçi kürsüsü

TKP oturumunun ardından işçi kürsüsü kuruldu. Metal işçisi bir yoldaşımız, yaptığı açılış konuşmasında istibdada karşı mücadeleyle fabrika ve işyerlerindeki mücadelenin birleştirilmesi gerektiğini, işçilerin en temel hakkı için bile müacedele ederken istibdad ile karşı karşıya geldiğini vurguladı. Devamında Tuzla, Bursa ve Kocaeli’den gelen metal işçileri MESS toplu sözleşmesi döneminin önemini vurgularken Avcılar Belediyesi’nde çalışan bir işçi grev ve direniş süreçlerini anlattı. ODTÜ emekçilerinin mücadelesi, Zonguldak TTK işçilerinin özelleştirme karşıtı eylemleri, taşerona karşı işçilerin talepleri, KHK baskısı altındaki kamu emekçilerinin mücadeleleri bizzat bu alanlardan yoldaşlarımız tarafından aktarıldı.

Yeni Ekim devrimleri için ne yapmalı?

Kampın son oturumunun başlığı “Yeni Ekim devrimleri için ne yapmalı?” sorusuna ayrılmıştı. Bu oturumun konuşmacısı olan Levent Dölek yoldaşımız Ekim devriminin, bugün de sosyalist hareketin ve işçi mücadelesinin önünde duran sorulara verdiği cevapların geçerli ve güncel olduğunu vurguladı. “Reform mu devrim mi? Sınıf işbirliği mi, sınıf bağımsızlığı mı? Emperyalizmle işbirliği mi emperyalizme karşı mücadele mi? Yurtseverlik mi enternasyonalizm mi?” gibi soruları gündeme getiren yoldaşımız halihazırda yaşanan siyasi tartışmalarda Devrimci İşçi Partisi’nin Ekim devriminin deneyiminin ışığında cevaplar ürettiğini örnekleriyle ortaya koydu. Bu kapsamda CHP’nin adalet yürüyüşünden Rojava’ya kadar pek çok somut siyasi gündemi ele alan yoldaşımız ancak burjuvaziye ve emperyalizme karşı bağımsız bir siyasetle hürriyetlerin savunulabileceğinin altını çizdi. Doğru siyasetin mutlaka devrimci, disiplinli ve demokratik merkeziyetçi bir Leninist partiyle hayata geçirilebileceğini Ekim devriminin en büyük dersinin böyle bir partinin inşası olduğunu belirten yoldaşımız ulusal düzlemde Bolşevik partisinin, enternasyonal alanda ise Komintern ve Dördüncü Enternasyonal’in devrimci mirasının yol göstericiliğinin altını çizdi.

Böylece yaz boyunca devam eden eğitim faaliyetleri, dolu dolu geçen üç günün sonunda kolektif bir tarzda bir adın daha ileriye taşınmış oldu. Ekim Devrimi 100. Yıl Eğitim Kampı önümüzdeki dönemin mücadelelerine hep birlikte hazırlanma imkânı sağladı.