Dokunulmazlık cinayetleri (2): Toplu katliam

 

Dokunulmazlık tartışması bugünkü haline Recep Tayyip Erdoğan’ın sürekli bastırmasına, Ahmet Davutoğlu’nun ise HDP’lilerin dokunulmazlığını kaldırarak dünyaya ve tarihe rezil olmaktan korkması dolayısıyla ipe un sermesine bağlı olarak geldi. Davutoğlu, Erdoğan gibi gözü kara bir politika izlemiyor. Erdoğan “ya herro, ya merro” politikası izlediği için her türlü engeli en kısa sürede aşma çabasında. Davutoğlu ise 2 Mart 1994 tarihinde Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve arkadaşlarının dokunulmazlığının kaldırılmasının nelere yol açtığını, tarihin bu girişimi nasıl lanetlediğini hatırladığı için acele etmiyor, en azından kendini güvenceye almak istiyor.

Anayasa değişikliği formülü böyle gündeme gelmiştir. Davutoğlu şu anda mecliste savcılardan gelmiş fezlekesi bulunan 113 milletvekilinin hepsinin birden dokunulmazlığını kaldıracak bir geçici anayasa maddesi önerisiyle, HDP’nin ve ona oy vermiş Kürt halkının demokratik haklarına saldırısını bütün milletvekillerine eşit muamele görüntüsü arkasına saklamaya çalışmaktadır. Bütün dünyanın bildiğini, yani bu operasyonun HDP’ye yönelik olduğunu bu formaliteyle nasıl saklayacaklarsa! Bu nasıl bir incir yaprağı ise!

Öte yandan, CHP’yi “teröristleri savundu” propagandası ile tehdit ederek kendisiyle birlikte bu anayasa değişikliği lehinde oy kullanmaya itmektedir. Böylece, güya sorumluluğu tek başına üstlenmeyecektir. Şayet anayasa değişikliği için yeterli sayıda oy çıkmazsa (ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir, ama böyle bir ihtimal de vardır) o zaman da Tayyip Erdoğan’a dönüp “ne yapalım, denedik, ama yeterli oyu bulamadık” diyecektir.

Bu anayasa değişikliği yöntemi, 12 Eylül anayasasının bile verdiği hakları ortadan kaldırdığı için gerçek bir cinayettir. Kılıçdaroğlu da bu yönteme destek vererek cinayete ortak olmaktadır. CHP ile “demokrasi cephesi” kurmaya heves edenler ne zaman uyanacaklar bilmiyoruz. Ama Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin savaşı yeniden başlatması karşısında, onlara geçmişte “terörle işbirliği” yapmış olma suçlamasını yöneltmekten başka muhalefet yapmayı bilemeyen CHP’nin şimdi 12 Eylül demokrasisinden bile geri düşmesi karşısında bir kez daha düşünseler iyi olur!

Toplu katliam

Şayet yasama dokunulmazlığının bir anlamı varsa, bugünkü anayasa değişikliği yöntemi milletvekillerine tanınan bu özel kalkanı paramparça etmektedir. Anayasa’nın yasama dokunulmazlığını düzenleyen 83. maddesi her bir milletvekilinin dokunulmazlığını ayrı ayrı ele almayı gerekli kılar. Çünkü bu yazının ilk bölümünde ifade ettiğimiz gibi,  dokunulmazlık bir bütündür. Milletvekilinin sadece düşünce alanında değil, bütün alanlarda düzmece iddialardan korunması gereklidir. Özellikle azınlık milletvekillerini susturmak amacıyla mahkemelere düzmece birtakım suçlar imal ettirilebilir. Hele bugünün Türkiyesi gibi yargı organlarının ipinin bazı istisnalar dışında bütünüyle yürütmenin  (Cumhurbaşkanı ve hükümetin) eline geçmiş olduğu bir durumda bu tehlike daha da büyüktür.

113 milletvekilinin fezlekesinin hep birlikte kabulü ve böylece bütün milletvekillerinin dokunulmazlığının neyle suçlandıklarına bakılmaksızın kaldırılması, Anayasa’nın milletvekiline verdiği korumanın üzerinde tepinmekten başka anlam taşımaz. Bu o kadar ciddi bir konudur ki, Kenan Evren’in anayasası bile bu konuda parti grup kararı alınmasını yasaklamış, milletvekillerini vicdanlarıyla baş başa bırakmıştır. Şimdi yapılmakta olan bir toplu katliamdır. Dokunulmazlık katliamı!

İşte Kılıçdaroğlu ve fikir arkadaşları bu katliama katılıyorlar. Birçok CHP milletvekilinin gizli oylama sırasında “hayır” oyu kullanması mümkündür. Ama bu, CHP denen tüzel kişiliği ve siyasi birimi Kenan Evren’in gerisine düşme zilletinden kurtarmaz.

Anayasa Mahkemesi korumasına tasallut

Kenan Evren anayasası milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasının bir siyasi operasyon, azınlığı ezmek için çoğunluğun bir manipülasyonu olması ihtimalini göz önüne alarak, dokunulmazlığı kaldırılan milletvekiline bir de yüksek yargı nezdinde itiraz hakkı tanımıştır. Anayasa’nın 85. maddesi yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararı için şöyle diyor: “Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini onbeş gün içerisinde kesin karara bağlar.” (Buradaki “bir başka milletvekili” ibaresine dikkat edin: Dokunulmazlığı kaldırılan milletvekilinin derhal tutuklanması olasılığı göz önüne alınarak başka bir milletvekiline de itiraz yetkisi tanınmıştır.)

Görüldüğü gibi, Kenan Evren, milletvekilinin özgürlüğünü koskoca yasama meclisinin çoğunluğunun kaprisine terk etmemiş, yasama dokunulmazlığı için bir de yargı koruması getirmiştir. Bir de süreye dikkat edin: 15 gün. 12 Eylül Anayasası, milletvekilinin dokunulmazlığına o kadar önem vermektedir ki, yargının geç karar vermesinin vakayı âdiyeden olduğu bir ülkede yüksek mahkemeye sadece 15 günlük bir mühlet tanımaktadır. Halkın oylarıyla meclise gelen birinin milletvekili yetkilerini kullanmasına haksız nedenlerle engel olunmasının doğuracağı sakıncaları önlemek için!

Şimdi dokunulmazlıkların anayasa değişikliği yoluyla yapılması bu itiraz hakkını da ortadan kaldırmaktadır. Anayasa, yüksek mahkemeye anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımdan inceleme yetkisi vermekte, bunu da oy sayısı ve süre gibi tamamen nicel koşullara uyulup uyulmadığını kontrolle sınırlamaktadır. Öyleyse, şimdiki anayasa değişikliği kabul edilirse, milletvekilleri 12 Eylül yönetiminin kendilerine tanıdığı bir haktan daha mahrum kalacaktır.

Yani meclis yeterli çoğunluğu bulur da anayasa değişikliğini geçirerek dokunulmazlıkları kaldırırsa, bir de hakları çiğnenmiş olan milletvekili ağır yaralı iken başına kurşun sıkılmış olacaktır. İki kademeli toplu katliam!

Bütün bunlar ışığında şimdiki anayasa değişikliği formülünün anayasadaki yasama dokunulmazlığı garantisinin özüne dokunmakta olduğu rahatlıkla söylenebilir.

CHP’nin utancı, destekçilerinin iflası

AKP ve MHP yönetimlerinin bu anayasa değişikliğine destek vermesi kimseyi şaşırtmaz. CHP’nin vermesi ise, bizi şaşırtmaz, ama epeyce bir sol çevreyi şaşırtmalıdır. Bu şaşırma, belki geçmiş şaşkınlıklarını aşmalarına yarayacak olursa hiç olmazsa bir hayırlı sonuç elde edilecektir!