Doktora selam direnişe devam!

Üniversite tam da tahmin ettiğimiz gibi bahara tam bir kuşatma altında girdi. Soruşturmalar başlamıştı. Kampüsler polis ablukasında tutuluyordu. Derken, "Bu suça ortak olmayacağız" diyen akademisyenlerden önce Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya sonra da Meral Camcı rehin alındı. Fidye olarak beyinlerimize, dilimize kendi kendimize kelepçe takmamız isteniyor. Bu fidyeyi kimsenin vermeye niyeti yok. En başta da tutsak alınmış hocalarımızın. Öyle değil mi ki Meral hoca, kendisi hakkında yakalama kararı çıkartıldığı hâlde yurtdışından Türkiye'ye döndü. Tutuklandı. "Siz dışarıdan biz içeriden duvarları yıkalım" dedi. Esra Mungan içeriden "Tüm yıldırmalara ve baskılara rağmen barış arzulayan bizler sözümüzün arkasında durmaya devam ediyoruz" mesajını yolladı. Kıvanç Ersoy, "Cezalar vız gelir biz bunu onurla taşırız" dedi. Muzaffer Kaya ise içeriden mücadeleyi yükseltme çağrısı yaptı: "Hepimizi, herkesi susturmayı hedefleyen bu saldırıyı geri püskürtecek ve böylece demokratik mücadele alanını genişletecek güce ve imkânlara sahip olduğumuzu düşünüyorum."

Muzaffer hocamın mesajında çok önemli bir başka vurgu daha vardı: "Hukuken kesinlikle çok güçlü bir konumdayız. Ama bildiğimiz gibi Türkiye'de bu yetmez. Onlara bizleri hapiste tutmalarının başlarını çok ağrıtacağını da hissettirmemiz lazım." Sadece bir akademisyen olmayan hatta esas olarak akademisyen değil devrimci bir bilim insanı olan Muzaffer'in söyleyeceği sözler bunlar. 19 Aralık katliamında Ümraniye cezaevinde bulunan, akademinin fildişi kulelerinden değil de direnişlerden bugünlere gelen bir sosyalistin sözleri. Yardımcı Doçent Muzaffer Kaya olarak değil de Doktor Muzaffer Kaya olarak söylenmiş sözler. Muzaffer Kaya, doktordur ama Türkiye sosyalist hareketin "Doktor"u Hikmet Kıvılcımlı'nın da sadık bir takipçisidir. Bir Kıvılcımlı anmasında yaptığı konuşmada "Doktor"un Henri Barbüs için söylediği "O, parlak bir kitap değil, savaşçı bir hayattır" sözlerini Kıvılcımlı'yı tanımlamak için kullanmış. Şimdi biz de onun Kıvılcımlı için söylediğini kendisi için söyleyelim: Zira Muzaffer de parlak kitapların değil savaşçı hayatların insanıdır.

Muzaffer Kaya'yı öğrencilik yıllarımda, ABD'nin Irak işgaline, NATO'ya, emperyalizme karşı birlikte mücadele ederken tanıdım. Mütevazı ve sakin kişiliği ile saygı uyandırır, kararlı, tutarlı ve sekterlikten uzak tutumuyla öne çıkardı. Şimdi Erdoğan'ın "müstemleke aydınları" suçlamasıyla saldırdığı akademisyenler içinde Muzaffer Kaya'nın rehin alınması ne büyük ironi. Erdoğan, bir müstemleke siyasetçisi gibi Amerika'da Obama'nın kapısında nöbet bekleyedursun, Muzaffer Kaya, "Türkiye'de Anti-emperyalist mücadele" isimli önemli bir referans makalesiyle hem anti-emperyalizmin mücadelesini vermiş hem de tabiri caizse kitabını yazmıştır.

Erdoğan "müstemleke aydınları" çıkışı yaptığında Kıvanç'ın da mezunu olduğu ODTÜ'den ve Eğitim-Sen 6 No.lu İstanbul Üniversiteler Şubesi'nden, bu suçlamayı Erdoğan'a aynen iade eden, onun emperyalizm ve Siyonizm ile işbirliklerini ifşa eden, bunları yaparken de üniversitelerin Denizlerden, Sinanlardan, Mahirlerden kalan anti-emperyalist geleneğine sahip çıkan çok önemli çıkışlar gelmişti. Şimdi Muzaffer'in şahsında aynı vurguyu bir kez daha yapmak gerekiyor. Zira özgürlükler için Avrupa'ya Amerika'ya fazlaca bel bağlayan, gerçekçi olmayan beklentiler içine giren bir yaklaşım oldukça yaygın. ABD'nin, akademisyenlerin karşı çıktığı savaşı "Türkiye'nin kendini savunma hakkı vardır" diyerek desteklediğini, mülteci tehdidiyle eli kolu bağlanmış Avrupa'nın üç maymunu oynadığını görmemek olmaz.

Oysa Muzaffer'in dediği gibi "saldırıyı geri püskürtecek ve böylece demokratik mücadele alanını genişletecek güce ve imkânlara" sahibiz. Bu gücü başka yerde değil üzerinde yaşadığımız toprakların zengin anti-emperyalist ve özgürlükçü mücadele geleneğinde aramalıyız. Bu anlamda mücadele içinde yollarımızın kesişmiş olmasının ötesinde hem anti-emperyalist duruşu hem de savaşçı hayatların insanı olmasıyla Doktor Muzaffer'e özel bir selam gönderme gereği duyuyorum. Onunla ve yoldaşları ile farklı geleneklerdeniz. Biz Trotskistiz, Muzaffer "Doktor"un öğrencisidir. Ama biz de Muzaffer gibi, sekterlerden değiliz. Halkların kardeşliği mücadelesinin bizi bir kez daha kesiştirmesi de boşuna değil. DİP Manifestosu'ndan bu toprakların mücadele geleneğine vurgu yapan bir alıntıyla bitireyim: "Devrimci İşçi Partisi, Kürt sorununu "milli mesele" olarak niteleyen Hikmet Kıvılcımlı, Kemalizmi karşısına aldığı için ulusal sorunu keşfeden İbrahim Kaypakkaya veya idam sehpasında "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi!" diye haykıran Deniz Gezmiş'in yolundan yürüyerek Kürt halkının özgürleşmesini kendi davası olarak kabul edecektir."

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlamıştır.