Dış politikada gergin takvim nasıl geçecek?

Dış politikada gergin takvim nasıl geçecek?

2021 yılının ilk aylarında ABD ve AB ile ilişkilerde iktidarı zorlu bir süreç bekliyor. 20 Ocak’ta Joseph Biden ABD’de resmen görevi devralacak. Ellerinde olsa ABD’ye gidip Trump için oy kullanacak AKP iktidarı açısından, Biden’la iyi ilişkiler kurma niyetini beyan etse de bu çok da kolay olmayacak. Masada sadece Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 füzeleri yok, PYD ile ilişkiler, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Halkbank davası hepsi ABD ile Türkiye arasında birer sorun başlığı. Ve bu başlıklarda Erdoğan, işler zora girdiğinde suçu Obama’ya atan ve Erdoğan’la laubalilik seviyesinde iyi geçinerek istediklerini yaptıran bir Trump ile değil, açıkça Türkiye’deki muhalefeti desteklemeliyiz diyen Biden ile muhatap olacak.

Halka nutuk, emperyaliste lobi!

17 Şubat’ta yapılacak NATO liderler zirvesi bu anlamda yine gerilimin yükselebileceği bir ortam vadediyor. Trump’ın Dışişleri Bakanı olan Pompeo bile en son yapılan zirvede mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile neredeyse ağız dalaşına girmişti. NATO zirvesi, ABD ve Türkiye arasındaki sorunların yanında Avrupa Birliği ile Doğu Akdeniz eksenli gerilimlerin de bir sahnesi olacak. Bu zirvenin, 25-26 Mart’ta Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları tartışacağı zirvenin öncesindeki bir muharebe alanına dönüşme ihtimali de söz konusu. Bu takvim işlerken iç politikada bol bol milliyetçi nutuklar dinleyeceğiz. Dışişleri, MİT, Cumhurbaşkanlığı, sermaye örgütleri vb. ise ABD ve AB ile arayı bulmak için perde arkasından yoğun bir diplomasi sürdürecek. Tabii ki bu süre içinde gerilim ne kadar artarsa artsın Erdoğan ve ortaklarının Batı emperyalizminin stratejik çıkarlarına ve kırmızı çizgilerine basmamaya azami özen gösterdiklerini göreceğiz. Ne İncirlik’in kapatılması gündeme gelecek ne de Türkiye’nin NATO’dan ya da AB ile Gümrük Birliği’nden çıkması.

Erdoğan’ın Batı’da güvendiği dağlara kar yağmaya başladı

Erdoğan, Suriye’de, Libya’da ve Kafkasya’da epey destek aldığı, silah sanayii programlarında yoğun işbirliği yürüttüğü ve son olarak serbest ticaret anlaşması imzaladığı İngiltere’nin ve Merkel henüz görevi halefine bırakmadan Almanya’nın arabuluculuğuna güveniyordu. Ama bu alanlarda da işler iktidarın istediği gibi gitmiyor. Alman askerlerinin NATO görevi kapsamında Libya açıklarında bir Türk gemisine silahlarla çıkıp arama yaptığı kriz tatlıya bağlanmış değil. İngiltere ise AB’den çıkmasına rağmen, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında sondaj çalışmalarına karşı AB’nin yaptırım politikalarını sürdüreceğini belirten bir yasa kabul ederek Erdoğan’a açık çek sunmadığını gösterdi.

Doğu Akdeniz’de geri çekiliş sürüyor

Bir dönem halka milliyetçi destanlar anlatılan Libya’da da Türkiye’nin geri çekilişi sürüyor. Türkiye’nin desteklediği Sarraç hükümeti Libya’daki geçiş sürecini Batı emperyalizminin gözetiminde ve Fransa, İngiltere ve Amerika’nın çizdiği çerçevede yürütmekte kararlı gözüküyor. Türkiye’nin üzerine oynadığı Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa gittikçe kenara itiliyor. Son olarak Trablus’taki milisler de onun elinden alındı. Doğu Akdeniz’de Oruç Reis’i donanma eşliğinde sondaja göndermek ve gerekirse çatışırız diyerek el yükseltmek de önceki gibi kolay olmayacak. Zira Türkiye’nin ABD ile yaşadığı sorunlar yüzünden F-35 programından çıkarılmasına, Almanya’nın Altay tanklarına, Kanada’nın SİHA’lara motor tedariğini kesmesine karşılık Yunanistan’a adeta silah yağıyor.

İsrail’le arabuluculukta sürpriz isim

Akdeniz’de askeri dengenin kendi aleyhine bozulduğunu gören iktidar cephesinde iki çözüm yolu tartışılıyor. Bunlardan bir tanesi Türkiye’nin Rusya ile ittifaka gitmesi ki Perinçek ve az sayıda emekli asker dışında bu seçeneği savunan yok. Onların da önce, Türkiye-Ukrayna yakınlaşmasını engellemesi gerekiyor. Onun yerine revaçta olan çözüm İsrail’le arayı düzeltip, eski günlerdeki gibi ABD nezdinde Siyonist lobiyi Yunanistan ve Ermeni diasporasının tezleri karşısında yeniden kazanmak. İsrail’le ilişkilerin düzeltilmesinde arabuluculuk yapması için umut bağlanan kişi kim dersiniz? Bu kişi Azerbaycan’ı Kafkasya’daki Mossad üssüne dönüştüren İlham Aliyev’den başkası değil! Biz Türkiye Kafkasya’da NATO’nun ve İsrail’in oyununa ortak oluyor derken tam da bu kirli ilişkilerden bahsediyorduk.

Batı emperyalizminin ikiyüzlülüğü

Türkiye’deki iktidarın ikiyüzlü siyaseti apaçık ortada ama emperyalist merkezler de aynı şekilde ikiyüzlü bir politika izliyor. Türkiye ile ilgili demokrasiden, insan haklarından bahsederken tam bir ikiyüzlülük içerisindeler. Örneğin Demirtaş ve Kavala’nın tutukluluğu, ABD ve AB ile Türkiye arasında tam bir rehine pazarlığının konusu ve bu pazarlıkta Türkiye’den istenen özgürlük, demokrasi ya da insan hakları değil. Demirtaş ve Kavala mutlaka bir aşamada serbest bırakılacak ama bu, Erdoğan’ın Türkiye’yi Amerikan ve Avrupa sermayesine ucuz emek gücü cenneti olarak sunmasını, Türk ordusunu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Kafkasya’da emperyalizmin taşeronu olarak kullandırmasını nihayet Erdoğan’ın Rusya ve Çin’e karşı emperyalist kuşatmadaki görev yerini almasını perdeleyen sembolik bir gelişme olacak sadece.

Tüm bunları yaparken Erdoğan’ın bir yandan da milliyetçi ve şoven propagandaya sarılmasına yine ses çıkartmayacaklar. Zira bu propaganda, yedi düvele karşı duran Erdoğan efsanesi kılığında iç cepheyi sağlam tutalım aldatmacası eşliğinde işçi ve emekçi milyonları istibdadın zulmüne razı etmeye, rıza göstermeyenleri de terörist ilan edip zapturapt altına almaya yarıyor. Emperyalist merkezlerden dolar ve avro akmaya devam edecekse, Türk askeri emperyalist siyasetin taşeronu olacaksa, istibdadın Türkü ve Kürdüyle emekçi halkı nasıl ezdiği Batı’nın hiç derdi olur mu?

İstibdadın “iç cephe” yalanına karşı işçi cephesi ve halkların kardeşliği

İşte bu yüzden istibdadın ikiyüzlü siyasetini deşifre etmeli, “iç cephe” edebiyatının karşısına sermayeye, istibdada ve emperyalizme karşı birleşik işçi cephesiyle ve halkların kardeşliğini savunarak Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, emperyalist üslerin kapatılmasını, doların avronun hâkimiyetine son veren bir işçi ekonomisini yükselten bir programla çıkıyoruz. 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2021 tarihli 136. sayısında yayınlanmıştır.