Devrimci İşçi Partisi gerçekleri gözetliyor

Hrant Dink’in resmi görevli katilleri kim?

Hrant Dink’in ölümünden bu yana dokuz senedir süren dava bitmek bilmiyor. Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in tutuklanmasıyla “işte katilleri yakaladık” edasıyla konunun üstü kapatılmaya çalışılsa da katliamın esas failleri bugüne kadar “bulunamadı”.

Cinayetin işleneceğinden haberdar olup da cinayeti engellemeyen kamu görevlileri hakkındaki iddianame ancak 2015 yılının Aralık ayında tamamlanabildi. Devletle bağlantılı örgütlü bir suç şebekesine dair güçlü bulgular var. Daha önce cinayetin işlendiği saatte olay yerinde jandarma istihbarata ait telefonlardan sinyal geldiği tespit edilmişti. Konu ile ilgili savcılığa ifade veren Ogün Samast’ın Yasin Hayal’i arayarak takip edildiğini söylemesi üzerine, Yasin Hayal’in “korkma onlar bizden” şeklinde cevap vermesi dikkat çekici! Ogün Samast bu görüntülerde kendisini takip eden üç kişiyi de teşhis etmişti.

Olay yerine yakın Akbank şubesinin para çekme makinasının kamerasına takılan şüphelilerin jandarma istihbaratından oldukları düşünülüyor. Eğer kesinleşirse Hrant, jandarma gözetiminde katledilmiş demektir. Soruyoruz: üç jandarma istihbarat görevlisini o bölgede kim, niçin görevlendirdi?

Banka müdürü, kamera kayıtlarının aralarında asayiş büro, terör büro ve istihbarat büro olmak üzere farklı polis birimleri tarafından 10 kez alındığını, aslıyla birlikte görüntülerin tamamının verildiğini ve bu süre zarfı boyunca sadece bir kez tutanak tutulduğunu ifade ediyor. Şimdi görüntülerin bir kısmı kayıp ve üstelik ikinci bir kamera kaydı olduğundan bahsediliyor.

 

Ali İsmail’i öldüren polisin avukatı: emri verenler de yargılansın!

İstanbul’daki Gezi eylemlerine destek için Eskişehir’de sokağa çıkan ve aralarında polislerin de bulunduğu bir grup tarafından dövülerek hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ın davasının temyiz duruşması Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nde yapıldı.

Ali İsmail Korkmaz’ı öldürmekten 10 yıl 10 ay hapis cezası alan polis Mevlüt Saldoğan’ın avukatı Mutlu Karayılan, yaptığı savunmada dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın “emri ben verdim” sözüne dikkat çekerek “yargılamanın selameti açısından eğer yargılama olacaksa bahsettiğimiz kişiler de yargılamaya dahil edilmelidir” dedi. Ne radikal savunma! Peki, bu savunma polisin suçunu azaltır mı? Mevcut anayasaya göre Ali İsmail’in olayında olduğu gibi işkence, eziyet, insan onuruyla bağdaşmayan kötü muamele zaten yasaktır. Barışçıl bir şekilde başlayan eylemlere yönelik polise verilen “vur” emri de açıkça yasalara aykırıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 24. maddesine göre de polis kanunsuz saldırı emirlerine uymak zorunda değildir. Polis Mevlüt Saldoğan verilen emre uymuştur, suça ortak olmuştur. Gelelim Erdoğan’a. Evet, yargılanmalıdır. Dün vur emri vermiştir, suçludur. Bugün kaymakamlara “gerektiğinde mevzuatı bir kenara bırakın” diyerek burjuva hukukunun dahi ağzından çıkan sözle askıya alınabileceğini sanmaktadır, her türlü suça teşviktir.

Tahir Elçi’nin videolarını kim kaybediyor?

Diyarbakır baro başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili yürütülen soruşturma devam ediyor. Elçi’nin henüz kimin kurşunuyla vurulduğu belirsiz olsa da soruşturmada ilgi çekici detaylar var. Tahir Elçi’nin öldürüldüğü sokakta bulunan polislerin görevlendirme yazılarının 15 gün sonra yazıldığı ortaya çıkmış durumda. Yani yapılacak basın toplantısından önce emniyet gerekli hazırlıkları yapmamış. Başka bir görevde olan istihbarat ekibi de sanki cinayetin işlendiği yerde görevliymiş gibi gösteriliyor. Bu bir tesadüf mü yoksa zaten daha sonra ablukaya alınacak olan Sur’un her bir sokağında istihbaratçı bulundurmak âdetten mi? Yapılan balistik incelemede sokaktaki istihbaratçıların silahlarının dikkate alınmadığı ise bir başka dikkat çekici nokta. Dahası, Elçi’nin yanı başındaki bir mermi kovanı da deliller toplanırken “unutulmuş”. Böylesine önemli bir katliamın delilleri toplanırken, istihbaratçıların silahlarının da incelenmeye tabi tutulmadığı bir noktada kovanın sokakta unutulması sadece bir “ihmal” mi?

Soruşturmayı takip eden Diyarbakır Barosu komisyonu, polis kamerasında silah sesinin gelmesi ile birlikte yapılan kaydın kesildiğini ve bunun şüpheli bir durum olduğunu belirtiyor. Elçi'nin vurulma anının emniyet kameraları tarafından kaydedildiği sanılıyor, ancak ölüm anına ait olduğu düşünülen 13 saniyelik kısım soruşturma dosyalarında yer almıyor. Daha sonra ortaya çıksa da sokakta bulunan PTT binasına ait güvenlik kamerasının 17 dakikalık kısmı kayıptı. Bu ülkede nerede bir katliam oluyorsa orada güvenlik kameraları ya hiç ortaya çıkmıyor ya da arkadan ağır bir şekilde, belki de “hazırlanarak” geliyor. Videoları kaybeden, belki montajlayan daha sonradan dosyalara yerleştirenler kimler? Tahir Elçi’yi kim vurdu?

Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, Hrant Dink anmasında Tahir’in ağzından Hrant’a yazdığı bir mektubu okurken şöyle diyor:Tetikçiler birbirlerine benzerler, katledilenlerin birbirlerine benzediği gibi.” Kaybedilen deliller, montajı meçhul videolar, kimin ne zaman hazırladığı belli olmayan tutanaklar...

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2016 tarihli 76. sayısında yayınlanmıştır.