Devletin güvenliği halkın güvenliğine karşı

Bundan sonra halkın güvenliğini AKP hükümetine, MİT’e ve NATO’cu orduya teslim etmek kuzuyu kurda emanet etmektir. Halk isyanı, hükümetin istifası talebinin yanına, Erdoğan ve Davutoğlu başta olmak üzere halka karşı bu suçları işleyen tüm devlet yetkililerinin yargılanması, NATO’dan çıkılması ve üslerin kapatılması taleplerini de ekleyerek Suriye’de savaşa karşı mücadelesini ileri taşımalıdır.

Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler arasında geçen Suriye’ye askeri saldırının tartışıldığı görüşmelerin internete düşmesi devlet krizinin vardığı boyutları gözler önüne sermektedir.

Hangi devlet söz konusu olursa olsun böyle bir görüşmenin kaydedilmesi ve sızdırılmış olmasının kendisi yüksek düzeyde bir güvenlik zaafına işaret etmektedir. Ancak görüşmenin içeriği açıkça göstermektedir ki burada bahsettiğimiz güvenlik halkın değil burjuva devletinin güvenliğidir.

Türkiye’nin gayri resmi olarak Suriye’deki savaşın tarafı olduğu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konmuştur. 2000 tırlık malzeme, silah ve mühimmat ile Suriye iç savaşında güya muhalif olarak bahsedilen mezhepçi çetelere destek olan Türkiye devletinin bununla da yetinmeyerek General seviyesindeki komutanlarını savaşta görevlendirdiği anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin Suriye savaşına dahil olması tamamen saldırgan siyasi amaçların ürünüdür. Öyle ki Esad rejiminin devrilmesi için adeta açık çek verilen çetelerin Türkiye’nin güney sınırını yol geçen hanına çevirdiği MİT müsteşarının sınırın kontrol altında olmadığı tespiti ile örtüşmektedir. Aynı müsteşarın Türkiye’nin bu çetelerle ihtilafa düşmesinin sonucunda Türkiye’de bombaların patlayacağını öngörmesi de akıllara Reyhanlı’daki katliamı getirmektedir.

Reyhanlı’da Esad rejimine bağlı istihbarat birimleri ile Acilciler örgütü üzerine yıkılmaya çalışıldığı halde katliamla ilgili olarak bomba yüklü araçların mezhepçi El Nusra çetesine bağlı güçler tarafından hazırlandığına yönelik Jandarma istihbarat belgeleri basına yansımıştı. Bu durumda burjuva devletinin güvenlik zaafı göstermesi ile ortaya dökülen pislikler halkın güvenliğinin sağlanması açısından son derece önemli veriler sunmaktadır. Dün, kendi desteklediği çeteler tarafından işlenmiş bir cinayeti daha büyük bir savaşın gerekçesi yapmak için uğraşanların bugün de savaş çıkartmak üzere kendi topraklarına füze attırmaktan, Türkiye’ye ait Süleyman Şah Türbesi’ne saldırı düzenletmeye kadar türlü provokasyonları gündemine alması hiç de şaşırtıcı değildir. Ayrıca bu tür povokasyonların sadece Türk istihbaratının değil daha genel olarak NATO’nun köklü bir geleneği olduğunu yakın tarihte Yugoslavya’nın parçalanması ve bombalanmasında, Afganistan’da ve Irak’ta görmüş bulunuyoruz.  

Bu durumda gösterdiği güvenlik zaafı halkın güvenliğinin sağlanmasının yolunu da bize göstermektedir. Basına sızan bilgilerden Suriye’ye askeri harekat kararının çok önceden de alınmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu karar uygulanamamıştır. Şu anda “devlet enstrümanlarının çalışmıyor” oluşuna ilişkin devlet krizi itirafı sadece bir sonuca işaret ediyor. Gerçek şudur ki Reyhanlı katliamını takip eden süreçte yaşanan Gezi ile başlayan halk isyanı Türkiye’yi savaştan uzak tutan esas faktördür. Halkın Armutlu’da katledilen Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan başta olmak üzere isyanda vermiş olduğu şehitler boşuna ölmemiştir. Özellikle Alevilerin Suriye’deki mezhep savaşının içine çekilmekte olan bir ülkede nefsi müdafaa yaptığını vurgulamıştık. Nitekim emperyalizmin dümen suyunda ve saldırgan amaçlarla binlerce insanın canına malolacak bir savaş için her türlü provokasyonu göze alan bir hükümeti caydıran güç Suriye’nin askeri gücünden önce halkın direnişi olmuştur.

Bundan sonra da halkın güvenliğini AKP hükümetine, MİT’e ve NATO’cu orduya teslim etmek kuzuyu kurda emanet etmektir. Halk isyanı, hükümetin istifası talebinin yanına, Erdoğan ve Davutoğlu başta olmak üzere halka karşı bu suçları işleyen tüm devlet yetkililerinin yargılanması, NATO’dan çıkılması ve üslerin kapatılması taleplerini de ekleyerek Suriye’de savaşa karşı mücadelesini ileri taşımalıdır.