Delil karartma rejiminden yetki gaspı rejimine, ya sonra?

Tayyip Erdoğan, yürürlükteki anayasa kendisine hiç de böyle bir yetki vermediği halde Ahmet Davutoğlu’nu başbakanlıktan azletti. 1 Kasım hayalet seçimi AKP için bütünüyle meşru. Yani onlara göre Davutoğlu AKP Genel Başkanı olarak yüzde 49,5'in oyuyla seçilmiş bir başbakan. Ama bir adamın kaprisi bu oylamanın sonucuna bile ağır bastı!

Lakin bu olayda “güme giden” sadece Davutoğlu olmadı. Asıl önemli darbe başbakanlık kurumuna geldi. Tayyip Erdoğan, bu süreç içinde başbakanlık kurumunu fiilen ilga etti! Kendi memurunu bakanlar kurulunun başına kendi vekili olarak yerleştirdi. Bunu Erdoğan biliyor. O yüzden ilk bakanlar kurulu Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında Beştepe mevkiinde toplandı. Bunu Binali Yıldırım da biliyor. O yüzden tayin edilir edilmez Tayyip Erdoğan’a “sayın başbakanım” diye hitap etti. Onların bildiğini halktan ne saklayalım? Türkiye neredeyse fiilen başkanlık sistemine geçmiştir.

Bunu da hem Erdoğan hem Binali Yıldırım biliyor. Bilmekle kalmıyor, söylüyor. Bakın seçilir seçilmez Binali Yıldırım ne diyor? “Cumhurbaşkanını halkın seçmesi demokrasi tarihimizde bir dönüm noktasıdır. 21-22 milyon oy alan bir cumhurbaşkanı ‘Ben işe karışmam’ diyebilir mi? Anayasa ne söylerse söylesin, cumhurbaşkanının fiili olarak siyasi sorumluluğu doğmuştur. Yeni anayasa ile sistemin yolunu açma zamanıdır.”

Yıldırım böylece kendisinin artık eski anayasadaki başbakanlık kurumunun yetkilerine sahip olmadığını ilan etmiş oluyor. Bu aslında sahibinin sesidir. Çünkü rejimin “fiili olarak” değiştiği iddiası Tayyip Erdoğan’ın zaten ortaya atmış olduğu bir şeydir. Seçilişinin birinci yıldönümünde, 14 Ağustos 2015’te Erdoğan şöyle demişti: “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun hukuki çerçevesinin yeni bir Anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir.”

Cümle yapılarının bile aynı olduğunu fark ediyor musunuz? Erdoğan “İster kabul edilsin ister edilmesin” diyor. Yıldırım’dan yankı geliyor: “Anayasa ne söylerse söylesin”! Tabii Yıldırım’ın aklı daha az erdiği için suçunu ilan etmiş oluyor. Anayasaya göre görev yapan bir başbakan anayasayı uygulamadığını itiraf ediyor.

Tayyip Erdoğan Gezi’de sendeledi. 17-25 Aralık’ta düşmenin eşiğine geldi. Bunun üzerine bir delil karartma rejimi kurdu. Delil karartma rejimi onu (TÜSİAD burjuvazisinin ve eskiden kendilerine “Mustafa Kemal’in askerleri” diyenlerin desteği sayesinde) Ağustos 2014’te cumhurbaşkanlığına taşıdı. Ama o cumhurbaşkanlığının bile emniyetli olmadığını biliyordu. Onun için derhal başkanlık sisteminin peşine düştü. 7 Haziran 2015 tehlikenin gerçekten çok büyük olduğunu gösterdi. O zaman beklemeye vakti olmadığını iyice gördü ve yetki gaspı rejimine geçti. Bugün Türkiye’yi bir yetki gaspı rejimi yönetiyor. Ama burada da duramayacaklar gibi görünüyor. Koşullar adım adım Tayyip Erdoğan’ı bir tek parti sistemine doğru sürüklüyor.

Bütün bu “fiilleri” ancak Yüce Divan paklar. En yüce divan ise halkın vicdanıdır.


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2016 tarihli 80. sayısında yayınlanmıştır.