Bölge güçleriyle Kürtlere karşı değil emperyalizme karşı ittifak kurulmalıdır

Erdoğan ve AKP iktidarının dış politikadaki manevraları baş döndürücü bir hızla devam ediyor. Bu manevraların hepsi Türkiye'nin muhatapları karşısında geri adımlar atması, tavizler vermesi karşılığında gerçekleşiyor. AKP ve Erdoğan, İsrail'den Mavi Marmara katliamının hesabını sormak bir yana bu katliamlardan hesap sorulmasını ilânihaye engelleyen, İsrail'in Filistin halkının gaz rezervlerini gasp etmesine ortak olan bir anlaşma imzaladı ve devamında İsrail'in Gazze'yi bombalamasına göz yuman bir politika benimsedi. Erdoğan düşürülen uçak dolayısıyla Putin'den özür diledi. Türkiye Suriye'de Esad'ı devirme hedefinden çark edip, Rusya ve ABD arasındaki “Esadlı geçiş, Esadsız çözüm” mutabakatına adapte olmaya karar verince İran'la da ilişkiler düzelme yoluna girdi.

ABD ile ilişkilere gelince, 15 Temmuz'dan sonra Türkiye'de yükselen Amerikan karşıtı söylemlere bakıp, Türkiye ABD ilişkilerinin gerilediğini düşünebilirsiniz. Ancak aynı manzaraya bakıp, 15 Temmuz'da açıkça ABD ve NATO güçleri tarafından desteklenmiş darbe girişiminin ardından dahi Türkiye'nin ABD ve NATO çizgisinden ayrılmayışını, emperyalizme itaat politikasının devamı olarak da görebilirsiniz. Doğru olan ikincisidir: arada bazı çelişkiler olmakla birlikte, Erdoğan ve AKP iktidarı dış politikayı ABD ekseninde tutup, İncirlik'i emperyalizmin hizmetine sunmaya devam etmekte, Amerikan para babası George Soros'un vaktiyle söylediği “Türkiye'nin en iyi ihraç malı ordusudur” sözünün gereğini yerine getirmektedir.

Erdoğan ve AKP iktidarı, dün karşı karşıya geldiği güçlerin (mesela Rusya’nın) karşısında diz çöküp özür dilerken, ülkesinde darbe tezgâhlamış ABD'ye eyvallah çekerken, karşılığında tek bir şey istiyor: o da Türkiye ve Suriye'de Kürt hareketini askeri açıdan geriletmek ve tasfiye etmek için kendisine cevaz verilmesi. Kürt düşmanlığına dayandırılan bu politikayla bir kez daha emperyalizmin ekmeğine yağ sürülüyor. Kürt halkı, ABD ve Avrupa emperyalizmine doğru itiliyor. Türkiye'de emperyalizmin askeri varlığı ve siyasi nüfuzu artıyor. Bu vesileyle Suriye sahnesinden silinmeye yüz tutmuş CIA beslemesi ÖSO çetelerine adeta hayat öpücüğü veriliyor. DAİŞ kendine manevra alanı buluyor. Bu tablo ortadayken Binali Yıldırım'ın ABD'nin Rojava politikasını eleştirerek “bu bölgede ne olacağına Türkiye ve İran karar verir” türünden açıklamalar yapmasının içinin boş olduğu da açıkça gözüküyor.

Bölgenin devletlerinin yani İran'ın, Irak'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın bölge sorunlarının çözümünde inisiyatif almasına karşı çıkılamaz; iş ki bu inisiyatif bölgenin ezilen halklarından Kürtlere karşı değil emperyalizme ve Siyonizme karşı alınsın. ABD ve Avrupa Birliği emperyalizmi denklem dışına çıkarılsın. Hâlbuki şu andaki durum tam tersidir. Türkiye'nin ve İran'ın Kürt düşmanlığına yönelik milliyetçi politikasının, Rusya'nın ise ABD emperyalizmi ile anlaşma çizgisinin ceremesini bölge halkları çekmekte iken İsrail ve ABD en elverişsiz koşullarda dahi bölgedeki nüfuzunu sürdürmektedir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2016 tarihli 83. sayısında yayınlanmıştır.