Başyazı: Savaş yaklaşıyor, komuta heyetleri hazır değil!

“Bugüne kadarki tarihin tamamı sınıf mücadelelerinin tarihi olmuştur.” Böyle diyordu Marx ve Engels Komünist Manifesto’nun ilk cümlesinde. Dünya bugün bir kez daha sınıflar arasında apaçık bir mücadelenin, ne mücadelesi savaşın sahnesi haline geldi.

Burjuvazi, ekonomik depresyonun zorlayıcı etkisi altında, neredeyse hayatta kalma içgüdüsüyle, işçi sınıfına ve öteki emekçilere hunharca saldırıyor. Gençlerin eğitiminden kesiyor, emeklilerin maaşından. Memurları kızağa çekiyor, işçileri işten çıkartıyor. Bütün toplumsal dokuyu yeniden hallaç pamuğu gibi atıyor. Sonuç işsizlik, yoksulluk, yoksunluk, evsizlik.

Yunanistan’da 300 bin memur işten atılıyor. İspanya’da 18-25 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 45. İtalya’da birçok alanda sosyal hakları budamaya yönelik 33 milyar avroluk (43 milyar dolarlık) bir bütçe kesintisi kabul ediliyor. ABD’de dört sene içinde 2 milyon aile evinden oluyor. Daha bu savaşın başlangıcı!

Savaş, hiç kuşkusuz Türkiye’ye de gelecek. Geride bıraktığımız 2011’in 2012’ye mirasının ana kalemi bu! Savaş gelecek, çünkü kriz gelecek. İşten çıkartmalar, sıfır zamlı sözleşmeler, sosyal harcamalarda kısıntılar, kazanılmış hakların budanması, esnekleştirmenin yeni yöntemleri, hepsi ve daha başkaları gündemimizde olacak. Ve 2008-2009’dan farklı olarak uzun süre gündemimizde kalacak.

Sınıflar arasındaki savaşa her iki taraf da önderlik kriziyle çıkacak gibi görünüyor. İşçi sınıfının önderlik sorunu sendikal alanda otuz yıldır had safhada. Bugün, Türk-İş AKP’ye diyet ödemeye mahkûm bir başkana bakıyor. Hak-İş hükümet partisinin işçi bürosu. Aynen Memur-Sen’in kamu emekçileri alanındaki işlevi gibi. Türkiye Kamu-Sen, hükümetle KESK arasında sıkışmış durumda. KESK sınıf mücadelesinden başka her ilerici davayı önemsiyor. İşçi sınıfı sendikal alandaki önderlik yokluğunu kırmak zorunda. Çatışma günü geldiğinde komuta heyeti olmayan bir ordu ne yapar?

Şubat ayındaki DİSK kongresi bu önderlik sorununun çözümü için yakalanacak halka gibi görünüyor. DİSK’i kötü şöhretli “Ören Tezleri”ne karşıt bir doğrultuya sokacak, 28 Şubat’ı destekleyen apoletli sendikacılıktan kurtaracak, TÜSİAD’la anayasa ittifakı değil sınıf mücadelesi yapacak bir yönetim oluşturulabilirse, Türk-İş’in Sendikal Güçbirliği Platformu’nda toplanan muhalefeti de mücadeleye kazanılabilir. Bu iki odakta canlanma, işçi sınıfında genel bir hareketlenmeye ve bütün sendikalarda bürokrasiye meydan okumaya dönüşebilir.

İşçi sınıfında hali hazırda durum iyi değil, hatta çok kötü. Ama burjuvazi de bu boy ölçüşme dönemine ciddi zaaflarla girecek gibi görünüyor. AKP iktidarının büyüsü bozuluyor. Liberaller AKP’ye sırt çeviriyor. Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen karşı karşıya geliyor. Erdoğan’ın sağlığı üzerine spekülasyonlar yeni lider adaylarının hem Erdoğan’la, hem birbirleriyle yarışmasına yol açıyor. 2002-2010 arasında kendi içindeki çekişmeye rağmen bir bütün olarak istikrarlı ve sağlam bir iktidar yapısından yararlanan Türkiye burjuvazisi, şimdi tam savaşa girerken genel kurmayının çatlamaya başladığını görüyor!

İşçi sınıfının siyasi örgütlenmesi sendikal örgütlenmesinden de zayıf. Ama burjuvazinin bu

zaafı değerlendirilirse, sınıfın sendikal örgütlenmesine doğru tarzda yaklaşılırsa, dönemin dinamikleri doğru ele alınırsa, işçi kitlelerinin nabzı doğru tutulursa, en önemlisi savaşın gerektirdiği cüretle davranılırsa, krizin ateşi ve sarsıntısı içinde işçi sınıfının devrimci partisini inşa etmek olanaksız değildir.

Tarih büyük savaşları doğru değerlendirenler sayesinde ileriye sıçrar. Gün işte büyük savaşın günüdür. Herkes safını seçsin! Herkes sınıfını seçsin!