Başyazı: Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanı

Başyazı: Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanı

Kasım’da mecliste bütçe tartışmaları… Aralık’ta asgari ücret pazarlıkları… İki perdeli tiyatro. Başı da sonu da belli. 3600 ek gösterge bu yılın bütçesinde yok. EYT’lilerde bilmem kaçıncı kez Erdoğan talimat verdi ama yine somut bir adım yok. Seçime kadar beklentileri yükseltmek derdindeler. Asgari ücrette de en fazla pansuman yaparlar. Gerçek enflasyonun yüzde 44 olduğu yerde TÜİK yüzde 19 resmi enflasyon açıklarken yapacakları zam oranının işçinin kaybını dahi karşılamayacağı belli.   

İktidardakilerin işçinin emekçinin derdine derman olmak gibi bir dertleri yok. Niyetleri olsa Demirören’den 750 milyon dolar kredi borcunu tahsil ederler, patronların vergi borçlarını silmekten vazgeçerler, devlet bütçesinden müteahhitlerin kasasına giden hortumu keserler. Yabancı sermayeye, gelin burada işçi çok ucuz diye reklam kampanyası yapmazlar.

Erdoğan esiyor gürlüyor ama patronlara hiç dokunmuyor! Patronlar dokunsanız ağlayacak haldeler. İstanbul Sanayi Odası Başkanı bir demeç vermiş dokunmadan ağlamış: “Huzur ve sadakatle çalıştırdığımız işçiyle aramıza enflasyon girebiliyor. Son günlerde sanayicinin çok kazandığı ve bu kazancı da çalışanla paylaşması gerektiğine dair bir söylem dolaşıyor. Bu söylem çok tehlikeli.” Patronlar biliyor, Erdoğan zengini sever… Zenginin halinden anlar.

Erdoğan ve iktidarı, ekonomide pansumanla, din ve inanç sömürüsüyle, hamasetle oy peşinde. Yıllarca halktan alıp patronları ve yandaşlarını besledi ve hâlâ halktan kendisine sadakat beklemekte. Sınıf mücadelesinin yükselmesi en büyük korkuları. Bu yüzden tüm söylem ve eylemleriyle kardeş kavgasını körüklemekte. Oysa kardeş kavgasını önlemenin tek yolu sınıf mücadelesini yükseltmekte.

Patronlar da Erdoğan gibi işçiden emekçiden sadakat bekleme yüzsüzlüğünde. İşçi emekçi için ise artık bıçak kemikte. Yaraların pansumanla kapanacak durumu yok. Kimsenin iktidarın vaatlerine kanacak da patronların timsah gözyaşlarına acıyacak da hali yok. “Çalıştırdığımız işçiyle aramıza enflasyon girdi” diyen İSO başkanını korkutan dalga dipten yüzeye çıkıyor. Direnişlerden grevlerden yükselen sloganlar arşa çıkıyor: İşçiler açken patronlara huzur yok! Patronların iktidarı için de öyle…

TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı TOBB’u hepsi bir yandan ağlıyor bir yandan da muhalefete mesaj verip Erdoğan’a aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyorlar. Kılıçdaroğlu da 29 Ekim filmi yayınlıyor. Vehbi Koç’un Ankara ahalisinin çatılarındaki kiremitleri ucuza toplayıp meclisi kazıklayarak zengin olma hikayesini milli kahramanlık olarak pazarlayıp selamını çakıyor. Değil mi ki onlar da zengini sevenlerden, zenginin halinden anlayanlardandır… Hem çalıyorlar hem de minnet bekliyorlar.

İşçi ve emekçinin, patronlardan, patronların iktidarından ve dahası patronların muhalefetinden de bekleyeceği bir şey yoktur. İşçiden emekçiden patronlara da patron partilerine de sadakat beklemeyin boşuna. İşçi emekçi çoluğuna çocuğuna, ailesine, komşusuna, birlikte çalıştığı iş arkadaşına sadakat gösterecek! Sınıfını bilecek sınıfına sahip çıkacak. Sömürücüler, parababaları, asalaklar sizden bir şey bekleyen sizin gibi olsun! Pankartlara, bayraklara, dağa, taşa “Hak verilmez alınır!” yazmanın zamanıdır. Hakkımızı söke söke alacağız! Direnişse direniş! İşgalse işgal! Grevse grev! Siyasetse siyaset: Sınıf siyaseti!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2021 tarihli 146. sayısında yayınlanmıştır. 


Kasım 2021 Başyazı