Amerikancı sermaye darbesi çöktü, Amerikancı sermaye iktidarı istibdad rejimini inşaya devam ediyor

Türkiye Erdoğan ve AKP’nin elinde koyu bir istbdad rejimine doğru ilerliyordu. Ancak 15 Temmuz darbesi bu istibdada karşı yapılmadı. Darbe bildirisinde ne yazarsa yazsın cuntanın temsil ettiği sınıfsal çıkarlar İslamcı sermayenin karşısında Batıcı laik sermayenin (son dönemde saf değiştirip MÜSİAD’ın yanından TÜSİAD’ın tarafına geçen cemaatçi TUSKON) çıkarları, dayanmaya çalıştığı güç ise emperyalizmdi.  Darbeciler Türkiye’de gerici Erdoğan ve AKP iktidarı karşısında konumlanan ve bizim Amerikan muhalefeti olarak adlandırdığımız eksenin ordudaki yansımasıydı. ABD darbeyi başından sonuna desteklemedi, TÜSİAD cılız bir sesle karşı olduğunu söyledi, CHP meclise koştu belki ama bunların hepsi 1. Ordu komutanlığının darbeye karşı tutum almasından ve cuntanın İstanbul ayağının çökmeye başlamasından sonra oldu. Yani cunta Amerikan cuntası olmasa da Amerikancı ve NATO’cu bir cuntaydı. 12 Eylül’deki gibi patronlar darbecileri alkışlayıp “şimdi gülme sırası bizde” dememişseler de cuntanın kurmaya çalışacağı rejimin bir sermaye diktatörlüğü olacağı aşikardır.

Darbe, ordunun içindeki bölünmeler sonucunda başarısızlığa uğramıştır. Halkın direnerek darbeyi dize getirdiğini söyleyebilmek isterdik. Halkın büyük çoğunluğu darbeye karşıydı. Ama sokaklara inenler daha ziyade Erdoğan ve AKP’nin sempatizanlarından ibaret kaldı. Halkın çoğunluğu darbeye karşı olduğu halde, Erdoğan ve AKP’nin direniş çağrısı geniş bir yankı bulmamıştır. Yani eğer 1. Ordu komutanı cuntadan yana tavır alsa durum çok farklı olacaktı. Bu son derece önemlidir. Çünkü halkın çoğunluğu darbeye karşı olsa da Erdoğan ve AKP’nin direniş çağrısının demokrasi ve özgürlükler adına bir çağrı olduğuna kimse inanmamıştır. Bu çağrıya uyanlar da büyük bir çoğunlukla demokrasiyi değil AKP ve Erdoğan’ın iktidarını savunmak için harekete geçmiştir. Bu kitleler içinde emekçi halktan hatırı sayılır bir kesim yer almaktadır, bu emekçi toplam yıllar yılı Batıcı laik sermayeye ve onun temsilcilerin pek çok haklı sebeple diş bilemektedirler, ancak AKP ve Erdoğan’ın kendilerini temsil ettiğini düşünmeleri kesin bir yanılgıdır.

Durum gayet açık. Erdoğan ve AKP emekçi halkı birleştirmiyor, bölüyor. Mezhepçi söylem ve eylemlerin önünü açıyor körüklüyor. Böyle olursa yıllar yılı tüm darbelerden büyük zarar görmüş bir toplumun parçası olan bir Alevi emekçi neden AKP ve Erdoğan için öne atılsın? Milliyetçilik ve ırkçılık kol geziyor. 12 Eylül’e karşı en büyük direnişleri sergileyen Kürt emekçisi bugün neden tüm bunların önünü açan bir iktidarı korusun. Halbuki Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisiyle her dilden, memleketten işçi emekçi bir araya gelebilse ve birleşse bu tür darbelerin kaderi cuntanın içindeki bölünmelere bağlı olmaz emekçi halk cuntayı yumruğuyla ezdiği gibi, sadece askeri diktatörlüğe değil, sermayenin sömürüsüne ve emperyalizmin boyunduruğuna son vermek üzere ileri atılabilirdi. Tarihin en büyük işçi devrimi olan Ekim Devrimi’nin de Kornilov adlı gerici milliyetçi generalin darbesini püskürten işçi sınıfının eseri olduğunu bilmeli ve hep hatırlamalıyız.    

Peki şimdi ne oluyor? Darbe püskürtüldükten sonra demokrasi ve özgürlükler değil Erdoğan ve AKP’nin istibdad rejimi büyüyor. Emekçi halkın istek ve talepleri değil Erdoğan’ın Gezi’ye karşı rövanş hırsı öne çıkıyor. Erdoğan, ne alakası varsa, Taksim’e kışla ve Camii projelerini yeniden gündeme getiriyor. Etkilediği kitle içindeki emekçileri bir kez daha sınıf kardeşine karşı kışkırtıyor.

Erdoğan’ın darbeyi bahane edip, anayasayı fiilen kendine uydurduğu gibi diğer yasaları da fiilen kendi emellerine uydurmasına şahit oluyoruz. Yarın olağanüstü hal ilan ederek, açıktan temel hak ve hürriyetleri askıya alması şaşırtıcı olmayacaktır. Olağanüstü hal ya da sıkıyönetimin hangi partiye oy vermiş olursa olsun bir işçi emekçi için tek bir anlamı vardır. O da ekmeği için mücadeleye kalktığına başına rejimin sopasını yemek! Grevlerin yasaklanması! Mesela hem TÜSİAD’ın hem de MÜSİAD’ın özlemi olan kıdem tazminatının kaldırılmasının sessiz sedasız hayata geçmesi! Türk-İş ve Disk'in, kıdem tazminatı genel grev sebebidir diye kongre kararı aldığı halde bu kararları olağanüstü hal sebebiyle uygulayamamasıdır. Hedef 2017 diyen metal işçisinin MESS’le toplu sözleşmeye dişleri sökülmüş bir şekilde yani grev hakkı zorla elinden alınmış halde oturmasıdır. Taşeron işçilerin kadroyu tamamen unutmasıdır; Uygulatamadığı mahkeme kararlarını hiç uygulatamayacak olmasıdır. Darbe ne kadar sermayenin çıkarlarına yansıyan bir darbeyse Erdoğan ve AKP’nin iktidarı da o ölçüde bir sermaye iktidarıdır.

Yine darbe ne kadar Amerikancı ise Erdoğan ve AKP’nin iktidarı da o kadar Amerikancı ve NATO’cudur. AKP’li bakan Süleyman Soylu’nun kendisi darbenin arkasında ABD’nin olduğunu söylemiştir. İncirlik’in darbede oynadığı rol de ortadadır. O halde Türkiye derhal NATO’dan çıkmalı İncirlik üssü kapatılmalıdır.  Ama iktidar bunu yapmak yerine ABD’nin desteğini kendi arkasına almanın peşindedir.

Türkiye’nin, burjuva gericiliğinin farklı biçimlerinin cenderesinde sıkışmasına ancak işçilerin birliği son verebilir. Bunu sağlamanın yolu da işçi sınıfı ve emekçi halkı bölen parçalayan her türlü burjuva milliyetçi, mezhepçi siyasete karşı sınıfın ortak çıkarları etrafında birleşmektir. İşçi sınıfının ortak çıkarları bugün darbeye karşı olduğu kadar Erdoğan ve AKP’nin istibdadına karşı da mücadele etmeyi gerektirmektedir.