AKP hükümeti Çağlayan eyleminin arkasına saklanıyor, saldırılarına hız veriyor: Yine yargısız infaz, yine baskılara mazeret

Çağlayan adliyesinde Berkin Elvan davasının savcısı Mehmet Selim Kiraz, DHKP-C militanları tarafından rehin alındıktan saatler sonra yapılan operasyon sırasında öldürüldü ve eylemi yapan iki militan da hayatını kaybetti. Savcının odasında bulunan  üç kişi de öldüğü için  gerçekleşen operasyonda nelerin yaşandığını bilmek artık mümkün değil. Ancak eylemin siyasi boyutu çok açık ve net biçimde orta yerde duruyor.

Militanlar eylemi Berkin Elvan'ın katillerinin ortaya çıkarılması kasıtlı biçimde engellendiği için yaptıklarını açıkladılar. Çeşitli talepleri vardı. Bu talepler son anda sadece bir talepte birleşmişti: Berkin Elvan'ın katillerinin açıklanması. Eylem sırasında dava dosyasından bazı belgeleri kamuoyuna açıkladılar. Bu belgelerde o gün olay yerinde olan polislerin bilgileri, yanlarında ifadelerinin alınmadığına dair ibareler ve emniyet müdürlüğünün polislerin resimlerini göndermemek için ileri sürdüğü bahaneler yer alıyordu. Eylemi gerçekleştiren Şafak Yayla ve Bahattin Doğruyol, politikleşmiş askeri savaş stratejisini ve bu stratejinin bir parçası olarak silahlı propagandayı yöntem olarak benimseyen bir yapının militanlarıdır. Ne kandırılmış gençlerdir ne de provokatör. Bilinçli biçimde, belirli bir siyasal doğrultuda silahlı eylem gerçekleştirmiş militanlardır. Haklarında AKP yanlısı basında başlatılan şeytanlaştırma kampanyasına karşı şunu söyleriz ki bu gençlerin aynı yayın organlarının kahramanlaştırdığı Hamas ya da İslami Cihad militanlarından davalarına bağlılık bakımından farklı bir yanları yoktur. En az onlar kadar saygıyı hak etmektedirler.

Türkiye Cumhuriyeti devleti,  40 yıldır aynı şeyi yapıyor. 30 Mart 1972’de başta Mahir Çayan olmak üzere On’lar Kızıldere’de Amerikalı ve İngiliz teknisyenlerle birlikte katledilmişlerdi. Şimdi o olayın yıldönümünün ertesi günü, bir 31 Mart günü, devlet yine bir rehinenin tutulduğu bir odaya tabanca tüfek ve bombalarıyla meydan taarruzu yapıyor, savcının da ölümüne yol açıyor, iki militana da yargısız infaz uyguluyor. 1980’li yıllarda Kenan Evren henüz cumhurbaşkanı iken 12 Eylül kalıntısı Özal hükümetleri devamlı oraya buraya baskın yapar ve devrimci militanları göü kara bir şekilde katlettikten sonra “ölü ele geçirildiler” edebiyatıyla yargısız infaz uygulaması dolayısıyla böbürlenirdi. Şimdi “ölü ele geçirilme” Erdoğan’ın pek demokrat (!) rejiminde geri geliyor. “Yeni Türkiye” epeyce eski bir Türkiye’dir!

Saldırı için mazeret

Bu yapının stratejik yönelişini ve eylemlerini benimsemiyoruz. Bu başka tartışmanın konusudur. Ancak AKP hükümetinin bu eylemi fırsat bilerek yaptığı siyasi saldırı karşısında Devrimci İşçi Partisi'nin tutumu nettir. Berkin Elvan ve diğer halk isyanı şehitlerinin katledilmesinin sorumlusu iktidardır. Bu eylem yapılmadan önce de Berkin Elvan'ın ve diğer halk isyanı şehitlerinin katillerinin kollandığı halk tarafından bilinmekteydi. Dönemin başbakanı bugün Cumhurbaşkanı olan Erdoğan'ın "talimatı ben verdim" sözleri de siyasi sorumluluğun kimde olduğunu hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde tarihe kazıyan sözlerdi. Bu cinayetleri halkın haklı isyanını bastırmak için gerçekleştirdiler. Bu suçlarını aklamak ve yenilerini işlemek üzere iç güvenlik paketini geçirdiler. Yine aynı amaçla, yapılan eylem bahane edilerek, güvenlik aygıtı demokratik kitle örgütlerine yönelik saldırı ve tutuklama dalgası başlatmıştır. Bu aygıt, üniversitelere baskınlar yaparak sadece eylemi sahiplenen gelenek değil tüm sol ve sosyalist yapıları baskı altına almak istemiştir. Avukatlar bilinçli şekilde hedef tahtasına konmuştur. Yine bu eylem vesile edilerek avukatların haklarının kısıtlanmasına gidilecektir. Bu, savunma hakkının gasp edilmesi demektir. Avukatlara yönelik hazırlanan hak kısıtlamalarının güvenlikle ilgisi yoktur. Mafyanın ve faşist çetelerin avukatlarının, AKP yanlılarının bu uygulamalardan nasiplerini almayacağını herkes biliyor.

Mirgün Cabas, Koray Çalışkan, Barış Atay gibi isimlerin eylem sırasında sosyal medyadan Berkin Elvan ve ailesinin yaşadığı haksızlıkları dile getirmesi planlı ve organize bir linç kampanyasına vesile edilmiştir. Bu isimler üzerinden basın bir kez daha baskı altına alınmıştır. Savcının cenazesinde yapılan akreditasyon uygulamasıyla birçok gazetenin cenazeye alınmaması, Davutoğlu'nun basına yaptığı açıklamalarda basını açıkça otosansür uygulamaları konusunda tehdit etmesi ilk adımlar olarak karşımızda durmaktadır.

Davutoğlu vaktiyle IŞİD için "öfkeli gençler" tanımlamasında bulunmuş, bu tekfirci mezhepçi örgütün rehin aldığı konsolosluk personeli için aylarca müzakere yürütülmüştü. Muhalif çevrelerde AKP hükümetinin bu tutumu polisin Çağlayan'da gerçekleştirdiği yargısız infazla bir tezat içinde değerlendirilmekte ve AKP hükümeti çifte standart uygulamakla eleştirilmektedir. Bu tavır siyaseten ciddiyetsiz bir tutumdur. Ne tekfirci mezhepçi DAİŞ/IŞİD çetesi ile politikleşmiş askeri savaş stratejisini benimseyen DHKP-C aynı kefeye konulabilir ne de AKP'den bu konuda bir standart beklenebilir. Ortadoğu'da ve Türkiye'de ezenlerin ve ezilenlerin safları ayrıştığında AKP ve DAİŞ çetesi aynı tarafta kalmıştır, kalmaktadır. AKP'nin son süreçte mezhepçiliği körüklemesine karşı net bir duruş gösterilmesi gereklidir. Bu noktada herkes gerçekleşebilecek provokasyonlara karşı dikkatli olmalıdır. Hemen ertesi gün AKP Kartal binasına silahlı bir kişinin girmesi, Türkiye bayrağına Alevilerin simgesi Zülfikar kılıcını iliştirerek camdan sarkıtması son derece kuşkulu ve provokatif bir eylem olarak karşımızda durmaktadır.

DHKP-C'nin eylemlerini benimsememek ve desteklememek Berkin Elvan'ın ve diğer halk isyanı şehitlerinin katillerinin kollanmasına karşı mücadele etme sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Türkiye'nin işçi sınıfı ve emekçi halkı mutlaka evlatlarının hesabını soracaktır. Çağlayan'daki eylemi kendine meşruiyet zemini yapan hükümetin saldırılarını püskürtebilecek güç de ancak işçi sınıfının ve emekçi halkın örgütlü kitlesel gücü olabilir. Devrimci İşçi Partisi bu perspektifle sürece yaklaşmakta ve tüm işçi ve emekçileri AKP'nin baskılarına karşı mücadele etmeye çağırmaktadır.