AKP-Ergenekon ittifakına doğru!

17 Aralık’ta yolsuzluk soruşturmalarıyla başlayan krizin gelişmesi iki döneme ayrılıyor. İlk dönem 17 Aralık’tan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısının yapıldığı 26 Aralık’a kadar sürdü. Bu aşamada AKP hükümeti can havliyle cemaatin kendi yolsuzluklarını teşhir çabasını bertaraf etmeye, bu teşhiri yapan ve yapmaya aday olan yargı ve emniyet kadrolarını tasfiyeye girişti. Bunda bir ölçüde de başarı kazandığı söylenebilir. 17 Aralık’tan sonra iki dalga soruşturma girişimi daha oldu, ama bunlar hiçbir şekilde ilki gibi başarıya ulaşamadı. Ama bu başarının geçici olduğunu hükümet de biliyor. Tayyip Erdoğan ve AKP, sadece nefes alma olanağını kazandı.

26 Aralık MGK toplantısından itibaren ise, yeni ittifakların kurulması çabası başladı. 11 yıldır kurmuş olduğu iktidar blokunda ortağı olan en güçlü aktörü, yani cemaati yitiren AKP, kendisine destek olacak yeni güçler bulmak zorunda idi. Bunu TSK, kontrgerilla kadroları ve ulusalcı politik-ideolojik akımda bulduğu anlaşılıyor.

MGK’da ne konuşulduğu bilinmiyor, çünkü koskoca devlet organı halka yalan söyledi. Toplantı sonrasında yapılan açıklamaya göre, Türkiye derin bir krizle sarsılırken bu önemli kuruluş sadece dış güvenlik sorunlarını tartışmakla yetindi! Oysa daha sonra sızan bilgiler, tam tersine kurul toplantısının bu meseleleri, özel olarak da AKP milletvekili ve Erdoğan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan’ın “milli orduya kumpas” açıklamasını ayrıntısıyla konuştuğunu ortaya koydu.

Bu toplantıdan sonra, yıllardır suskun olan Genelkurmay ardı ardına üç bildiri yayınladı ve Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılananlara, yani esas olarak darbecilere ve kontrgerillacılara sahip çıktı. Roboskî katili Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in kendisinin burada ne ölçüde inisiyatif aldığı, ne ölçüde alt kademelerden gelen basınç altında bu girişimlerde bulunduğu önemli ama şimdilik bilinmiyor.

Yılana sarılan denize düşmüş demektir!

Bu ortam, Türkiye Barolar Birliği (TBB) başkanı olan, ama ulusalcı kanadın desteğiyle CHP’nin başına geçmek istediği bilinen Metin Feyzioğlu’nu harekete geçirdi. TBB başkanı darbecileri ve kontrgerillacıları hapisten çıkartacak bir hukuk planı görünümü altında Tayyip Erdoğan’a cemaate karşı ittifak öneriyordu. Hem darbeciler ve kontrgerillacılar hem ulusalcı hareket bu önerinin üzerine atladı. Böylece, yıllarca Tayyip Erdoğan’ı emperyalizmin oyuncağı, Türk devletini yıkma ve laikliği ortadan kaldırma göreviyle memur edilmiş bir kukla olarak gösterenler, tam Erdoğan’ın iktidarda düşmesi ihtimalinin doğduğu bir anda ona koltuk değneği olacak kadar alçalmış oldular.

Bu manevra ve ittifaktan, değişik aktörlerin bekledikleri elbette farklı. Erdoğan tabii yeni müttefikler kazanmaktan memnun. “Ben Başbuğ’u zaten savunmuştum” gibi gerekçeler ileri sürerek, vaktiyle dava ilk açıldığında kendisinin Ergenekon davasının “savcısı” olduğunu söylediğini halka unutturmaya çalışıyor! Erdoğan’ın düşmenin eşiğinde olduğunun ve kendisinin de bunun farkında olduğunun en açık kanıtı, 11 yıllık bir mücadeleden sonra kıskıvrak tutsak ettiği darbecileri ve Ergenekoncuları serbest bırakarak onlara itibarlarını iade etme riskini almaya hazır olmasıdır. Eğer kendisi için risk olmasalar neden bu kadar saldırdı? Yok, eğer bunların Erdoğan için risk olduğu doğru ise şimdi neden serbest bırakmaya gönüllü? Krizin solcuların görmemekte ısrar ettiği derinliği, burada bütün haşmetiyle ortaya çıkıyor!

Feyzioğlu, hem bütün ulusalcı akımın ve geniş destekçi kitlesinin gözünde bir kahraman haline geliyor, hem bu girişim kendisini ulusal çapta bir şahsiyet ve başbakanın muhatabı haline getirdiği için politikaya girme ve CHP genel başkanlığı için büyük bir atak yapmış oluyor.

Darbeciler ve kontrgerillacılar hapisten çıkmanın ötesinde, düştükleri çukurdan kurtulup yeniden harekete geçebileceklerini umut ediyorlar. İşçi Partisi gibi odaklar da hem önderlerini içeriden kurtarmak hem de bu sayede kazanacakları itibar ve hele CHP’nin başına Feyzioğlu gelirse “milli hükümet” stratejilerinin daha gerçekçi hale gelmesi dolayısıyla büyük bir atak yapabileceklerini hesaplıyorlar.

Ama bu arada Tayyip Erdoğan’ı uçurumun kenarından kurtararak Türkiye’nin başına bir süre daha bela ediyorlarmış, ne beis! 11 yıldır yerden yere vurdukları bir politikacıya destek veriyorlarmış, ne beis!

Düzeni tahkim!

Bu kadar alçalıyorlar çünkü hepsinin ortak bir amacı var: içinden geçmekte olduğumuz kriz öyle bir kriz ki düzenin kendisini tehlikeye sokuyor; işte onlar bu tehlikeyi engellemek istiyorlar! Bugün düzenin çivisi çıkmış durumda. Oysa bundan altı ay önce patlak vermiş isyanın yeniden başını kaldırması olasılığı hep var. Öte yandan, çeşitli biçimlerde aşağılanmaya devam eden Kürt halkının Erdoğan’dan umudunu kesip yeniden ciddi bir mücadeleye girişmesi olasılığı da küçümsenemez. Nihayet, siyasi krizin doğurduğu ekonomik krizi işçi sınıfı ve emekçilerin nasıl karşılayacağını kimse bilmiyor.

Öte yandan düzeni koruması beklenen güçler zavallı durumda. Burjuvazinin iç savaşının ilk aşamasında ordu bu davalarla sarsılmıştı. Şimdi savaşın ikinci aşamasında polis ve yargı hallaç pamuğu gibi atılıyor. Ortada devlet kalmıyor! Bu düzen için çok tehlikelidir. Bu yüzden Erdoğan-Ergenekon ittifakı darbecileri ve kontrgerillacıları salarak devleti tahkim ediyor!

Çelişkiler

Niyet böyle de yürünebilecek mi belli değil. Öyle görünüyor ki, ittifakın her iki kanadında da iç mutabakat yok. Ulusalcı cephe Feyzioğlu taraftarları ile karşıtları, özellikle CHP’liler arasında orta yerinden çatladı. Feyzioğlu formülü ile Sabih Kanadoğlu formülü yarışıyor. Anayasa Komisyonu’nda birbirinin neredeyse boğazına sarılacak olan CHP’liler, eski AİHM yargıcı liberal Rıza Tüzmen ile ulusalcıların şahı Süheyl Batum aynı doğrultuda Feyzioğlu çözümüne saldırıyor.

AKP cephesi de huzurlu değil. Erdoğan Uzak Doğu gezisindeyken, önce parti sözcüsü Hüseyin Çelik Feyzioğlu’nu da, önerdiği çözümü de batırdı çıkardı. Ardından meclis başkanı Cemil Çiçek, kendisini ziyarete gelen Feyzioğlu’nun yanında yargının siyasete alet edilmesini fevkalade yanlış bulduğunu yüksek sesle söyledi. Şimdi, Erdoğan gezisinden dönerken yolda bile Feyzioğlu çözümüne sahip çıktığına göre, bunlar da Arınç gibi kendi sözlerinin arkasında duramayan insanlar olacaklar! AKP her gün daha fazla tutarsızlığa düşüyor.

Nihayet, Erdoğan’ın ulusalcılarla yapmayı hayal ettiği ittifak ters bile tepebilir. Böyle bir ittifak kurulduğunda “süreç” denen ucubenin tam anlamıyla çıkmaza gireceğini görecek olan Kürtlerin, Erdoğan’ın ve düzenin karşısına geçmeleri muhtemeldir.Bu da engellenmeye çalışılan sonucu hızlandırmak anlamına dahi gelebilir. Bir düzen bir kez batağa battı mı kolay kurtuluş yolu bulması olanaksız hale gelir!

 

___________________________________________________________________________

Erdoğan ve TSK neyin pazarlığını yaptı? MGK tutanakları açıklansın!

17 Aralık’ta yapılan rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardından ülke gündemi toz duman olmuşken, 26 Aralık tarihinde MGK (Milli Güvenlik Kurulu) senenin son toplantısını yaptı. Tayyip Erdoğan, “komplo” ve “paralel devlet” söylemi ile karşı atağa geçmişken MGK’da da şüphesiz ki ordudan destek arayacaktı. Ancak MGK toplantısından sonra yapılan resmi açıklamada genel güvenlik meseleleri ile Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmelerin tartışıldığı açıklandı.

Bu açıklamaya MGK’nın kendisi dâhil kimse inanmamıştı elbette. Erdoğan ile ordu arasında yapılan pazarlıkların muhtevası ertesi gün Genelkurmay’dan yapılan açıklamada ortaya çıktı. Bu açıklamada “Türk Silahlı Kuvvetleri, hiçbir şekilde siyasi tartışmaların içerisinde yer almak istememektedir. Bununla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kurumsal kimliğini ve personelinin hukuki durumunu ilgilendiren konulardaki gelişmelerin hukuk devleti ve hakkaniyet ilkelerine bağlı kalınarak sonuçlandırılmasının yakından takip edilmesine devam edilecektir” denildi. Bu açıklamanın siyasi tercümesi şuydu: “Mevcut siyasi tartışmalarda Erdoğan’ın yanında taraf olmak için tutuklu askerlerin serbest bırakılmasını istiyoruz.”

Bu açıklamayı takip eden süreçte Erdoğan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan’ın “milli orduya kumpas kuruldu” açıklaması ve ardından Balyoz ve Ergenekon davalarında yeniden yargılama tartışmalarının başlaması MGK’da yapılan pazarlıklara işaret etmektedir. Askeri vesayeti kaldırdık demagojisi ile siyasi prim yapmaya çalışan AKP’nin sıkıştığında yine orduya sarılması, bir gerçeği hatırlatmalıdır. Hâkim sınıflar için, çıkarları söz konusu olduğunda gerisi teferruattır. Halk için ise MGK lağvedilmeden askeri vesayetin ortadan kalkmasından bahsedilemeyeceği açıktır. Ne yargı, ne yürütme, ne yasama ne de TSK! Emekçi halkın hiçbirine güvenecek hali yoktur.

MGK’da yapılan pazarlıklar, konuşulan her şey derhal halka açıklanmalıdır.