Açlığın dili olmaz...

Düşmana inat bir gün daha fazla yaşamak ve yaşatmak için sokakları doldurmak ve cepheleşmek tüm sosyalistlerin üzerine düşen acil görevdir. Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkı, devletin, bir “Hayata Dönüş Operasyonu” daha düzenlemeyi aklından bile geçirmemesi ve tutsakların taleplerine kulak vermesi için ezilenlerin ortak mücadelesini yükseltmelidir. Çünkü sessiz kalınır ve ölümler çağrılırsa, bunun sorumluluğu yalnız Oslo’da masayı deviren devlete değil, ulusalcı reflekslerle birleşik mücadeleyi parçalayan sol cenaha da ait olacaktır.

Bu zindan, bu kırgın, bu can pazarı,

Macera değil.

Yaşamak, sade "yaşamak"

Yosun, solucan harcıdır.

Ahmed Arif

 Bu satırların yazıldığı sırada, hapishanelerdeki Kürt siyasi tutuklu ve hükümlülerin başlattığı açlık grevleri 41. gününe gelmiş, kritik sınıra dayanmıştı. Adalet Bakanlığı’nın, hakkında hiçbir tutarlı ve net açıklama yapmadığı, burjuva medyasının duyulmasın diye ısrarlı bir sansür uyguladığı ve 58 cezaevindeki 438 tutsak tarafından sürdürülen eylemler 15 Ekim’den itibaren tüm cezaevlerine yayıldı. Bu rakamlara her gün yenileri ekleniyor. Türk Tabipler Birliği, Kürt Belediye Başkanları ve Milletvekillerinden bazılarının da destek açlık greviyle omuz verdiği mahpusları muayene etmek için Adalet Bakanlığı'na başvurdu, ama cevap alamadı.

Devlet erkânının her zamanki üç maymun tavrını takınarak seyirci kaldığı grevler, AKP hükümetinin devam ettirdiği militarist imha ve inkâr siyasetinin geldiği noktayı açıkça gösteriyor. İktidar karşımıza, bir gün “Sri Lanka tipi” katliam planlarıyla, başka bir gün “Bin Ladin operasyonu modeliyle” çıkıyor. Bir yandan Batı Kürdistan (Suriye Kürdistanı) bağımsız olacak korkusuyla -ve gazetemiz sütunlarında belirttiğimiz başka bir dizi kan emici saikle- Ortadoğu’nun emperyalist işgali için savaş boyalarını sürünürken, diğer yandan bu topraklardaki Kürtlere ordusu, emniyeti, yargısıyla azgın saldırılarına devam ediyor.  Başbakan, “ Gerekirse MİT müsteşarı Öcalan’la görüşür” diyor. Daha ne zaman gerekecek acaba? Daha ne kadar cenaze kalkması gerekecek?

Bu fırtına bulutlarının altında, tutsaklar siyasi, kültürel özgürlük istiyor, barış çağrısı yapıyorlar. Anadilde eğitim ve savunma hakkının tanınmasını, Abdullah Öcalan’a uygulanan ve 450 güne yaklaşan tecridin ve cezaevlerindeki olumsuz koşulların kaldırılmasını, 100 yıldır devam eden Kürt sorununun çözülmesini talep ediyorlar. Eylemciler, sadece “içerideki” insanlık dışı uygulamaları değil, “dışarıdaki” savaş koşullarını da parçalamak istiyorlar. Talepleri, Kürt halkının yılmadan uğruna mücadele verdiği, bedel ödediği özgürlük davasının haklı talepleridir ve koşulsuz olarak derhal kabul edilmelidir.

Bugün 41. gün, artık kritik bir aşamaya geldik, çünkü 40. günden itibaren açlık grevleri bedenlerde telafisi imkânsız sağlık sorunları ortaya çıkarmaya başlıyor. Açlık grevlerinde, 35. günden sonra vücuttaki proteinin yok olmaya başlamasıyla kaslarda erime ve kalıcı doku kayıpları oluşmaya başlıyor, bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı enfeksiyonlar baş gösteriyor ve komaya kadar giden ağır nörolojik sorunlar görülüyor. Tabii,  açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüşmesi durumunda kâbus karabasana da dönüşebilir. 1996’daki ölüm oruçlarının 12 devrimcinin ölümüne neden olmasından sonra daha kanlı hazırlıklar yapan devlet, 2000 yılında 20’ye yakın cezaevinde süren ölüm orucu eylemlerini 19 Aralık Katliamı’yla vahşete çevirmişti. Yine böyle bir karanlığın çökmemesi, cezaevlerine ölümün girmemesi için dur demek gerek.  Bedenler ufalarak cansız kalmasın, açlık ömürleri yemesin diye taleplere can vermek gerek.

Düşmana inat bir gün daha fazla yaşamak ve yaşatmak için sokakları doldurmak ve cepheleşmek tüm sosyalistlerin üzerine düşen acil görevdir. Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkı, devletin, bir “Hayata Dönüş Operasyonu” daha düzenlemeyi aklından bile geçirmemesi ve tutsakların taleplerine kulak vermesi için ezilenlerin ortak mücadelesini yükseltmelidir. Çünkü sessiz kalınır ve ölümler çağrılırsa, bunun sorumluluğu yalnız Oslo’da masayı deviren devlete değil, ulusalcı reflekslerle birleşik mücadeleyi parçalayan sol cenaha da ait olacaktır.