DİP, İzmir'de süreci değerlendirdi

 

Devrimci İşçi Partisi İzmir İl Örgütü 12 Mayıs’ta “Barışa ve siyasi çözüme evet! Başkanlık sistemine, ekonomik anayasaya, petrol kavgasına, tasfiyeye hayır!” şiarıyla bir panel düzenledi. Panelist, DİP Genel Başkanı yoldaş Sungur Savran’dı. Yoldaşımız DİP’in, Türk tekelci sermayesinin üzerinde uzlaşmış olduğu petrol açılımı, başkanlık sistemi ve ekonomik anayasaya karşı net ve kararlı bir karşı çıkışı mücadelesinin merkezine yerleştirdiğini ve bu mücadele doğrultusunun emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelenin kopmaz bir parçası olduğunu anlattı.

Savran konuşmasında, “süreç”e bakarken bir yandan AKP hükümetinin planlarını diğer yandan da Kürt hareketinin geldiği nokta ve izlediği yolun analiz edilerek bir senteze varılması gerektiğini ifade etti. AKP hükümetinin Kürt hareketini askeri ve siyasi olarak tasfiye etmeyi amaçladığını, Türk tekelci sermayesinin asıl amacının ise Kerkük petrollerine ulaşmak olduğunu ve Kürt hareketinin AKP hükümeti ile başkanlık sistemi, anayasa ve Avrupa yerel yönetimler şartının ötesinde Misak-ı Milli sınırlarını yani Musul ve Kerkük’ü içine alan siyasi bir ittifakı gündemine almış durumda olduğunu açıkladı.

Yoldaşımız, Türkiye solundaki ultra sol denebilecek hareketlerin “süreç”e ilişkin bakışını eleştirirken, Halkların Demokratik Kongresi bileşeni sosyalistlerin ise Kürt hareketine iltihak ettiklerini ve BDP’nin belirlediği siyasi çerçevenin dışına çıkmadıklarını belirtti.

Devrimci Marksistlerin sağlıklı bir tahlile ulaşabilmeleri için Kürt halkı ve hareketi içindeki huzursuzluğu görmelerinin önemli olduğunu anlatırken, işçi sınıfı ve emekçilerin aleyhine bir yol olan ittifak perspektifine karşı çıkılmasının zorunlu olduğunu söyledi.

Katkılar ve soru-cevap şeklinde devam eden panelde dostlardan birinin, “açılımdan sonra KCK tutuklamalarının başladığını, dolayısıyla devletin Kürt hareketini tasfiye edemeyeceğini gördüğünü, “süreç”in sadece AKP hükümetinin projesi olmadığını belirtmesi üzerine, yoldaşımız Kürtlerin direnişinin gücünü inkar etmenin mümkün olmadığını fakat KCK tutuklamalarının “açılım” sürecinin en başında başlatıldığını, “açılım”ın zaten Kürt hareketini tasfiye etme operasyonu olduğunu vurguladı.

Katılımcılar, Kürt halkının, haklı taleplerinin anayasal bazı dayanak noktalarına kavuşması yönündeki beklentisinin “ekonomik anayasa” adı altında sermayenin çıkarlarına göre düzenlenmiş bir anayasaya destek için istismar edilmekte olduğunu, gerçek bir barışın sağlanması için Kürt sorununun çözümünde ısrar etmek gerektiğini söylediler.