Bu sefer tersi oldu: Yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu bir davadan kurtulma yolunda!

İçişleri bakanlığının yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu’na karşı açmış olduğu ve Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmekte olan 10 bin liralık manevi tazminat davasının karar duruşmasında mahkeme 17 Aralık 2012’de, aslında hukuken yapması gerektiği biçimiyle ancak son dönemin uygulamaları düşünüldüğünde de sürpriz bir şekilde “davanın reddine” karar verdi.

İki yıldan fazla bir süredir devam eden davanın yoldaşımız Rişvanoğlu’nun 7 Nisan 2010 tarihinde yaptığı bir basın açıklaması nedeniyle başlamıştı. Rişvanoğlu, açıklamadan üç gün önce (4 Nisan 2010’da)  ölü bulunan Azadiya Welat gazetesi çalışanı Metin Alataş'ın ölümünden sadece 3 ay önce emniyet yetkilileri (“Terörle Mücadele” ekipleri)  tarafından kaçırılmış ve ölümle tehdit edilmiş olduğunu ve bunu avukatı ve dostu olarak bizzat bildiğini, kendisinin ve ailesinin ağzından da duymuş olduğunu, cinayetin sorumlusunun çok yüksek bir ihtimalle emniyet güçleri olabileceğini ifade etmişti. Bu açıklamadan dolayı da emniyet güçlerinin ve içişleri bakanlığının “manevi şahsiyetini” küçük düşürdüğü iddiasıyla tazminat tehdidi ile karşı karşıya idi.

Yoldaşımız mahkeme sürecinde yaptığı savunmada; faili meçhuller başta olmak üzere, uyuşturucu ticaretinden çete suçlarına kadar emniyetin adının geçtiği dosyaların ve gazete haberlerinin geniş bir dökümünü sunmuş ve emniyetin ve bakanlığın saygınlığının başta kendi suç sicilleri olmak üzere başka hiçbir olaydan dolayı zedelenmeyip de bu açıklamadan dolayı zedelenmiş olmasını manidar bulduğunu belirtmişti. Hiç şüphe yok ki; bu davanın sadece bir hukuk davası değil, siyasi bir dava olduğu gerçeğinin altını çizmek gerek.

Bakanlık yetkililerinin temyize götürmesine kesin gözüyle bakılan davanın nihai sonucu ise, sadece yoldaşımız ve bizim açımızdan değil, yargının (bu kez cezai değil, dar anlamıyla hukuksal zeminde) devrimci dayanışmaya yaklaşımı açısından da örnek olarak kullanılabilecek bir karar olacak gibi görünüyor.