YÖK’ün 40. yılı: Kaybedecek vaktimiz yok, sermayeyi ve istibdadı üniversitelerden kovalım!

YÖK

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bundan tam 40 yıl önce 6 Kasım 1981’de 12 Eylül askeri diktatörlüğünün emriyle kuruldu. Kurulma amacı “yükseköğretimde koordinasyonu sağlamak” olarak açıklanan YÖK, eğitimi değil ama üniversitelere yönelik saldırıları koordine ediyordu. Kurulduktan hemen sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’yla binlerce eğitim emekçisini ihraç ederek işe başladı. Çıkardığı yönetmeliklerle ve verdiği cezalarla geçmişte devrimci hareketin güçlü birer mevzisi olan üniversiteleri baskı altına alıyordu. “Üniversite siyaset yeri değil, eğitim yeridir” sözü YÖK’ün kurduğu baskıyı meşrulaştırmak için kullandığı kılıfıydı. Bu baskının amacı üniversitelerin bir daha asla 1980 darbesi öncesi, 6. Filo’nun denize döküldüğü, Komer’in arabasının yakıldığı, işçi sınıfıyla beraber kitlesel eylemlerin yapıldığı günlere dönmesini engellemekti. Bu yüzden YÖK başa kim gelirse gelsin yerli yerinde durmuş, iktidara gelirken söylenen “YÖK’ü kaldıracağım” sözleri unutulmuştu.

Baskıyı üniversitelerin kapısının YÖK eliyle sermayeye açılması izledi. İlk YÖK Başkanı İhsan Doğramacı, 1984’te Türkiye’nin ilk özel üniversitesini kurdu. Devrimcilere kapanan üniversite kapıları, patronlara açıldı; üniversiteler adım adım ticarileştirildi. Bugün sayısı 78’i bulan özel üniversiteler, üniversite kampüslerinde kurulan teknokentler, tüccarlaşan akademisyenler, “kendi yağında kavrulan” üniversiteler, 40 yılda üniversitelerin YÖK eliyle nasıl sermayeye teslim edildiğini bizlere gösteriyor.

YÖK tam 40 yıldır kendisine biçilen görevi layıkıyla yerine getiriyor. Üniversiteleri iktidar adına tahakküm altına alıyor, üniversiteleri sermayeye her geçen gün daha çok bağımlı kılıyor. Ancak YÖK son yıllarda artık yavaş yavaş sahneden çekiliyor, yerini istibdadın bizzat kendisine bırakıyor.

YÖK sahneden çekiliyor; istibdad ve sermaye ise yerli yerinde duruyor

12 Eylül ürünü YÖK, 12 Eylül’ün mirasçısı istibdad rejimi tarafından bugüne kadar korundu, sahiplenildi. Ancak bugün gelinen noktada istibdad, YÖK’e ihtiyaç duymadan, YÖK’ü kullanmadan üniversitelere olan müdahalesini önce KHK’larla şimdi ise Cumhurbaşkanlığı kararları ve kararnameleri aracılığıyla bizzat yapabiliyor. Rektörleri atıyor, görevden alıyor, üniversiteleri bölüyor, üniversiteyle ilgili kararlar YÖK tarafından değil Cumhurbaşkanlığı kürsüsünden duyuruluyor. Yani istibdad 12 Eylül’ün başlattığını sahiplenmekle yetinmedi, onu daha da ileri götürdü. YÖK gidiyor olabilir ancak unutmayalım istibdad yerinde duruyor!

Öte yandan Amerikan muhalefetinin popüler aktörlerinden Ali Babacan’dan gelen “YÖK’ü kapatacağım, özerk ve demokratik üniversiteyi savunuyoruz.” çıkışı ise kimseyi şaşırtmamalı. Benzer çıkışlar Boğaziçi Üniversitesi eylemleri sonrası Millet İttifakı’nın diğer üyelerinden de gelmişti. Batıya benzer mütevelli heyetleriyle yönetilen, bağışçılardan gelen paralarla bütçesini oluşturan, sermayenin istediği nitelikli işgücünü sağlamak için bilim üreten bir üniversite Amerikan muhalefetinin temel hedefi. Bu hedefe ulaşırken YÖK ayak bağı olacağı için pekâlâ kaldırılabilir. Ancak sermayenin 40 yıldır iliklerine kadar nüfuz ettiği üniversitelerden çekilmeye hiç niyeti yok. Yani YÖK kapatılabilir ancak kapatılsa dahi sermaye yerinde duruyor olacak!

İstibdadı ve sermayeyi üniversitelerden söküp atalım!

YÖK’ün yavaşça aradan çekilmesiyle beraber taraflar çok daha net gözükmeye başladı. İstibdadın 4 Ocak’ta bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi başına Melih Bulu’yu ataması aylar sürecek bir hürriyet mücadelesinin fitilini ateşledi. Doğrudan kayyımı ve istibdadı hedef tahtasına koyan mücadele Melih Bulu’yu yollamayı da başardı. Mücadele sadece Boğaziçi Üniversitesi’nde değil tüm gençlikte yankı buldu, memleketin gündemine oturdu.

YÖK’ün kuruluşunun 40. yılında YÖK’e karşı verdiğimiz mücadele, istibdada ve sermayeye karşı verdiğimiz mücadele ile birleşmiştir, iç içe geçmiştir. Bugün bize düşen görev bizlere işsizlikten, baskıdan, geleceksizlikten başka hiçbir şey vadedemeyen istibdada karşı hürriyet kavgasını yükseltmektir. İstibdadı üniversitelerden söküp atmaktır. Üniversitelerde cirit atan sermayeyi kovmaktır. Emekçi halkla beraber eşit, ücretsiz, nitelikli eğitim veren yepyeni bir üniversite inşa etmektir!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2021 tarihli 146. sayısında yayınlanmıştır.