Üniversiteler ayağa, metal işçisinin yanına!

Türkiye son günlerde, uzun zamandır olmadığı kadar işçi sınıfı gündemiyle çalkalanır bir duruma gelmiş bulunuyor. Ülkenin dört bir yanından işçiler, yumrukları havada şu sloganı atıyor:"Fabrikalar MESS’e mezar olacak!". Metal işçileri grev yolunda yumruklarını sıkıyorlar; çünkü MESS’in onlara dayattığı 3 senelik sözleşmeyi, göstermelik zamları reddediyorlar. Karşılarındaki metal patronlarının örgütlülüğüne karşı kendi örgütlü güçleriyle cevap veriyorlar ve MESS’e başkaldırıyorlar.

29 Ocak’tan itibaren olacak olayları sadece ekonomik temelde yorumlamak doğru olmayacaktır. Patronların, işçilerin üzerinden milyonları, milyarları kazandığı metal sektöründeki bu grev, sadece ekonomik etkilerle sınırlı kalmayacak; zaten çatırdamakta olan Türkiye’yi siyasi olarak da etkileyecektir. Dış siyasette yalnızlaşan, ülke içindeki dost bildiklerini bir bir kaybeden, en son TBMM’de 4 bakanın oylamasında görüldüğü gibi kendi içinde yarılma dinamiklerini taşıyan AKP iktidarı, ülke ekonomisini sarsacak düzeyde etkileri olabilecek bir grev ile büyük oranda kan kaybedecektir. Ekonomisinin büyük bölümünü dış ülkelerden gelen yatırımlar sayesinde döndüren bir ülkede gerçekleşecek böylesine bir grev de doğal olarak iktidarı titretme potansiyelini taşımaktadır.

Bu grevler, Birleşik-Metal sendikasında örgütlü işçilerin yanında, Türk-Metal, Çelik-İş sendikalarında örgütlü ve sendikasız işçileri de direkt olarak etkilemektedir. Bugün, sayılan sendikaların işçilerinin hepsinin gözü 29 Ocak grevinin üzerindedir. Olası kazanımlar, zaten alttan alta kaynamakta olan sarı sendikaların tabanını harekete geçirecek ve sendikaları yöneten insanların koltukları tehlikeye girecektir. Bu süreçte Türk-Metal ve Çelik-İş’te gerçekleşebilecek kitlesel kopuşlar hiç de sürpriz olmayacaktır.

Peki öğrencilere ne görev düşmektedir?

Üniversiteler, öğrencilerin bir kısmının iş hayatlarına sağlam bir giriş yapabilmeleri için bir atlama tahtası olarak gördükleri bir yer halinde. Ülke çapında gençliğin işsizlik oranları, üniversite öğrencilerinin de "kendilerini kurtarma" yarışına girmelerine neden oluyor. Oysa ki farkında olunmayan bir şey var: Bugün üniversitelerde okuyan öğrenciler, yarının diplomalı işsizleridir. Öğrenciler, iş bulsalar bile düşük ücretlerle güvencesiz koşullarda çalışan işçiler olacaklar. Bu yüzden öğrencilerin, yarın bir parçası olacakları sınıfın mücadelesine bugünden omuz vermeleri çok önemlidir

Metal grevi, tüm işçi sınıfının sahiplendiği bir olay haline geldiği zaman en güçlü haline erişecektir. Bu yüzden, kampüslerdeki işçi-emekçilere metal işçisinin sesini taşımak, gençliğin dinamizmini fabrikalarda var etmek yakıcı bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Grevdeki fabrikalara üniversite öğrencilerinin, emekçilerinin yapacağı toplu ziyaretler, grevdeki işçileri desteklemek adına yapılacak kampanyalar, işçilere moral verecektir ve mücadelenin sesini tüm Türkiye’ye duyurmak adına oldukça yararlı olacaktır.

Devrimci İşçi Partili öğrenciler olarak diyoruz ki: İçimizdeki devrimci heyecanı, bulunduğumuz bölgelerdeki metal fabrikalarında işçi sınıfının mücadelesine omuz vererek büyüteceğiz. Biz biliyoruz ki bu sistemi yıkabilecek yegâne sınıf işçi sınıfıdır. Bu yüzden daha önce ileri sürdüğümüz “Üniversite kampüsleriyle fabrikaları birleştiriyoruz” şiarımızı bugün tekrarlıyor ve buna ek olarak tüm öğrencileri “Üniversiteler ayağa, metal işçisinin yanına” diyerek mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz. Yolumuz, 10 kentte, 22 fabrikada MESS patronlarının zulmüne başkaldıran 15 bin metal işçisinin yoludur. Sadece bu yol, insanlığı sömüren bu sistemi bitirecek gücü bizlere verebilir. O yüzden bir kez daha tüm gücümüzle haykırıyoruz: Zafer direnen emekçinin olacaktır! Ve bu sefer emekçiler ile yarının işçileri olan öğrenciler beraber işçi sınıfının gücünü patronlara göstereceğiz!