Tel Örgüler Aşıldı

Yoldaşlarımız Ali Kılıç ve Servet Yıldız, Adana Özel Yetkili 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren yargılamalarının 8 Ekim’deki ilk duruşmasında tahliye oldular.  “Silahlı terör örgütü adına suç işlemek ve terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından yargılanan arkadaşlarımız, 5 ayı aşkın bir süredir Konya E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunuyorlardı.

Selçuk Üniversitesi’nde öğrenim görmekteyken, Mayıs ayında yapılan bir operasyon sonucunda tutuklanan arkadaşlarımız Ali Kılıç ve Servet Yıldız hakkında, Terörle Mücadele Kanunu’nun örgüt üyeliği ve propaganda suçlarını düzenleyen hükümleri uyarınca cezalandırılmaları istemiyle Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açılmıştı.

 

Açılan dava, arkadaşlarımızın,“YÖK’e hayır”,  “Yaşasın halkların kardeşliği!” ve “Katil AKP üniversiteden defol” sloganlarını yazılama yoluyla yaydıkları gerekçesiyle “Terör örgütü üyesi olmak” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçunu işledikleri, suçun, haklarında yapılan “fiziki ve teknik takiple sabit” olduğu iddiasını taşıyordu.

Yoldaşımız Ali Kılıç’ın müdafiliğini yapan parti avukatları savunmalarında; suçlamaların, hukukun temel ilkelerini değil, basit biçimde “güvenlik” ve “tehdit” algılamasını esas alan bir mantığa dayanmakta olduğunu, gerek objektif gerçekliklere uygunluk, gerekse hukuk, adalet ve hakkaniyet açısından kabul edilemez değerlendirme ve iddialar ile dolu olduğunu ifade etti. Ali Kılıç’ın, samimi bir şekilde kabul etmiş olduğu basit bir yazılama faaliyetini, “üyelik” ve “propaganda” suçlamalarına konu olacak şekilde dosyanın tek “somut” delili olarak göstermenin, varolan hukuka ve insan haklarına bütünüyle aykırı bir bakış açısıyla mümkün olabileceğini vurguladı.

Parti avukatları, hukukun, intikamcı, ayrımcı, şoven ve milliyetçi illetlerden kurtarılması ve insanileşmesi üzerinde durarak, hukukun, insana, barışa, özgürlüklere kavuşmanın ve hak ve özgürlükleri kullanmanın yolunu açması gerektiğini ifade ettiler. Hukuki gerçekliğin, bilimsel gerçeklikle örtüştüğü oranda, üretici, çözümleyici, kalıcı ve inandırıcı olabileceğinin, aksi halde, başımızı kuma sokarak kendimizi ve sorumlu olduğumuz insanlık âlemini ve tarihi kandırmış olacağımızın altını çizen savunma, tez ve antitezin, bir yargı diyalektiğinde doğru konmaması durumunda muhakemenin, hedeflediği adalet ve hakkaniyete hizmet edemeyeceğini belirtti. Eğitim durumları dikkate alınarak derhal tahliye edilmelerinin talep edildiği duruşmada, Muhammet Burak Aykurt ile yoldaşlarımız Ali Kılıç ve Servet Yıldız’ın tutuksuz yargılanmalarına karar verildi. Duruşma savcılık mütalaası için 8 Mart 2013 tarihine ertelendi.

Dosya kapsamında yoldaşımızın, kendisine isnat edilen “yasadışı örgüt üyeliği” ve “yasadışı örgüt propagandası” suçlarına dayanak olabilecek bir tek somut, inandırıcı delil bulunmadığı açıkça görülmektedir.

Bu dosya ile, yasalar çerçevesinde kurulmuş bir parti olan Devrimci İşçi Partisi ve üyelerinin faaliyetleri de yasaklanmaktadır. Şüphesiz, bir partinin programı, açıkladıklarından farklı amaç ve niyetleri gizleyebilir. Bunun böyle olduğunu saptamak için, söz konusu programın içeriğini, bu program sahibinin fiilleri ve gerçekteki tutumu ile karşılaştırmak gerekmektedir. Yoldaşımız Ali Kılıç’ın eylemleri, Devrimci İşçi Partisi’nin faaliyetleri gereği, Devrimci İşçi Parti’sinin faaliyetleri ise siyasi program ve tüzüğü gereğidir. Bu noktadaki tüm fiiller ve eylemler tutarlı bir bütün halinde Devrimci İşçi Partisi’nin siyasi pratiğine uygundur.

Bu davanın özünü oluşturan Türkiye’deki siyasi özgürlükler ve “hukuk” sorunu ile  Toplumsal Mücadeleler Sorunu”, ‘Kürt Sorunu’, “Barış Sorunu” ve çözümleri çakışmaktadır. Düşüncelerin ve eylemlerin, cezai yaptırıma uğrama kaygısı taşınmadan farklı biçimlerde ifade edilmesi, insanlığın hukuk, felsefe, politika, sosyoloji, edebiyat, estetik gibi bir dizi disiplinde edindiği on binlerce yıllık kazanımların daha da ileri götürülmesi ve emeğin egemen olduğu bir dünyanın oluşturulması için “sine qua non”/olmazsa olmaz bir ilkedir.

Adalet Bakanlığı tarafından, hali hazırda 2824 öğrencinin tutuklu bulunduğunun açıklandığı Türkiye’de, öğrencilere yönelik özel bir yıldırma politikası uygulandığı çok açıktır.  Öğrenciler düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullandıkları, var olan toplumsal düzene muhalif oldukları için özgürlüklerinden ve eğitim haklarından mahrum edilmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus, tutuklanan öğrencilerin haklarının, burjuva hukukunun temel metinleri olan anayasa ve uluslararası sözleşmeler eliyle sözde güvence altına alınmış olmasıdır. Öğrencilerin parasız eğitim, harç ücretleri, ders kitapları, gibi konularda görüş açıklamaları ve politik faaliyet yürütmeleri durumunda ise bu güvencenin nasıl ayaklar altına alındığı aşikârdır.

Seçilme yaşının 18’e düşürülmesinin tartışıldığı son günlerde, baskıcı devlet aygıtının,  aslında “politik gençlere” değil, “sallabaş şakşakçılara” ihtiyaç duyduğunu Özel Yetkili Mahkeme yargılamaları kanıtlıyor. Ama başaramayacaklar. Kapitalist devletin, gelecekleri için vaat ettiği barbarlığın farkında olan gençliği zindan korkusuyla susturup bastıramayacaklar. Öğrenci ve işçi gençlik el ele ezilenlerin tıkıldığı zindanların yıkılmasında en korkusuz adımları atmaya devam edecek.

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!