Yatağan işçilerinin mücadelesi bitmedi

Yatağan işçileri 446 gün süren bir mücadele verdi. Önce özelleştirme ihalelerinin yapılmasını engellemeye çalıştılar, sonra ihalelerin yürürlüğe girmemesi ve iptali için mücadele ettiler. Muğla’da aylarca devam eden, zaman zaman Ankara’ya taşınan mücadele, işçilerin örgütlü olduğu Türk-İş’e bağlı Maden-İş ve Tes-İş sendikalarının ihaleyi alan şirket ile anlaşmaya vardıklarını açıklamaları ile sona erdi. Hâlbuki bu anlaşmanın hemen öncesinde 1 Aralık günü devir teslim işlemlerinin tamamlandığını öğrenen işçiler, işyerlerini işgal etmiş, iş makineleri ve malzemeleriyle işyerine giden yollara barikatlar kurmuştu.

Sendika şube yöneticileri firma ile 10 maddelik bir protokol imzaladıklarını ve direnişi kazanımla sonlandırdıklarını söyledi, işçiler de direnişi bırakarak işbaşı yaptılar. Peki bu protokol neleri içeriyor? Mevcut toplu sözleşmenin Mart ayında yeni toplu sözleşme zamanına kadar devamı, isteğe bağlı olarak 4-C’ye geçiş hakkı, uzmanlık gerektiren işler dışında taşeron çalıştırılmaması, işçi alımlarında yöre halkına öncelik, nitelikleri gereği hizmetlerine ihtiyaç duyulanlar dışında emekli personel çalıştırılmaması ve devir tarihi itibariyle mevcut işçi sayısının korunması gibi maddeler söz konusu. Özellikle belli ki bu sonuncu madde işçiler arasında en fazla huzursuzluk yaratan maddeler birisi. Çünkü bu garanti, sadece yeni toplu sözleşme dönemine kadar verilmiş ve devredilen farklı maden ve santrallerde çalışan işçi sayısı ayrı ayrı belirtilmemiş durumda. Yeni sözleşme döneminde işçi sayısını azaltabileceği gibi o zamana kadar da aslında şirket bir yerdeki işçileri çıkarıp başka bir yere yeni işçi alabilir ve toplamda sayıyı bu yolla da aynı tutabilir.

Yatağan’da bugün kısmi kazanımlarla direniş sona ermiş olabilir. Ama kazanımlar sadece kısmi değil, aynı zamanda geçici de. Çünkü bugüne kadar özelleştirilen bütün kamu işletmelerinde özelleştirmenin yarattığı tahribat adım adım ortaya çıktı. Özelleştirme o işyerlerinde o güne kadar işçi sınıfının elde ettiği bütün kazanımları zamanla bir bir söküp aldı. Yatağan’da imzalanan protokol de esas olarak bu sonuçları bir süreliğine ertelemiş oldu. İşte bu yüzden de Yatağan işçisinin mücadelesi bir yönüyle biterken diğer bir açıdan da yeni başlıyor. Protokolde yazılanların uygulanmasının kendisi bile başlı başına bir mücadele konusu olabilir. Çünkü biz iyi biliriz patronların kendi verdiği sözleri bile tutmadıklarını, kendi imzaladıkları sözleşmelere de devletin yasalarına da işlerine gelmeyince uymadıklarını. Dahası sadece birkaç ay sonra yeni toplu iş sözleşmesi döneminde patron, Yatağan işçisinin şimdi gasp edemediği bir dizi hakkını elinden almaya çalışacaktır. Maden-İş ve Tes-İş sendikaları tüm bu süreçlerin takipçisi olacaklarını, tek bir işçinin bile mağdur edilmesi durumunda yine sokağa çıkacaklarını söylüyorlar. Biz yine çok iyi biliyoruz ki bu sözlerin tutulması da tabanda mücadele eden, örgütlü, kararlı işçilerin varlığına ve onların basıncına bağlı.

Mesele sadece kâğıt üzerindeki kazanılmış haklar da değil, olmamalı. Özelleştirmenin işçi sınıfına ödettiği en ağır bedel işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında. Soma’da yüzlerce kardeşimizin canını alan katliam özelleştirmenin en vahşi yüzünü görmek için yeter. İşte Yatağan işçisini bekleyen ve karşı durması gereken en büyük tehlikelerden birisi de bu.

O halde Yatağan işçisinin mücadelesi bitmedi, bitmemeli. Yatağan işçisi örgütlülüğünü, canlılığını kaybettiği anda taarruz etmek üzere bekleyen sinsi bir düşmanla karşı karşıya olduğunu bilmeli. Kazanılmış haklarının korunması doğrultusunda güçlerini seferber etmesi için sendikalarının üzerinde basınç yapmalı. Bu da yetmez. Unutmamak gerekir ki Yatağan işçisi “sattırmayacağız” sloganı ile yola çıktı. Ama bugün devir işlemleri tamamlanmış durumda. O zaman geri almak için mücadele etmek gerek. Özelleştirilen tüm işyerleri işçi denetiminde yeniden kamulaştırılıncaya dek, tüm sınıf kardeşleri ile birlikte!

Bu yazı, Gerçek gazetesinin Aralık 2014 tarihli 62. sayısında yayınlanmıştır.