HT Solar grevinde emekçi kadınlar en önde!

HT Solar metal sektörünün genelinden farklı olarak çoğunluğunu kadın işçilerin oluşturduğu bir fabrika. Üç günlük işgal ve fiili grev sürecinde kadın işçiler HT Solar'da sayıca fazla olmaları ile değil, esas olarak inançları ve kararlılıkları ile öne çıktılar. Hem daha iyi koşullarda çalışmak ve yaşamak, kendi geleceklerine sahip çıkmak hem de fabrika genel müdürünün kadın işçilere yönelik kaba saba ve aşağılayıcı davranışlarına daha fazla izin vermemek için mücadeleye giriştiler. Devrimci İşçi Partisi'nin "kapitalizme ve erkek egemenliğe karşı emekçi kadınlar en öne!" şiarının ne demek olduğunu gösterdiler.

HT Solar serbest bölgede yer alıyor. Diğer serbest bölgelerde olduğu gibi Tuzla'da da her şey patronlar için serbest, işçiler için yasak. Serbest bölgeye giriş çıkışlar o bölgenin işçisi olmayan insanlar için zaten kolay değildir. HT Solar'daki üç günlük işgal sırasında patronlar daha da ileri gidip serbest bölgenin kapılarını HT Solar işçilerine bile kapatmaya kalktı. Ellerinde kimlikleri olduğu halde HT Solar işçilerinin serbest bölgeye girmesini engellemek, grevi ve işgali kırmak istediler. HT Solar işçileri ise kapıdan giremezsek bacadan gireriz dedi, nereden bir yol bulursa oradan girdi, gerekirse tel örgülerin üzerinden atlayarak, her türlü engeli aşıp grevin ve işgalin gücüne güç katmak için fabrikaya ulaştı. Bu işçiler arasında, çocuklarını evde bırakıp gelen kadınlar da vardı, daha çocuğunu kucağına almamış hamile kadınlar da. İstanbul'un kışında, gündüzün soğuğunda, gecenin ayazında fabrikayı terk etmediler. Polisler, kadınları özellikle de hamile olanları zayıf halka olarak gördü, müdahale olursa canınız yanar çıkın gidin dediler. Yanıldılar. Onlar grevin ve işgalin zayıf değil en güçlü halkasıydı. Hiçbir baskıya pabuç bırakmadılar. Kendileri güçlü olduğu gibi diğer işçilere de güç kattılar.  

Gezi ile başlayan halk isyanı sırasında bir zat çıkıp hamileliği davul çalarak ilan etmenin, hamile kadınların sokakta gezmelerinin terbiyelerine aykırı olduğunu, genç kızları korkuttuğunu, hamile kadınların evde oturması gerektiğini söylemişti. O zaman şöyle yazmıştık: "Üç çocuk dediniz, Türkiye’nin meydanlarında ‘Bizim gibi üç çocuk ister misin?’ yazan dövizler taşındı. Kadınları anne sıfatıyla çocuklarını almak için Taksim’e çağırdınız, onlar destek olmak için geldiler. Hamile kadının sokakta gezmesi terbiyesizlik dediniz, #direnhamile eylemleri yapıldı, hamile olmayanlar da hamile kılığına girerek ‘GEZİne GEZİne doğuracağız’ dedi. Ve en güzeli de eğer kadınlar hamile kılığına girmek için karnına minder yerine baret koymaya başladıysa, sizin sözünüz bitmiş, biz güzel günlere doğru yürüyoruz demektir.” HT Solar'daki metal işçisi kadınlar, bırakın sokakta gezmeyi hamile hamile işgal de grev de yapılabileceğini göstermiştir. O zamana kadar hangi siyasi görüşü ya da inancı benimsemiş olursa olsun, hangi memleketten gelirse gelsin...

1908 yılında New York'ta 15 bin tekstil işçisi kadının, daha kısa çalışma saatleri, daha yüksek ücret, doğum izni ve oy hakkı talebiyle hayatları pahasına verdikleri mücadelenin anısına 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmişti. Bu mücadelede en öne çıkan slogan "Ekmek ve Gül!" idi. Ekmek, yaşama güvencesini, gül ise daha insanca, daha güzel bir yaşamı simgeliyordu. HT Solar işçisi kadınların mücadelesi de ekmek mücadelesidir. Ekmeğini büyütmek, daha iyi koşullarda çalışmak için sendika hakkını kullanmış, bu hakka sahip çıkmıştır. Ama sadece bir ekmek mücadelesi değildir. Bir anayasal hak olarak sendikalaşma hakkını savunma mücadelesidir; patronların emrindeki bir OHAL ve istibdad rejimine karşı hürriyet mücadelesidir. New Yorklu tekstil işçisi kadınların "Ekmek ve Gül" mücadelesinin bayrağı bugün HT Solar işçilerinin "Ekmek ve Hürriyet" mücadelesinde yükselmektedir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2018 tarihli 100. sayısında yayınlanmıştır.