Yüksek faiz işsizliği, yüksek döviz kuru hayat pahalılığını körüklüyor

enflasyon

TÜİK’in açıkladığı resmi rakamlar dahi hayat pahalılığının giderek artmakta olduğunu gösteriyor. Özellikle emekçi halkın mutfağındaki yangını ifade eden gıda ve alkolsüz içecekler ile pandemi döneminde önemi artan sağlıkta yüzde 18’in üzerinde fiyat artışları söz konusu. Ev eşyası, ulaştırma ve çeşitli mal ve hizmetler de yüzde 20’nin üzerindeki artışlarla enflasyonu yukarı çeken diğer kalemler. Bunlar resmi rakamlar. Halkın çarşıda, pazarda, markette gördüğü gerçek enflasyon ise çok daha yüksek!

 

Türkiye’de faiz mi enflasyonun, enflasyon mu faizin sebebidir diye tartışıladursun hem faizin hem de enflasyonun faturasını işçi, emekçi, küçük esnaf ve yoksul köylü ödemeye devam ediyor. Merkez Bankası faizi 2 puan yükselterek yüzde 17’den yüzde 19’a çıkardığında bundan yabancı sermayenin memnun olması ve sıcak paranın Türkiye’ye gelerek döviz kurunu ve enflasyonu biraz aşağı çekmesi bekleniyordu. Ancak Erdoğan’ın Merkez Bankasına dört ay önce atadığı Naci Ağbal’ı faiz arttırma kararının ardından bir gece yarısı kararıyla görevden almasıyla bu sefer tam tersi oldu ve döviz kurları fırladı. Dolar 8 lirayı geçti, avro 10 liraya dayandı.

Borç yiğidin kamçısı değildir! Faiz emekçi halkın zinciridir!

Yüzde 19 gibi yüksek bir faiz oranı ile sermaye istihdam oluşturacak yatırımlar yapmak yerine faize yönelecek, bu da hem ekonomiyi daraltacak hem de işsizliği körükleyecektir. Zaten borç batağındaki küçük esnaf ve yoksul köylü için alarm zilleri çalmaktadır. Daha önce Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıfbank gibi bankaların verdiği ucuz ev, araba, ihtiyaç kredilerine giren işçi ve emekçi ise büyük bir risk altına girmektedir. Olası bir işsiz kalma, kısa çalışma ya da ücretsiz izne çıkarılma durumunda kredileri ödeme zorlaşacak, yeni kredi almak ise hem zor hem de pahalı olacaktır.

Ucuzlayan tek şey işçinin emek gücü 

Döviz kurundaki yükseliş ise gerek dolarla alınan petrol ve doğalgazı gerekse de sanayinin ithal ettiği ara malı ve hammaddeleri daha pahalı hale getirecek, bu da zincirleme bir şekilde iğneden ipliğe zam olarak emekçi halka yansıyacaktır. Bu koşullar altında ucuzlayan tek şey ise Türkiye’deki işçi ücretlerinin yabancı para cinsinden karşılığı olacaktır. Bu koşullar altında faiz oranlarını düşürmek hayat pahalılığını körükler, daha yüksek faiz ise ekonomiyi tamamen boğar ve daralmaya yol açar. Geldiğimiz yerde meselenin düşük ya da yüksek faiz olmadığı, zulmün adlı adınca kapitalist sistem ve serbest piyasa ekonomisi olduğu ortadadır.

Serbest piyasa denen şey sermayeye sömürü, para babalarına yağma serbestliğidir!

Bu apaçık gerçeğe rağmen hâlâ Erdoğan “serbest piyasanın ve sermayenin garantisi benim” diyor. Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi Başkanı Göksel Aşan, AKP’nin 20 yıllık iktidarı boyunca serbest ekonomi piyasasına bağlı olduğunu söylüyor. Erdoğan’ın yeni atadığı Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, ekonomi başdanışmanları Yiğit Bulut ve Cemil Ertem, serbest piyasaya, serbest kambiyo rejimine bağlılık yeminleri ediyorlar. Bağlılık yemini ettikleri şey sermayenin kâr adı altında emek sömürüsü yapma, para babalarının ve modern tefecilerin de faizle toplumun kaynaklarını yağmalama serbestliğidir. 

 

10 milyonluk işsizler ordusu!

işsizlik

2020 yılı sonu itibarıyla TÜİK’in resmi işsizlik açıklaması 4 milyon iken geniş tanımlı (gerçek) işsiz sayısı 10 milyona ulaşıyor. 2020 yılı içinde ücretsiz izne çıkarılan ve her biri ortalama 3 aya yakın süre ücretsiz izinde kalan 2,5 milyon kişi bu rakamlara dahil değil!

 

İşçinin çözümü: Faizsiz düzen Sosyalizmde!

Dolar ve avro zenginlik getirmez! Gelir, sömürür ve bu ülkenin kaynaklarını kâr ve faiz olarak emperyalist merkezlere götürür. Serbest kambiyo rejimi bu çarkın emperyalist sermaye ve yerli işbirlikçileri lehine serbestçe dönmesi demektir. Kapitalist düzen devam ettikçe düşük faiz de yüksek faiz de farklı yollarla faturayı emekçilere ödetecektir. İşçi sınıfı için tek çözüm gerçek bir faizsiz düzendir. Bunun adı da üretimin kâr ve faiz oranlarına göre değil toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarına göre yapıldığı sosyalizmdir.

Sömürüye yağmaya geçit yok! Serbest kambiyo rejimine hayır! Dolar-avro vb. yasaklansın! Dış ticarette devlet tekeli!

Kapitalizmin kumarhanesi borsa kapatılsın!

Bankalar işçi denetiminde kamulaştırılsın! Tek devlet bankası!

Kaynakların tahsisi ve üretim, kâr ve faize göre değil toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarına göre planlansın!

Faizsiz, sömürüsüz düzen sosyalizmde!

 

Merkez Bankası bağımsızlığı sermayenin çıkarlarına bağımlılıktır!

Merkez Bankası bağımsızlığını matah bir şeymiş gibi anlatıp duruyorlar. Erdoğan Merkez Bankası başkanlarını ikide bir değiştirdiği için, Erdoğan’ı eleştirip bu söyleme muhalif bir hava da katıyorlar. Merkez Bankasını kendine bağımlı hale getirmeye çalışan Erdoğan ile Merkez Bankası bağımsızlığı adı altında ülkenin para politikalarının uluslararası finans merkezlerine bağımlılığını savunanların ortak noktası sermayenin çıkarlarını savunmalarıdır. Müteahhitler ve KOBİ’ler, iç piyasaya yönelik üretim yapanlar düşük faiz için bastırır, bazı büyük sermaye grupları ise varsın küçükler iflas etsin ben yolumu bulurum diyerek yüksek faiz, düşük döviz kuru ister. Sonuçta kavga yüzde 1’lik sömürücü sermaye sınıfının kendi içindedir. Yüzde 99’luk büyük çoğunluğu oluşturan işçiler, emekçiler, küçük esnaf ve yoksul köylü ise her iki durumda da faturayı öder. Yüzde 99’un menfaatine olan, Merkez Bankasının bağımsız olması değil emekçi çoğunluğun çıkarlarına bağlı hareket etmesidir. Elbette ki bu ancak bir işçi emekçi hükümetinde mümkün olacaktır!  

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2021 tarihli 139. sayısında yayınlanmıştır.