Piyasalardaki bahar havasına aldanmayın, kış geliyor!

Seçim öncesi iktisat profesörü bir köşe yazarı şöyle diyordu: “Kötü haber vermeyi sevmem, felaket tellalı değilimdir ama ABD medyasından gelen sanayi sektörünün durumuyla ilişkili haberler iç açıcı değil. (…) ABD sanayi üretimi 2015 Eylül ayında son iki yılın en düşüğünde ve satılmayan ürün stokları da yüksek. Biz de bir an evvel bir hükümet kursak iyi olur!”

Türkiye büyük burjuvazisinin yukarda ifade edilen endişe ve özlemleri, anlaşılan, seçim sonrası AKP’nin tek başına hükümet olmasıyla yerini “piyasalarda” bahar havasına terk etmişe benziyor. Kriz çıkıncaya kadar ekonominin gidişatına genellikle pembe gözlüklerle bakan patronlar “işimize gücümüze bakalım” diyorlar. Ancak patronların abartılı iyimserlik ve güvenle piyasaların canlanacağı beklentilerinin peşine takılmak, emekçilere ve ezilenlere safdil bir umut aşılamaktan öteye gidemez. Zira Türkiye ekonomisini de doğrudan etkileyen küresel ekonomi “iklimi” giderek buz tutmaya doğru gidiyor. Dünya ekonomisinin önde gelen kapitalist ülkelerinde durgunluk daha da derinleşiyor, üstelik burjuvazinin şu ana kadar bir çözüm üretememiş olması da büyük bir çöküş olasılığını gündemde tutuyor. “Yükselen piyasalar” diye nitelendirilen, içinde Türkiye’nin de bulunduğu bazı Gelişmekte Olan Ülkelerde (GOÜ) de durgunluk eğilimi giderek güçleniyor. İMF yakın zaman önce yayınladığı raporunda “yükselen piyasalar”a dâhil Çin, Brezilya, Güney Afrika, Türkiye gibi ülkelerin durgunluğa girme olasılıklarının yüzde 50’ye yakın olduğunu belirtti. Bu tespit küresel krizin 3. evresine girmekte olduğumuz ve bu evrede dünya çapındaki uzun durgunluğun merkez üssünün gelişmekte olan ülkeler olacağı öngörüsüyle de örtüşüyor.

Birçok burjuva iktisatçısının dünya ekonomisinin uçurumun eşiğinde olduğu benzetmesinden hareketle, Türkiye ekonomisinin uçuruma en yakın (onlar “kırılgan” diyorlar) ülkelerin başında olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü GOÜ’ye yönelik sermaye akımlarının azalma eğilimi daha da güçleniyor, Çin’de ekonomik büyümenin iyice yavaşlaması diğer GOÜ’yü olumsuz yönde etkiliyor, başta Avrupa ülkelerindeki durgunluk ve Ortadoğu’daki siyasi gerilimler bu bölgelere yapılan ihracattaki mevcut düşüş eğilimini daha da şiddetlendiriyor. Bu somut gelişmeler Türkiye ekonomisi için şu sonuçları doğuruyor: Son bir yıldır ihracat sürekli düşüyor. İhracatın artmadığı durumda iç talebi canlandırma çabaları, ithalatın ve buna bağlı olarak cari açığın daha da büyümesine, aynı zamanda hem özel sektörün dış borçlarının hem de içeride hane halkı borçluluğunun artmasına yol açıyor. Dış borçların, bunun içinde özellikle özel sektörün dış borçlarının yüksekliği ve bunların yarısının kısa vadeli oluşu, küresel ekonomideki en ufak bir sarsıntıda ülkenin iflasın eşiğine gelmeye hazır bir konumda olduğunun işaretleri. İşsizlik şimdiden resmi (!) rakamlara göre yüzde 10’u geçti. Gerçekte yüzde 20’lerde. Özel şirketler borçlarını ödeyemeyecek hale gelince bir yandan işten çıkartmalarla işsizlik daha da artar, öte yandan patronların borçları “kamu” borcu haline gelir. Amerika’da 2008’de pek çok banka, otomobil şirketi batınca, devlet bu borçları üstlendi. Özetle ekonomik kriz bu defa daha sert geliyorum diyor. Burjuvazinin saldırıları yakında başlayacaktır, hazırlanalım.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısında yayınlanmıştır.