Kapitalist düzende faiz tartışması bitmez! Patronlar tartışır faturayı emekçi halk öder! Faizsiz düzen sosyalizmde!

faiz eğrisi

Merkez Bankası bir kez daha faiz indirimine gitti. Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, faiz indirimine gidileceğinin sinyalini “artık çekirdek enflasyonu” dikkate alacağız diyerek vermişti. Çünkü çekirdek enflasyon (yüzde 16,8) gıda fiyatlarını içermiyor ve bu yüzden TÜİK’in açıkladığı manşet enflasyondan (yüzde 19,25) daha düşük çıkıyor. Böyle olduğu için de Merkez Bankası faiz oranını yüzde 18’e çektiğinde hala enflasyonun üstünde getiri sağladığını iddia ediyor. Tabii buna Merkez Bankasının kendisi dahi inanmadığı için faiz kararının ardından yabancı sıcak paranın ülkeyi terk ettiğini, dolar kurunun bir anda 8,90’larda rekor kırdığını gördük.

Faiz indiriminin işçi ve emekçiye yansıması ne olacak?

Erdoğan, faiz indirimleriyle enflasyonu düşüreceğini iddia ediyor. Oysa sonuç bugüne kadar hep tam tersi yönde oldu. Bundan sonra da öyle olacak gibi görünüyor. Zira faiz kararı sonrası Türk lirasında yaşanan değer kaybı ve döviz kurlarının yükselişe geçmesi, ithalata bağımlı ekonomide derhal fiyat artışlarına yani enflasyona neden olacak. Nitekim Merkez Bankasının son faiz indirimi kararından sonra da dolar ve avro kurlarında yaklaşık %5’lik bir artış gerçekleşti. Birleşik Metal-İş sendikasının MESS sözleşmeleri taslağı açıklandığı 27 Ağustos tarihinde yaklaşık 173 dolara denk gelirken faiz indirimi kararı sonrası 164 dolara gerilemiş oldu. Yani metal işçilerinin zammı henüz sözleşme görüşmeleri başlamadan dolar karşısında erimeye başladı. Bir diğer örnek ise asgari ücret! Faiz kararının ardından Ocak ayında 383 dolara denk gelen asgari ücret de 318 dolara yani son 14 yılın en düşük seviyesine gerilemiş oldu. Evet, kimse dolarla maaş almıyor ama tükettiğimiz her şey dolara bağlı olarak pahalanıyor. Dolayısıyla uygulanan faiz indirimi kararı ile ekonomik krizin faturası milyonlarca emekçiye yoksulluk ve hayat pahalılığı olarak ödetiliyor.

Kanser olmuş ekonomiye ağrı kesici yüklemesi

Erdoğan’ın ve ekonomi danışmanlarının, her ne kadar tersini söyleseler de faiz indiriminin enflasyonu arttıracağını bilmediğine inanmamalıyız. Biliyorlar. Ama esas niyetlerini gizlemek için ideolojik bir çarpıtmaya başvuruyorlar. Sanki izledikleri bu politika İslam’da faizin haram olmasıyla ilgiliymiş gibi bir izlenim vermeye çalışıyorlar. Faiz politikası yüzünden Türk lirası değer kaybettiğinde ise suçu “faiz lobisi”ne, dış güçlere atıyorlar. Aslında yaptıkları ise ekonomideki krizin tümüyle bir çöküntüyle sonuçlanmasını geciktirmeye çalışmaktan ibaret. Erdoğan ve iktidarının, siyasi finansmanını sağlayan müteahhit şirketlerinin ve KOBİ’lerin düşük faizle batmadan bir süre daha yüzdürülmesi, işsizlikte daha büyük bir artışın engellenmesi, zaten borç batağında olan halkın ise borcu borçla daha kolay çevirmesi hedefleniyor. Nitekim İtalyan Unicredit Bankası’nın Türkiye raporunda şimdiden büyüme beklentisi yukarı doğru güncellendi. Ancak bu büyüme hormonlu bir büyümedir. Ekonomi üretimle büyümeyecek krediyle şişirilecektir. Nitekim bu kararın ardından hükümet üretime yönelik bir kamu yatırım seferberliği yerine KOBİ’lere 23 milyar liralık kredi destek paketi hazırlıyor. Bu ölüm döşeğindeki hastaya hiçbir tedavi uygulamadan ağrı kesici yüklemesi yapmaya benziyor.

Faiz indirimi erken seçim habercisi mi?

Tüm bunlar tabii ki ekonomide havaya bir erken seçim kokusu yayıyor. Çünkü bu politikanın ekonomik çöküntüyü 2023’e kadar erteleyebilmesi çok kuşkulu. Daha önce aynı politika ile 2018 ve 2019 seçimlerini geçiren Erdoğan, bunun için Merkez Bankasının 128 milyar dolarını hiç etmişti. Şimdi Merkez Bankasında bu politikayı arkalayacak döviz rezervi olmadığı gibi SWAP hariç net rezervler ekside. 40 milyar dolarlık bir döviz açığı söz konusu. Merkez Bankasının son açıkladığı cari açık rakamları da 21 milyar dolarlık beklentinin üzerinde 27,8 milyar dolar oldu. Yani ülkeye giren döviz çıkandan yaklaşık 28 milyar dolar daha az kaldı. Türkiye’de sadece tüketim değil üretim de ithalata bağımlı olduğu için, ihraç edilen ürünlerde kullanılan ara mallar ve enerji de ithal edildiği için büyümedeki artış cari açığın da büyümesi demek. Cari açığın büyümesi ise döviz ihtiyacının artması ve ekonomide bu sefer bir döviz krizinin gündeme gelmesi demek. Bu da geciktirilen ekonomik çöküşün çok daha ağır ve yıkıcı bir şekilde yaşanması anlamına geliyor. Bu sebeple Erdoğan’ın ve müttefiklerin bu çöküşü seçimden önce yaşamamak için koşullar elverişsiz gözükse dahi bir erken seçimden yana tavır göstereceği düşünülebilir.

Faizsiz düzen için sermayenin iktidarına son!

Türkiye ekonomisinin bitmek bilmeyen faiz tartışması, aslında sermaye sınıfının kendi içindeki bir kavgadır. İşçi sınıfının bu kavgada taraf tutması yanlış olur. Kapitalist piyasa ekonomisi işlediği sürece düşük faiz de yüksek faiz de farklı mekanizmalarla krizin faturasını işçiye, emekçiye ödetmenin aracı olacaktır. Emekçiler için tek çözüm gerçek faizsiz düzen olan sosyalizmdir. Sosyalist düzende ekonomi işçi denetimindeki devlet mülkiyetine dayanır. Ekonomiye piyasa değil işçi devletinin merkezi planlaması hakimdir. Sosyalizmde kaynaklar faiz veya kâr oranlarına göre değil toplumun %99’unu oluşturan işçilerin emekçilerin ihtiyaçlarına göre dağıtılır. İşçiler emekçiler için tek gerçekçi çözüm budur.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2021 tarihli 145. sayısında yayınlanmıştır.