İşçinin Ekonomisi: Seçim ekonomisi nedir? İşçi sınıfı bundan neden ve nasıl zarar görür?

İşçinin Ekonomisi: Seçim ekonomisi nedir? İşçi sınıfı bundan neden ve nasıl zarar görür?

Seçim ekonomisi nedir? İşçi sınıfı bundan neden ve nasıl zarar görür?

Türkiye bir seçim ekonomisi sürecine girdi. Erdoğan ve AKP iktidarı ekonomideki daralma eğilimini dizginlemeye ve seçimlerin sonrasına doğru ertelemeye çalışıyor. Çünkü daralma işsizlik demek işsizlik ise iktidar partisinin oy kaybetmesi… Tüm veriler ekonomik büyüme oranları ile iktidar partisinin oy oranlarının arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu gösteriyor. AKP’nin en büyük oy kaybını 2008-2009 kriz yıllarına denk gelen yerel seçimlerde yaşaması bir rastlantı değil. Bu yüzden yaklaşan seçimleri düşünen Erdoğan ve AKP sermayeye yönelik teşvik ve vergi indirimi politikalarına hız verdi.

Seçim ekonomisi, sorunların ertelenmesi ve daha da ağırlaşması demek. Örneğin asgari ücret açlık sınırının hemen üzerinde belirlendi. Patronlar çok daha düşük bir oran önermişti. Ancak yine de TÜSİAD ve TİSK memnuniyetlerini açıkladılar. Çünkü bugün kimilerine yüksek görünen zam oranının enflasyon karşısında hızla eriyeceğini biliyorlar. Özellikle ihracatçı sektörlerde ucuz işçiliğe dayanarak rekabet etme şanslarını koruyacaklar. Geçtiğimiz yıl 420 dolar değerinde olan asgari ücret bu yıl yapılan zamma rağmen 381 dolara geriledi. Patronlar gün geçtikçe işçiliğin daha da ucuzlayacağını görüyor ve bundan memnuniyet duyuyorlar.

Oy verenler işçi ve emekçi milyonlardır. Patronların sayısı az ve bunun farkındalar. 2023’e kadar seçim olmadığını düşünerek işçi sınıfına ve emekçi kitlelere yönelik saldırı dalgasını başlatmak için bekliyorlar.

Kaşıkla verip kepçeyle almak

Kaşıkla verip kepçeyle almak

Asgari ücret zammı ile iktidar 2 bin lirayı bir psikolojik sınır olarak görüp 20 lira da üzerine çıktı. Yüzde 26 oranında yapılan zammın ne kadar iyi olduğu anlatılmaya başlandı. Oysa bu rakam hâlihazırda açlık sınırı seviyesindedir ve enflasyonla birlikte hızla bu sınırın altına gerileyecektir. Tayyip Erdoğan geçtiğimiz yıl da 1.600 liralık açlık sınırındaki asgari ücret için eleştiri yapan işçilere “elinize dilinize dursun” demişti. Asgari ücretin yıl sonunda ne hale geldiğini hep birlikte gördük.

Nitekim iktidar işçiye ilk darbeyi gelir vergisiyle vurdu. 2019 yılı en düşük (yüzde 15) gelir vergisi dilimi 18 bin lira olarak belirlendi. Bu durumda asgari ücret alan bir kişi Ağustos ayında üst vergi dilimine geçiyor. Geçtiğimiz yıl çıkartılan yasa gereği ele geçen net ücret 2020 liranın altına indiğinde AGİ’den telafi ediliyor. Öte yandan brüt 2720 (net 2136) liraya kadar ücret alan tüm işçiler Eylül ayından itibaren fiilen asgari ücret almaya başlayacak.

DİSK Araştırma Merkezi’nin açıkladığı rakamlara göre enflasyon ve büyüme oranları hakkaniyetli biçimde hesaplandığında ilk vergi diliminin 37 bin lira olarak belirlenmesi gerekiyor. AKP iktidarı bu oranı düşük belirleyerek işçi sınıfından patron sınıfına kaynak aktarıyor. Çünkü büyüklü küçüklü tüm sermaye grupları için birbiri ardına vergi indirimi ve teşvikler açıklanırken bu uygulamaların bütçeye getireceği yük, 10 milyona ulaşan ve giderek artan asgari ücretliler dâhil olmak üzere, tüm işçi sınıfının ve kamu çalışanlarının sırtına yükleniyor.  

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2019 tarihli 112. sayısında yayınlanmıştır.