Dürüst bir liberal aranıyor

Teoriyi mistisizme götüren bütün muammalar rasyonel çözümlerini insan pratiğinde ve bu pratiğin kavranışında bulurlar. (Karl Marx, Feuerbach Üzerine Tezler)

Türkiye’de Marksizm 12 Eylül’den beri sol liberalizmle bitmek tükenmek bilmeyen bir ideolojik savaş içinde gelişmek zorunda kaldı. Çünkü liberalizm bu dönemde sadece solun bazı burjuvalaşmış tekil aydınlarının düşüncesi olmakla kalmadı. Çağın yenilgi ruh durumundan kaynaklanan büyük bir güçle ardı ardına sayısız siyasi akımı etkisi altına aldı. Tarihi TKP, Devrimci Yol geleneğinin ana damarı, ÖDP derken Kürt hareketi de liberalizmin etkisi altına girdi. Böylece, sol siyasette herhangi bir anlamlı atılımın önkoşulu, sol liberalizmle mücadele haline geldi.

Marx’ın Feuerbach üzerine o doğurgan tezlerinden birinde söylediği gibi, bütün teorik muammalar çözümlerini pratikte bulurlar. İçine girdiğimiz yeni dönemin pratik gerçeği, sol liberallerle yapmakta olduğumuz tartışmaları sona erdirmiştir. Her konuda haklı çıkan Marksizm olmuştur. Bunun kanıtı, bizim çeyrek yüzyıldır kendilerine eleştiri olarak hatırlattığımız şeyleri, bugün liberallerin harcı âlem hakikatler olarak her gün dile getirmeleridir. Ama henüz bir teki bile, “biz yanlış söylemişiz, Marksizme haksız yere saldırmışız” dememiştir. Bırakın böyle bir genel itiraf ve özeleştiriyi, tek tek konular üzerinde dahi yanlışını teslim eden bir sol liberale biz henüz rastlamış değiliz. (Bunu sözlü olarak belirten, ama maalesef artık yazmayan ya da yazdığından haberdar olmadığımız tek bir dostumuz dışında.)

Oysa, tarih liberalleri çok ağır yaraladı. Hepsi, sosyalizmin çökmesine karşılık kapitalizmin “küreselleşme” diye yücelttikleri atılımının her engeli bir silindir gibi aşacağına, kapitalist üretim tarzının krizlerinin “yeni ekonomi”de ya da “bilgi toplumu”nda yeri olmadığına iman etmişlerdi. Biz ise Marksizmin araçlarını kullanarak, 1970’li yıllarda başlayan uzun genel krizin bir büyük depresyon eğilimi yarattığını ısrarla söylüyorduk. Bugün dünya kapitalizminin 1930’lu yıllardan beri en büyük krizini yaşamakta olduğu herkesin ağzına sakız oldu. Liberaller de (bazıları bize taviz vermemek için hâlâ “bu kriz işini çok büyütmemek gerekir” dese de) krizi harcı âlem bir tespit haline getirdiler. Ama biri de çıkıp Dürüst bir tavırla “biz yanılmışız” demiyor. Sanki “esas kâhin sakallı” fikri hep savunageldikleri fikirmiş gibi davranıyorlar.

Liberaller, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılmasını, en azından demokrasinin tesisi açısından stratejik bir gereklilik olarak görüyorlardı. Biz onları uyarıyorduk: AB’nin (emperyalist karakteri bir yana, Türkiye’de demokrasi konusunda standartlarının çok sulandırılmış olması bir yana) gelecekte ayakta kalacağı bile kesin değilken, büyük bir krizde tek tek Avrupa ülkelerinin çıkarlarının farklılaşmasının basıncı altında dağılması bile mümkünken, nasıl bütün yumurtalarınızı AB sepetine koyarsınız, diye soruyorduk. Herhalde bize deli gözüyle bakıyorlardı. Şimdi AB burjuvazisinin bütün, tekrarlıyoruz bütün temsilcileri, avro’nun bir ortak para olarak çökmesi olasılığının AB’yi de dağılmaya götürüp götürmeyeceğini konuşuyorlar. Biz sadece Marksist emperyalizm teorisini AB’ye uyguluyorduk. Geleceği öngörmeyi sağlayan oydu. Liberaller de bugün AB’nin geleceğinin kuşkulu olduğunu biliyorlar. Ama “biz yanılmışız” diyenine rastlamadık

Liberaller, sadece demokrasiyi (ve Kürt sorununun çözümünü) değil, işçi haklarını da AB’den bekliyorlardı. Biz ise tek tek AB üyesi ülkelerin işçi sınıfının tarihi kazanımları ne olursa olsun, AB’nin kendisinin neoliberal temellerde kurulduğunu, işçi sınıfının mevzilerini teker teker elinden aldığını belirtiyor, daha da ileri giderek AB’nin Avrupa kıtasının İMF’si olduğunu belirtiyorduk. Şimdi İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’daki kemer sıkma politikaları kimin haklı olduğunu ortaya koyuyor. Ama en önemlisi, Yunanistan’da işçi sınıfına karşı açılan düpedüz savaşta İMF ve AB aynı safta yer alıyorlar. Liberaller bunu görüyor. Ama biri bile ağzını açıp, “yanılmışız” demiyor.

Türkiye politikasının sol liberal tespit ve taktiklerde yarattığı travmadan hiç söz etmiyoruz. Gerekirse onları da tartışırız. Şimdilik ideolojik düzeyde kalalım. Onlar için tartışmalı konulara, mesela Arap devrimine girmiyoruz. Onların teslim ettiği hakikatlerle sınırlıyoruz kendimizi. Umutsuzca aranıyoruz. Hiç olmazsa tek bir Dürüst liberal yok mu bahtı kara maderinin onurunu kurtaracak?