Suriye'de sefere, bataklıkta zafere hayır!

Fırat Kalkanı adı verilen operasyonla birlikte Suriye sınırlarını aşan TSK ordu birlikleri Türkiye'yi ilan edilmemiş bir savaşa sokmuştur. Bu son derece ciddi bir durumdur. Türkiye'yi ve tüm bölgeyi bugüne kadar yaşananlardan çok daha büyük felaketlere sokabilecek tehlikeler barındırmaktadır. Suriye bir bataklıktır. Türkiye’nin geleceği bu bataklıkta aranamaz. Orada elde edilen zafer Türkiye için yeni felaketlerin kapısını açacaktır.

ABD beslemesi mezhepçi çetelerle DAİŞ'e karşı savaşılamaz

TSK'ya ait tankların, obüslerin, savaş uçaklarının ve özel kuvvetlerin desteğiyle sahaya sürülen ABD beslemesi ÖSO çeteleri ne Türkiye halkının güvenliği ne de Suriye'nin kurtuluşu için savaşmaktadır. Bu çeteler daha önce ABD ile ortak yürütülen "eğit-donat" programlarıyla Suriye'ye sokulan ve kısa zamanda silahlarıyla birlikte DAİŞ ve El Nusra'ya katılan grupların uzantılarıdır. Suriye için mezhepçi katliamlar dışında herhangi bir vaatleri olmayan bu paralı asker çeteleri bugün aynısını yapmıyorlarsa onlara tanklarla ve özel kuvvetlerle refakat ediliyor olmasındandır. Yarın ne yapacakları ise tamamen belirsizdir.

Bu askeri operasyonun DAİŞ'e karşı halkın güvenliğini sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği de doğru değildir. Ulusal ve uluslararası düzeyde askeri operasyona meşruiyet sağlamak için DAİŞ'in Gaziantep'te bir kına gecesinde yaptığı katliamı ve Kilis'e attığı füzeleri bahane eden iktidar inandırıcılıktan uzaktır. DAİŞ, Diyarbakır'da, Suruç'ta, Ankara'da Erdoğan ve AKP iktidarına muhalif insanlara yönelik katliamlar düzenlerken bizzat polis ve istihbarattan en hafif deyimle müsamaha görmüştü. Son olarak Gaziantep katliamından sonra AKP'li Şahinbey belediyesi kendi personelini katledilen insanlarımızın cenazelerini protesto etmek için seferber etmişti. Bu gerçekler ortada iken DAİŞ'in katliamlarından, sınır ötesinden fırlattığı füzelerden bahsedilmesi, 2014 yılında MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın Dışişleri ve TSK yetkilileri ile yapılan toplantıda söylediği, "sınırın ötesine dört kişi yollarım, sekiz füze attırır, savaş gerekçesi yaratırım" sözlerini akıllara getirmektedir.

TSK'nın "ihraç malı" olmasına hayır!

Erdoğan ve AKP iktidarı silahlı kuvvetleri halkın güvenliğini sağlamak için değil, ABD emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına hizmet etmek ve karşılığında bölgede kaybettiği nüfuzunu tamir etmek için Suriye'ye sokmuştur. TSK'nın ABD'ye rağmen Suriye'ye girdiği kocaman bir yalandır. ABD yönetimi her fırsatta Türk ordusunun Suriye'deki varlığından duyduğu memnuniyeti dile getirmektedir. Suriye savaşında baştan beri askerlerinin botları yere değmeden taşeronlarıyla iş görmeye çalışan ABD emperyalizmi için, bir NATO ordusu olan TSK'yı Suriye'ye sokabilmiş olmak kendi açılarından büyük bir başarıdır. Gelişmeler ünlü Amerikan parababası George Soros'un "Türkiye'nin en iyi ihraç malı ordusudur" sözlerini doğrulamaktadır. Bu durum Türkiye'nin emekçi halkı için utanç vericidir.

Esas güvenlik tehdidi ABD'dir!

ABD emperyalizmi Türkiye'nin emekçi halkına düşman olduğunu 15 Temmuz askeri darbe girişimine verdiği destekle bir kez daha göstermiştir. Yine de Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş CNN International televizyonuna demeç vererek ortada olan onca delile ve işarete rağmen ABD'nin darbe girişimiyle ilgisi olmadığını söylemiştir. Nitekim darbe üssü İncirlik ABD'nin hizmetinde kaldığı gibi Suriye sınırında Amerikan füze bataryaları kol gezmeye başlamıştır. Her gün başka bir ABD askeri ya da siyasi yetkilisi TSK'nın Suriye'deki varlığına övgüler düzmektedir. Özetle emekçi halkın baş düşmanı ve en büyük güvenlik tehdidi ABD emperyalizminin askerleri Türkiye sınırları içinde adeta cirit atarken, onlarca nükleer bombanın İncirlik üssünde bulunduğu en yetkili ağızlardan doğrulanmışken, Erdoğan ve AKP iktidarının sınırın ötesinde halkın güvenliğini sağlamak için bulundukları iddiası gülünçtür. NATO'dan çıkmadan, İncirlik kapatılmadan, nükleer silahlara el konmadan halkın güvenliği gerçekten sağlanamaz! 

Suriye seferi Türkiye'yi çifte savaşa sürüklüyor

Türk ordusuna bir ihraç ürünü muamelesi yapan ve ABD'nin hizmetine sunan Erdoğan ve AKP iktidarı, karşılığında Genelkurmay ile ortaklık içinde esas stratejisini Mınbiç'i alan Suriye Demokratik Güçleri'ni (SDG) durdurmak ve bu yapının başat gücü PYD'ye bağlı YPG güçlerini Fırat'ın doğusuna sürmek üzerine kurmuştur. Kendi içinde Kürt sorununu çözmekten uzak duran, hatta sorumsuzca "çözüm mözüm" yok diyen AKP iktidarı, bu şekilde ülkeyi bir cephesi Suriye'de diğer cephesi ise Türkiye sınırları içinde olmak üzere çifte bir savaşa sürüklemektedir. Kapatılan gazeteler, tutuklanan gazeteciler, dokunulmazlığı kaldırılan ve tutuklanma tehdidi altındaki milletvekilleri, bölge halkının demokratik iradesi hilafına belediye başkanlarının görevden alınması ve yeniden seçim yapmadan bu belediyelere sömürge valisi misali kayyımlar atanması bu savaşın haksızlığının işaretleridir. Suriye seferinin ve çifte savaşın bilançosu giderek ağırlaşmaktadır. Savaş alanında ölen askerler bir kez daha bu savaş kararını alanların çocukları değil işçi ve emekçi halkın çocukları olmaktadır. Savaşın ekonomik bedelini de yine işçi ve emekçiler ödemektedir. Bu savaşta işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, ezilen halklara bir zafer yoktur. Erdoğan ve AKP'nin Suriye seferinde olsa olsa emperyalizmin, Siyonizmin ve sömürgeci büyük sermayenin zaferi olacaktır. Biz bu zaferin zehirli meyvelerini istemiyoruz!

Milliyetçilik emperyalizmin ve Siyonizmin işine geliyor

Araplar ve Kürtler, Türklerin düşmanı değildir. Türklerin, Arapların, Kürtlerin, İranlıların ve her inançtan mezhepten tüm Ortadoğu halklarının ortak düşmanı ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi'dir. Kardeş halklar arasındaki düşmanlık, gerçek düşmanın işine gelmektedir. Türkiye ve İran'ın ABD emperyalizmine karşı değil de Kürtlere karşı ittifak yapmasında ilerici bir yan görülemez. Esad rejimi ile ABD himayesinde ve Kürtlere karşı bir “normalleşme” politikası gütmenin emekçilere bir hayrı yoktur. Rusya ile yakınlaşma politikası, Türkiye'yi ABD'den uzaklaştırmak bir yana bilakis daha fazla ABD'nin nüfuzuna sokmaktadır. Türkiye, İran, Suriye ve Irak'taki milliyetçi sömürgeci politikalar ise daha önce olduğu gibi bugün de Kürt halkını ABD emperyalizmine doğru itmektedir. Türk, Arap ve İran burjuva iktidarları emperyalizme ve Siyonizme olduğundan daha fazla Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına düşmanlık gütmektedir. Bu tutum böyle sürerse kazanan hep emperyalizm ve Siyonizm olur.  

Halkların ortak kurtuluşu için haksız savaşlara karşı mücadeleye!

Ortadoğu'da emperyalistlerin ve gerici güçlerin verdiği her türlü haksız ve sömürgeci savaş içeride hâkim sınıflara, bölge çapında emperyalizme ve Siyonizme karşı haklı bir savaşa dönüştürülmek zorundadır. Halkların kurtuluşuna, barışa ve özgürlüğe, işçi ve emekçilerin iktidarına, tüm bu hedeflerin adresi olan Ortadoğu Sosyalist Federasyonu'na giden yol ancak böyle açılabilir.          

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi

14.09.2016