Sur, Cizre, Silopi ve Nusaybin'den sonra üniversiteler de kuşatma altında! Kuşatmayı kıracağız! Üniversiteyi savunacağız!

Erdoğan, Sultanahmet'te DAİŞ'li teröristlerin canlı bomba ile gerçekleştirdiği katliamın ardından lafın gelişi bir kınama yaptıktan sonra esas konuya geçti ve barış isteyen akademisyenlere saldırdı, hakaret etti. Erdoğan ve AKP bunu hep yapıyor.  Diyarbakır mitinginde DAİŞ bomba patlattıktan hemen sonra alana tomalarla saldıran onlardı. Suruç'ta gençlerin katledilmesinin ardından Suruç şehitlerini anan her eyleme saldıran da, Ankara katliamında yaralıların üzerine gaz bombası atıp DAİŞ'in katliamını tamamlayan da onlardı. Nihayet yine bir DAİŞ saldırısı sonrası, 40 saniyelik DAİŞ kınamasının ardından 10 dakika boyunca tehdit edilen, hakarete uğrayan, hedef gösterilen yine bu ülkenin muhalif tutum alan akademisyenleri oldu.

12 Ocak sabahı itibariyle 1218 akademisyenin imzaladığı bildiri son derece barışçı, devletin bölgede gerçekleştirdiği katliama ve sürgünlere karşı çıkan, insan hakları ihlallerinin cezalandırılmasını talep eden bir metindi.

Metin gerçeklerden bahsediyordu. Sur'da, Cizre'de, Silopi'de çocukların, kadınların, yaşlıların katledildiği bir sır değil. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın açıkladığı rakamlara göre 5 ay içinde 29'u kadın 32'si çocuk 24'ü 60 yaş üstü olmak üzere en az 162 sivil öldürüldü. TBMM'ye ölen sivillerle ilgili soru önergeleri verildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilen talimatlarla okullar kapatılıp öğretmenler bölgeyi terk etmeye zorlandı. Bu okullarda mevzilenen askerler sınıflardaki tahtalara ırkçı ve saldırgan sloganlar yazdı. Sokak duvarlarına benzeri sloganlar yazan Esedullah Tim adlı kontra katil grubunun kim olduğu halen açıklanmadı. Tüm bunlar hiçbir hukuki dayanağı olmayan sokağa çıkma yasağı kararları gerekçe gösterilerek bizzat hükümet tarafından yürütülüyor. Akademisyenler bu gerçekleri ifade ettikleri, katliamlara ve sürgünlere karşı çıktıkları için hedef oldular.

Biz Barış İçin Akademisyenler grubunun hükümete yaptığı müzakere çağrısına ve tüm hukuksuzlukların, sivil ölümlerinin ve baskıların sorumlusu ve yürütücüsü olan hükümete yaptığı soyut müzakere ve barış çağrısına ve bu hükümetten yol haritası oluşturması beklentisine katılmıyoruz. Metni bunun için imzalamadık. Ama şimdi ortaya bambaşka bir yol haritası, 12 Eylül'e yaraşır bir “yol haritası” çıktı. Soruşturma tehditleri, istifaya çağırmalar, yandaş basın yayın organlarında hedef göstermeler başladı. Erdoğan, AKP iktidarı, YÖK ve rektörlükler akademisyenlerin karşısına ifade hürriyetini hiçe sayan, üniversiteyi baskı altında tutmayı ve sindirmeyi hedefleyen, 12 Eylül'ü aratmayan bir yol haritasıyla çıktılar. Sur, Silopi, Cizre ve Nusaybin'den sonra üniversiteleri de kuşatma altına aldılar.

Saldırılara karşı direneceğiz, fikir hürriyeti ve örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkıyoruz. Tüm üniversite bileşenlerini sendikal ve siyasal temelde örgütlenmeye, örgütlerimize sahip çıkmaya ve saldırılara karşı örgütlü şekilde mücadele etmeye çağırıyoruz. Söz konusu metne imza atan tüm akademisyenlerle dayanışma içerisindeyiz. Kürt halkının haklı mücadelesine üniversitelerdeki direnişimizi katacağız!  Öğrencisi, emekçisi, akademisyeni ile omuz omuza verecek ve kuşatmayı kıracağız! Üniversiteyi savunacağız!

Devrimci İşçi Partili Üniversite Emekçileri