Hükümet ve Genelkurmay yalan söylüyor!

Uludere katliamı işleneli daha bir hafta bile dolmadan hükümet karşı saldırıya geçti. Hükümet sözcüsü bakanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerekli tedbirleri almış olduğunu, ortaya çıkan “üzücü durum”un sorumluluğunun 35 Kürt gencini ve çocuğunu katledenlerde değil, katledilenlerin kendisinde olduğunu ileriye sürüyor. Hem 2 Ocak Pazartesi günü yapılan hükümet toplantısından sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hem de 3 Ocak Salı günü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay aynı iddiayı öne sürmüştür. TSK, kaçakçılar grubunu “ikaz ateşi” ile uyarmıştır, ama onlar “biz terörist değiliz” haberini TSK’ya iletmemişlerdir. Bu söylenen, hem olgulara, hem de mantığa bütünüyle aykırıdır ve halkı budala yerine koymaktır.

Genelkurmay’ın 29 Aralık günü (yani katliamın ertesi günü) yaptığı basın açıklaması hâlâ bu kurumun sitesinde duruyor. Bu basın açıklaması, bir bütün olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 35 yoksul köylüyü katletmesini, buranın “terör” alanı olması, geçmişin bütün deneyiminin ve son dönemde alınan istihbaratın bu grubun “teröristler” olduğunu düşündürmesi ile gerekçelendiriyor. Basın açıklamasının hiçbir noktasında “ikaz ateşi”nden söz edilmiyor. Basın açıklamasının amacı, Genelkurmay’ın suçsuzluğunu ortaya koymak olduğuna göre, şayet “ikaz ateşi” diye bir şey söz konusu olsaydı, bunun da yazılacağı açıktır. Şimdi hükümet, her şey olup bittikten sonra, “ikaz edildiler, haber verseydiler” diyor. Genelkurmay neden bunu daha evvel açıklamadı?

 

Ama iş bununla kalmıyor. Olacak şey değil ya, bir an Genelkurmay’ın basın açıklamasında “ikaz ateşi”nin unutulmuş olduğunu varsayalım. Hükümet haklı olsun. “İkaz ateşi”, hem de Beşir Atalay’a göre iki kez yapılmış olsun. Bunun anlamı nedir? İki ihtimal var. Birincisi, Genelkurmay’ın basın açıklamasına baştan aşağı damgasını vuran mantığa göre, gelenler “terörist” gruptur. Bu durumda sormak gerekiyor: TSK “teröristler”i uyarıyor, geri çekilmezlerse kendilerini imha edeceği yolunda “ikaz”da mı bulunuyor? Soruyu sormak, düşüncenin ne kadar absürt olduğunu ortaya koymaya yeter!

İkinci bir ihtimal daha var. TSK grubun “terörist” olduğundan emin değildir. “İkaz  ateşi” ile demek istemektedir ki, “şayet terörist değilseniz haber verin, yoksa sizi terörist sayıp imha edeceğim”. O zaman Genelkurmay’ın basın açıklaması içi boş bir şey haline gelir. Demek ki bölgede sadece teröristlerin olması ihtimali yoktur. Bu insanlar sınır ticareti ile uğraşan Kürtler de olabilir. Genelkurmay bu ihtimali bile bile bu insanların üzerine ölüm yağdırmıştır.

Bülent Arınç ve Beşir Atalay bu iki ihtimalden birini seçebilirler. Ya da üçüncü bir ihtimal ileri sürebilirler. Ama olgularla ve mantıkla bu denli çelişen bir açıklamayı halkın karşısında temellendirmek zorundadırlar.

Aslında, hükümet mensuplarının söyledikleri başka olgulara da aykırıdır. Hemen hemen bütün gazetelerde yer alan bir habere göre, ölenlerden Davut Encü’nün korucubaşı amcası Gülyazı Taburu’nu arıyarak “bunlar bizimkiler” diyor, ama karşı taraftan “biz bir şey yapamayız” cevabını alıyor. Bu durumda, “biz terörist değiliz diye haber iletmemişler” iddiası bütünüyle yalan oluyor. İki başbakan yardımcısının ülkenin bütün gazetelerinde yer alan haberlerden habersiz olması konusunda ne demek gerekir?

Genelkurmay’ın da halka açıklaması gereken bir yalan var. İlk gün yayınlanan basın açıklaması aynen şöyle diyor: “7. Olayın meydana geldiği yer, bölücü terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir.”

Bugün tartışmasız olan mesele şudur: Ölen 35 insan sınır ticareti yapan yoksul Kürt köylüleridir. Bunlar hava bombardımanı ile katledildiklerinde katırların sırtına yüklemiş oldukları mazot, şeker, un vb. türü yük ile Irak’tan Türkiye’ye giriş yapmak üzereydiler. Soru şudur: Bu insanlar bu kaçak malları nereden satın almışlardır? Genelkurmay’ın basın açıklamasına bir daha bakın. Ne yazıyor? Burası “sivil yerleşim bulunmayan” bir bölge imiş. Sivil yerleşim bulunmayan bir bölgede bu insanlar bu malları kimden aldılar? Bu mallar Genelkurmay’ın ilk günden halka yalan söylemiş olduğunun maddi delilidir!

Başbakan Genelkurmay Başkanı’na ve komutanlara teşekkür etmiş. Katliamın sorumlularına katliamdan altı gün sonra teşekkür etmek, suça ortak olmaktır.

Genelkurmay Başkanı derhal görevden alınmalıdır! Hükümet “ikaz ateşi” yalanından vazgeçmeli, Uludere katliamı kamu vicdanını tatmin edecek bir soruşturma yapacak bağımsız bir komisyonca soruşturulmalıdır.