Düzen partilerinden kop! Ekmek ve hürriyet kavgasında birleş! Yerel seçimleri boykot et!

dip yerel seçim

2019’un Mart ayında yapılacak yerel seçimler için düzen partileri yoğun bir çalışma içine girdiler. Emekçi milyonlar hayat pahalılığı ve işsizlikle ekonomik krizin ağır yükünü sırtlanmaya başlamışken tabii ki düzen partilerinin yaptıkları hazırlıklar bu sorunlara çözüm bulmak için değil. Halkın, geçmiş seçimlerdeki şaibeleri, bugün yaşanan ekonomik krizi, enflasyonu, işsizliği unutmasını, karartılan geleceğini düşünmemesini; bunun yerine kentlerin, kasabaların, köylerin zenginliklerini kimin yağmalayacağını belirlemek için sandıklara koşmasını istiyorlar. Düzen partileri hep birlikte aynı oyunu oynuyor.

Devrimci İşçi Partisi bu oyunu bozmaya çağırıyor. İşçi ve emekçi milyonların yakıcı gündemlerini ülkenin gündemi haline getirelim! Emekçi milyonların yakıcı sorunları ne yerel seçimlere kadar ertelenebilir ne de yerel seçimler bu sorunlara çözüm getirebilir. Ezenlerin ve sömürenlerin kavgasında parçalara bölünmeyi reddedelim! Düzen partilerinden kopalım! Ekmek ve hürriyet kavgasında birleşelim! Yöntemimiz sınıf mücadelesidir, işgaldir, grevdir, direniştir! Seçim günü geldiğinde boykottur!

İstibdada karşı ekmek ve hürriyet için sınıf mücadelesi

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak adlandırdıkları rejim bir istibdad, yani baskı rejimidir. Sermaye sınıfının hâkimiyetini perçinlemektedir, yani bir cumhurpatronluğu rejimidir. Ve bu rejimle Türkiye’nin büyük atılımlar yapacağını söyleyen iktidar tam tersi bir tablo yaratmıştır. Bu tabloda siyasi krizlerle boğuşan, ekonomik krizin pençesinde giderek yoksullaşan, giderek daha fazla emperyalist boyunduruk altına giren ve halkı adım adım kardeş kavgasına sürüklenen bir Türkiye vardır.

Bu rejim, Amerikan şirketlerini sarayda ağırlamakta; tefeci bankalara, müteahhitlere, patronlara her gün yeni garanti ve teşvikler sunmaktadır. Özelleştirmelerle halkın birikimini talan etmektedir. Krizin faturasını işsizlik ve hayat pahalılığı ile emekçi milyonlara kesmektedir. Emekçinin alın terinden kesilenlerle oluşturulan işsizlik fonunu patronlara peşkeş çekmektedir. Şimdi de kıdem tazminatını fona devretmeye çalışarak yeni bir yağmanın planlarını uygulamaya koymuştur.

Bu tablo öncelikle 2002’den bu yana iktidarda olan Erdoğan ve AKP ile müttefiklerinin eseridir. Ve buna rağmen bir kez daha halkın karşısına çıkıp yerel yönetimler için halktan oy istemektedirler. Yaptıkları ve yapacakları emekçi halkın gündemini saptırmaya, insanların gözünü bu kara tablodan başka yana çevirmesini sağlamaya çalışmak olacaktır. Emekçi halkımız emperyalizmin ve sermayenin dostu olan, ekmeğini ve hürriyetini çalan bu iktidara ekmek ve hürriyet için sınıf mücadelesinde birleşerek cevap vermelidir. Halka bu kara tabloyu reva görenlere tek bir oy yoktur! Düzen siyaseti içinde alternatif aramak boşunadır ve yanlıştır. Doğru cevap boykottur!

Çözümün değil, sorunun parçası olan düzen muhalefetinden kop!

Türkiye’de her seçimde halka alternatif olarak sunulan muhalefet partileri de bu karanlık tablonun sorumlusudur. Amerikancı bir iktidar var. Karşısında bu iktidarı daha fazla emperyalizmin dümen suyuna sokmak isteyen bir Amerikan muhalefeti söz konusu. Liberal ve piyasacı bir iktidar var. Ama karşısındaki burjuva muhalefeti, iktidarı daha liberal ve piyasacı olmadığı için eleştiriyor. Düzen partileri asla emekçi halkın sorunlarına çözüm üretemez.

Onlara umut bağlayanlar, kötünün iyisidir diyerek oy verenler, bu sefer son diyenler daha ne kadar hüsrana uğrayacak?

24 Haziran’da Kılıçdaroğlu muhalefetin çatı adayı olarak Abdullah Gül’ü yani iktidar partisinin kurucu genel başkanını önerdi. O olmayınca aday olan Muharrem İnce’nin seçim akşamı nasıl iktidara çalıştığını, o gün bugündür iktidarın onu CHP’nin başına geçirmek için nasıl uğraştığını görüyoruz. Meral Akşener’in partisinin de hemen seçimin ertesinde MHP’nin yerine istibdad cephesine ortak olmaya giriştiğini görmedik mi? Oysa MHP’yi AKP’ye destek verdiği için yerden yere vuruyorlardı.

Bu durumda Erdoğan ve AKP’nin belediyeleri kaybetmesi için bu güçlerin işbirliği etmesine bel bağlamak aynı hataya tekrar düşmek olur. Bu patron partilerinin bir oy fazla alarak yerel yönetimi alması durumunda belki belediye ihalelerini alanların adı değişir ama emekçi halk için hiçbir şey değişmeyecektir.  

Ayrı gayrı yok! Birleşik İşçi Cephesi’ni inşa etmek için boykot!

Emekçi halkın yerel yönetimler düzeyinde de çok büyük sorunları vardır. Kent topraklarının yağmalanması, depreme hazırlıksızlık, betonlaşma, yolsuzluk ve daha pek çok sorun söz konusudur. Belediyeler şirketleştirilmiştir ve yerel yönetimlerde adeta bir müteahhit diktatörlüğü hüküm sürmektedir. Ancak bu yerel sorunlar yerel yönetimler düzeyinde çözülebilir nitelikte değildir.

Her şey dönüp dolaşıp kaynak sorununa bağlanmaktadır ve bu sorun merkezi planlama ve kamulaştırmalarla çözülmek zorundadır. Kredi muslukları özel bankaların elinde olduğu müddetçe en iyi niyetli girişimler dahi kapitalist rekabetin çarkları arasında kırılmaya mahkûm olacaktır.

Kamu mülkiyeti ve merkezi planlama olmadan, bankalar kamulaştırılıp kredi tek elde birleştirilip merkezi planlamanın hizmetine sunulmadan yerel yönetimlerin kaynağı, belediyeyi şirketleştirerek, kent yaşamını her yönüyle ticarileştirerek, rant yaratmak üzere kent topraklarını yağmalayarak sağlamasının önüne geçilemez.

Siyasal düzeyde de durum aynıdır. TBMM bile zincire vurulmuşken belediye ve il genel meclislerinde “söz, yetki, karar” aramak boşunadır. Her şey özelleştirilirken gündem kamulaştırmadır. Millet borç batağına sürüklenmişken mesele dış borçların reddidir. Bankalardan kredi alarak gidilecek yol kalmamıştır, bankaların kamulaştırılması ve tek devlet bankası tek çıkıştır. Mutfaktaki yangının sebebi yerelde değil kapitalist piyasa anarşisine kol kanat geren merkezi iktidardadır. Yani bugün güncel ve yakıcı sorun belediyeleri kimin yöneteceği değil, hangi sınıfın iktidar olacağıdır.

İşçi sınıfı ve emekçiler iktidara talip olabilmek için her şeyden önce birleşmeli ve siyaset masasına bağımsız bir şekilde yumruğunu vurmalıdır. Bugün Türkiye’nin yüzde 99’u olan emekçi milyonlar için birleşmenin yolu düzen partilerinin çağrılarına uymak değildir. Onların yerel kavgasında saf tutmak 99 parçaya bölünmek demektir. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun işçi ve emekçiler emperyalizmin, sermayenin ve istibdadın saldırısı altındaki ortak haklarını korumak için ortak sınıf çıkarlarında birleşmelidir. İhtiyacımız olan şu ya da bu patron partisinin yerel adaylarının peşine takılmak değil, patron sınıfına karşı bir Birleşik İşçi Cephesi’nde birleşmektir.

Gelin sömürücü yüzde 1’lik azınlığa karşı emekçi çoğunluğun saflarını sıklaştıralım, işçi ve emekçilerin sermayeden ve emperyalizmden bağımsız mücadele cephesini inşa edelim!

Yüzde 99’un seçeneği boykottur!

Birliğin zemini düzen siyasetinin dışındadır! Bugün bu zemin boykottur!

Sosyalistler için gün bugündür. Kim ne yapacak, kimi aday gösterecek diye beklenti içine girmenin zamanı değildir. Bu bekleyişlerin sonu dün hüsrandı yarın da öyle olacaktır. Sınıf kavgasını görmeden en geniş demokrasi cephesi çağrıları yapmanın dün vardığı yer Abdullah Güllerdi, yarın varacağı yer Mansur Yavaşlardan öteye gitmez. Sermayenin, istibdadın ve emperyalizmin pençesinde ülke zincire vurulmuşken, tek ilde, ilçede sosyalizm olmaz. Soluna iltihakı dayatan, sağına en geniş ittifak zihniyetiyle kucak açan, kayyımlara karşı güvenceyi halkta değil Batı’nın baskısında arayan bir anlayışla da birliğe ve kardeşliğe doğru yol alınamaz. AKP’nin karşısında kim olursa olsun desteklemeye hazır bir ruh halinin yerini, kime oy vermiş olursa olsun işçi ve emekçileri bağımsız bir siyasette birleştirme azmi almalıdır.

Halk iradesine vurulan zinciri kırmak için boykot!

10 Ekim katliamının gölgesinde yapılan 1 Kasım seçimleri (2015), OHAL baskısı altında yapılan her türden hilenin karıştığı mühürsüz 16 Nisan referandumu (2017) ve nihayet referandumda şaibeli olan ne varsa yasal kılıfa sokularak yapılan, askeri helikopterlerin cumhurbaşkanı adaylarının bahçelerine indiği muhtıralı 24 Haziran seçimleri (2018) hepsi istibdad rejiminin inşasında birer basamak olarak kullanılmıştır.

16 Nisan referandumunda Erdoğan “atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek sonucu ilan etmişse de bu sonucun halk nezdinde meşruiyetini sağlayamamıştı. Bu yüzden 24 Haziran seçimlerinde muhalefet partilerinin parlamenter sisteme dönüş vaadi büyük bir yer buldu. Ancak bu partilerin adaylarından Muharrem İnce tüm kampanyasını “başkan adayı” olarak yaptı, Meral Akşener de bir geçiş süresi tanımlayarak kılıfına uydurulmuş bir başkanlık iddiası ile seçime girdi. Böylece 24 Haziran’da Erdoğan’a rakip olsalar da yeni rejiminin yerleşmesi anlamında, onun “atı alıp Üsküdar’a geçmesine” en büyük yardımı yaptılar.

Şimdi Erdoğan ve AKP ile sivil-asker koalisyon ortakları bir kez daha herkesi hiçbir şey olmamış gibi seçim sandıklarına getirmek istiyor. Böylece halk iradesini zincire vurup içine koydukları tabutun kapağına bir çivi daha çakacaklar. Sonraki seçimlerde istibdad rejiminin baskılarının, seçimlerin teslim edildiği yargının taraflı olmasının ve bilumum seçim hilesinin yerleşmiş bir uygulama haline geldiği ve herkesin cumhurbaşkanı olmak için yarışacağı bir ortam yaratacaklar.

Tüm bunların yanında yerel seçimlerde seçilen kişinin o görevde kalıp kalmayacağı da istibdadın iki dudağı arasında olacak. Kayyım atanan belediyeler, tutuklanan, görevden alınan ya da istifaya zorlanan belediye başkanları ortadayken, Erdoğan ve AKP tek gerçek seçim vaadi olarak bu uygulamalara devam edeceğini söylerken, yapılacak seçimlerde halkın iradesinin tecelli etmeyeceği de açıktır.

Düzenin oyununda figüran olmayalım! İrademize vurulan zinciri boykotla kıralım!

Sömürenlere karşı sınıfın gerçeğinde birleşeceğiz! Yalanlara karşı hakikatin peşine düşeceğiz!

Ne geçmişi unutacağız ne bugünün mücadelesini bırakacağız ne de geleceğimizden vazgeçeceğiz! Ne ekmeğimizin ne çalınan irademizin peşini bırakacağız! Yarından tezi yok emekçi milyonların acil, ertelenemez ve yakıcı sorunları için birleşeceğiz! Tabii ki belediyenin, muhtarlığın değil; hakikatin peşine düşeceğiz! Yüzde 1’lik sömürücü azınlığa karşı, daha önce nereye oy atmış olursa olsun emekçi yüzde 99’u sınıf mücadelesinde birleşmeye, düzen partilerinden kopmaya ve yerel seçimleri boykot etmeye çağırıyoruz!

Devrimci İşçi Partisi