DİP Bildirisi: Emperyalizme, istibdada, sömürgeciliğe karşı yaşasın halkların kardeşliği! Nevruz kutlu olsun! Newroz pîroz be!

Sözde açılım sürecinin tüm maskesinin düştüğü, geriye çıplak bir petrol açılımı ve savaşın kaldığı günlerden geçiyoruz. Kürt halkı Nevruz bayramını yıkılmış şehirlerin gölgesinde, milyonlarca oy verdikten sonra hapse tıkılmış siyasi temsilcilerine duyduğu özlemleve kendi siyasi iradesinin ayaklar altına alınmasının öfkesiyle kutlayacak. Yasaklanmış meydanlarda ve baskı altında kutlandığı müddetçe Türkiye'nin tüm işçi, emekçi ve ezilenleri için bu bayramın adı Newroz olmaya devam edecektir. Newroz ve Nevruz, Türk ve Kürt eşit olduğunda birbirine kavuşacaktır. Devlet merasimlerinin yerini, eşit ve özgür halkların birlik ve kardeşlik şöleni aldığında Newroz ve Nevruz tüm halkların ortak bayramı olacaktır!

Newroz, Kürt sorunun bu sorunun birinci muhatapları tarafından dile getirildiği gündür. Newroz, ne meclisin deri koltuklarında ne de emperyalistlerin kirli masalarında var olmuştur. Kürt emekçilerinin ve yoksul köylüsünün can pahasına verdiği mücadelelerle bugüne kadar gelmiştir. Yasaklansa da milyonlarla kutlansa da Newroz'un özü hep aynı kalmıştır. Bu öz, emekçi ve yoksul Kürt halkının eşitlik ve özgürlük özleminde ifadesini bulur. Efsaneye  göre, bir emekçi olan demirci Kawa’nın zalim yönetici Dehak’a karşı, yani ezilenin ve sömürülenin ezene ve sömürene karşı mücadelesidir bu. Eşitlik ve özgürlük özlemi ne Türk ne de başka bir halkın özlemlerine karşıdır. Mücadele eden Kürt asla Türk’e düşman olmamıştır. Başka bir ulusu ezen hiçbir ulus kendisi de özgür olamaz. Bu yüzden Türk işçi ve emekçisi için, Kürdün özgürlüğü ve eşitliği her şeyden önce kendi menfaatinedir.

Ortadoğu'da emperyalist saldırganlık bombardımanlarla, işgallerle yüz binlerce insanı katletti. Ancak emperyalistler en büyük bombalarını halkların kardeşliği üzerine attılar. Emperyalizmin körüklediği, yerli sermayenin ve işbirlikçi despotların seve seve uyguladığı sömürgeci, ırkçı, mezhepçi politikalar sonucunda halkların boğazlaşması milyonların canına mal oldu.

Türk’ün Kürtle savaşması, Sünni’nin Alevi’yi Şii’yi düşman görmesi en çok sömürgecilerin, emperyalizmin ve Siyonizm’in işine gelmiştir. Ölenler emekçi çocuklarıdır, bu savaş üzerinden semirenler ise büyük patronlar, silah ve petrol tüccarları ile emperyalistler olmuştur. Selahattin Demirtaş'ın, Figen Yüksekdağ'ın ve daha pek çok siyasi liderinhapislerde olması aynı zamanda işçi ve emekçilerin ayağına vurulmuş prangadır. Yıkılan Kürt şehirleri kasabaları sadece o yöre halkının değil tüm bölge halklarının üzerine yıkılmaktadır.

Milliyetçi ön yargılarla Kürt halkına yönelik baskıları destekleyenler tüm Türkiye'de istibdad rejiminin inşasının taşlarını döşerler. Türk ve Kürt emekçilerinin geniş kesimleri bugün yükselen istibdada karşı HAYIR diyorsa, bu eleştirilecek bir şey değildir. Bu ortaklığa dört elle sarılmak ve bu sesi daha gür hale getirmek gerekir. İstibdada karşı HAYIR demeyi bir ortak nokta olarak kabul etmek, emperyalizme ve sömürüye karşı Türk ve Kürt emekçilerinin birlikte HAYIR demesini sağlamak için çabalamak gerekir.

Kürt sorununun çözülmeden kalması, yerli sömürgecilerin ve emperyalistlerin üzerinde sürekli oynayabileceği bir siyasi zemin sunmaktadır. Bu sorunun çözümü işte bu yüzden ne sermayeye ne de emperyalizme bırakılabilir. Kürdün beraber yaşadığı tüm halklar ile haklar ve özgürlükler açısından tam bir eşitliğe kavuşması sorunun çözümünün biricik koşuludur. Bu anlamda Barzani ile petrol pazarlığı üzerinden girişilen münasebetlerin de emperyalistlerin sözde arabuluculuğunun da çözüme katkısı yoktur. Kürt sorununu çözecek olan Türk ve Kürt emekçilerinin sermayeye ve emperyalizme karşı birlikte mücadelesidir. Kürt halkına yönelik her türlü baskı ve mezalimin hem haksız olduğunu, hem halklar arasındaki kardeşlik köprüsünü dinamitlediğini, hem de kardeş Kürt halkını emperyalizme doğru ittiğini görüyor ve uyarıyoruz. Bu yüzden ısrarla mücadele çağrımızı yineliyoruz: "Kürtlerle barış, ABD ile savaş!"