DİP 4. Kongre Belgeleri (5): Uluslararası mesajlar

Devrimci İşçi Partisi’nin 4. Kongresi’nin ürünü olan metinlerin sonuncusunu çeşitli ülkelerde mücadele eden kardeş devrimci enternasyonalist partilerin kongreye gönderdikleri mesajlar oluşturuyor. Aşağıda Yunanistan, Arjantin, Finlandiya, Rusya ve İtalya'dan gelen dayanışma mesajlarını yayınlıyoruz.
 

Yunanistan EEK’ten kongremize gelen dayanışma mesajı

DİP’in 4. Kongresine

Değerli DİP’li Yoldaşlar,

EEK Merkez Komitesi ve EEK’in tüm üyeleri, yani Ege’nin diğer kıyısındaki kardeşleriniz size en sıcak ve kardeşçe selamlarını ve 4. Kongrenizin başarısı için en iyi devrimci dileklerini iletir.    

Partilerimiz, işçilerimiz, yoksul köylülerimiz, kent yoksullarımız ve ezilen halklarımız on yıllardır, hatta asırlardır, ortak bir sarsıntılı tarihsel gidişat içerisinde bir aradadır. Tarihsel kaderimiz de bir olmuştur, en büyük trajedileri yaşadık ve en görkemli kurtuluş mücadelelerine katıldık.    

Tarih bu konudaki sözünü söylemiştir. Bunun örnekleri 1416 Şeyh Bedreddin İsyanı’ndan Rigas’ın 18. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’na ve Avrupa’daki büyük güçlerin Kutsal İttifak’ına karşı, Bosna’dan Arabistan’a kadar bir özgür halklar federasyonu için verdiği devrimci mücadeleye ve 1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin başlattığı dönemde Balkan, Türk ve Yunan komünistlerinin aynı hedefe ulaşmak için verdiği kahramanca devrimci mücadeleye kadar görülebilir.      

2006’da, Kristiyan Rakovski Balkan Sosyalist Merkezi Konferansı çerçevesinde, 1940’larda Yunan İç Savaşı’nda Amerikan emperyalizmine ve burjuva düzenine karşı bir Balkan Sosyalist Federasyonu için savaşmış uluslararası müfrezelerin ünlü Türk komutanı Kapetan Kemal’i, yani Mihri Belli’yi, davet edip onunla birlikte olmak partilerimiz için bir onur olmuştur.

DİP ve EEK olarak, omuz omuza durduk ve asla bu değerli enternasyonalist mirasımızı terk etmedik. Şimdi daha da büyük imtihanlarla karşı karşıyayız. 2007-2008 yıllarında patlak veren dünya kapitalist krizinin sarmalı, Üçüncü Büyük Depresyonu başlattı ve dünyanın her yerindeki uluslararası ve toplumsal ilişkileri altüst etti. Bu sarmal, halklarımızı, en patlayıcı kesişme noktasında, yani savaştaki Ortadoğu’nun kaosu ile Brexit sonrası dağılma sürecindeki Avrupa Birliği’nin birleştiği noktada, birbirine çözülmesi imkânsız bağlarla bağlı biçimde yakaladı.

Suriye’den, Ortadoğu’dan, Orta Asya’dan ve Afrika’dan gelen ve Yunanistan’da ve Türkiye’de insanlık dışı koşullarda kıstırılmış mültecilerin trajedisi tüm bölgeyi ve ülkelerimizi sarsmakta olan depremin boyutlarını gözler önüne sermektedir. 2016 Mart’ında AB ile Türkiye arasında imzalanan mülteci anlaşması, “Avrupa Kalesi”nin ve tüm mevcut burjuva rejimlerinin barbarlıklarını göstermektedir.       

Yunanistan, AB’nin uluslararası zincirindeki kırık halkaydı ve öyle olmaya da devam etmektedir. Stalinizmin 1989-1991’deki çöküşünün ardından eski Sovyet coğrafyasını sömürgeleştirerek kıtanın kapitalist bütünleşmesini sağlamayı ve Soğuk Savaş sonrası dünyada hegemonik bir rol üstlenmeyi hedefleyen kibirli Avrupa emperyalist projesi için sonun başlangıcıdır bu. Yunanistan’ın iflası, Ukrayna’daki savaş, Brexit, İtalya’da bankacılık sisteminin çöküşün eşiğine gelmesi, kendini hem 2016’daki Yeni İş Yasası karşıtı eylemlerde hem de ön-faşist aşırı sağın yükselişinde gösteren Fransa’daki sınıfsal kutuplaşma ve hatta Almanya’da Deutsche Bank’ın içine girdiği korkunç kriz; bütün bunlar Avrupa’nın bir kez daha tarihsel ölçekte büyük mücadelelerin sahnesi haline geldiğini göstermektedir. Dahası, kimse Avrupa’nın, Çin ve Meksika ile birlikte, ABD seçimlerini kazanan aşırı sağcı ve ticari konularda gümrük duvarlarını yükseltmekten yana olan Trump hükümetinin planladığı korkunç ticaret savaşının öncelikli hedeflerinden biri olacağını görmezlikten gelemez.

Türkiye’de, kapitalizmin 21. yüzyılın ilk on yılında, AKP liderliğinde gerçekleştirdiği göreceli ve borca dayalı yükseliş, dünya kapitalist krizince akamete uğratılmıştır ve hali hazırda tersine dönmüş durumdadır. Kırılgan Beşli olarak anılan Brezilya, Rusya, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye arasında, Türkiye kapitalizmi, küresel ölçekli durgunluğa, ABD’de faiz oranlarının ve borç maliyetlerinin yükseliş çevrimine girmesine, ABD dolarının yükselişine ve de bölgemizdeki yıkıma karşı en hassas olanıdır. Bunlardan ABD dolarının yükselişi, Türk lirasını halihazırda, Trump’ın doğrudan hedefi olan Meksika pesosundan dahi daha vahim ölçüde etkilemektedir. Ortadoğu’daki gerici savaş, Türkiye içerisindeki toplumsal sınıf savaşına da koparılamayacak biçimde bağlıdır. 

Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe ve karşı-darbe, istikrarsız vaziyetteki fakat tam da bu sebepten ötürü daha zalim olan devlet aygıtının uyguladığı emsalsiz baskı, sivillere karşı kör terörist şiddet, Suriye’deki ve Irak’taki savaşa Türkiye’nin dâhil olması, Kürt karşıtı kampanya ve benzerleri ülkenizi ölümcül “Suriyeleşme” tehdidine doğru çekmektedir. Doğrusu, bu durum, yüzyıl önce bölgenin Sykes-Picot sömürgeci anlaşmasıyla paylaşımı ile kurulan eski emperyalist düzenin artık var olmaması gerçeğinin bir uzantısı ve derinleşmesidir. Bu düzen, önce Irak’ta “rejim değişikliği” için, sonrasında ise Arap Devrimine karşı, askeri darbeleri ve ortaçağ türü gericiliği teşvik ederek, aşiretler arası ve dini çatışmaları kışkırtarak ve Libya ile Suriye’yi gerici vekâlet savaşları ile yok ederek yürütülen emperyalist savaşlar tarafından ortadan kaldırıldı.        

Erdoğan’ın ve müttefiki “bozkurt”ların şovenist iddialarının konusu olan Lozan Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrası emperyalist-sömürgeci güçlerin gerçekleştirdiği bölgesel paylaşımın bir parçasıydı. Kuşkusuz, o da sarsılmıştır. Ege’nin iki kıyısındaki ve Kıbrıs’taki işçiler ne yükselen milliyetçiliği küçümsemeli ne de Yunanistan ve Türkiye hâkim sınıflarının ve onları yönlendiren emperyalistlerin milliyetçi demagoji ile kurduğu tuzaklara düşmelidir.

Halklarımızın, Yunan ve Türk bankerleri, armatörleri ya da sanayicileri için, Amerikan Exxon’un, İtalyan ENI’nin, Fransız Total’in çıkarları için, Körfez’in petrol monarşileri için, Mısır’ın askeri diktatörlüğü için ya da Siyonist devlet için ölmesine izin vermeyeceğiz. Bunların her biri, Doğu Akdeniz’in petrol ve doğalgaz kaynaklarını yağmalamak için tüm açgözlülükleriyle hazır beklemektedirler!

Cenevre’de, Kıbrıs üzerine gerçekleştirilen sözde görüşmelerin, bölünmüş adadaki Rum ya da Türk Kıbrıs toplumlarının çıkarları ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu görüşmeler yalnızca emperyalizmin ve emperyalistlere ait petrol tekellerinin jeopolitik ve ekonomik çıkarları ile ilgilidir. İşgal kuvvetlerinin ya da emperyalist askeri üslerin bulunmadığı, Rum ve Türk Kıbrıslılara ait birleşik ve sosyalist bir Kıbrıs uğruna ezilenleri birleştirmeli ve karşımızdakileri yenilgiye uğratmalıyız. Emperyalistlerin Ortadoğu’daki üssü değil, Balkanlardan Arap ve Kürt topraklarına kadar özgür halkların sosyalist federasyonunun kalesi olacak kızıl bir Kıbrıs için ileri!

Şimdi, EEK ile DİP arasındaki, yani Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyonu’nun Yunanistan ile Türkiye seksiyonları arasındaki tarihsel bağ, sadece bölgesel değil, uluslararası planda da her zamankinden daha büyük bir rol oynayabilir ve oynamalıdır da.

Mayıs 2017’de Atina’da gerçekleşecek Dördüncü Avrupa-Akdeniz İşçileri Konferansının hazırlıkları ve Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünde Rusya’da ve tüm dünyada gerçekleşecek etkinliklere yapacağımız ortak müdahaleler Dördüncü Enternasyonal için verdiğimiz ortak mücadelenin uğraklarıdır.

Büyük bir ilgiyle, kongrenizin siyasi sonuçlarını ve kararlarını bekliyoruz.

Yaşasın DİP!

Yaşasın EEK!

Yaşasın Türkiye’de, Yunanistan’da, bölgede ve tüm dünyada, proleterlerin devrimci birliği!

Dördüncü Enternasyonal için, Kızıl Ekim’in yüzüncü yıldönümünde tarihsel bir atılım gerçekleştirmek için ileri!

Bir dünya Ekim’i için ileri!

EEK Merkez Komitesi adına,

Savas Mihail-Matsas, Genel Sekreter

Atina, Ocak 2017

 

Rusya Komünistleri Partisi (RPK) ve Marksist Örgütler Birliği'nden (AMO) kongremize gelen dayanışma mesajı

DİP’in 4. Kongresi’ne

Sevgili Savran yoldaş, Devrimci İşçi Partisi 4. Kongresi’nin sevgili delegeleri,

Rusya Komünistleri Partisi (RPK)  ve Marksist Örgütler Birliği (AMO) sizlerle dayanışma içindedir. Türkiye işçi sınıfının ve sol güçlerin Recep Tayyip Erdoğan’ın baskıcı rejiminin sertleşmesiyle, işçilerin iktisadi sömürüsünün artmasıyla, etnik ilkelerin ağır bir biçimde çiğnenmesi ve aşağılanmasıyla, DAİŞ/IŞİD tarafından yöneltilen acımasız terör eylemleriyle yüz yüze olduğunu çok iyi anlıyoruz. Tüm bu alanlardaki mücadelenizde sizlere başarılar diliyoruz.

Ortak teorik araştırmalar ve pratik eylemlere hazır olduğumuzu bir kez daha teyit ediyoruz. Bu pratik şimdiden meyvelerini veriyor. Büyük Ekim Devrimi’nn yüzüncü yılında ortak davamız için mücadelede birlikte yeni zaferler elde edeceğimizden eminiz!

DİP’in 4. Kongresi’ne başarılar dileriz!

RPK Yürütme Kurulu adına Yürütme Kurulu Sekreteri Yevgeni Kazlov,

AMO Konseyi adına Mikhail Kanaşev, Konsey Eş Başkanı

Leningrad, Ocak 2017

 

Arjantin PO’dan kongremize gelen dayanışma mesajı

DİP Kongresi’ne

Kıymetli yoldaşlar,

2017, büyük uluslararası siyasi krizlerle dolu bir tablo içerisinde başlıyor. Geçtiğimiz yıl Brexit, Trump’ın seçilmesi ya da Renzi’nin İtalya’daki referandumu kaybetmesi gibi sonuçlar üreten kapitalizmin iflası, kongrenizin ve kongrenizin çalışmalarının içinde gerçekleşeceği çerçeve olacak.

Devletler ve merkez bankalarınca uygulanan kurtarma paketlerinin başarısızlığı, kapitalizmin iflasının daha da derinleşmesi sonucunu üretti. Negatif faiz oranları ve uluslararası ticaretin gerilemesi ekonomiyi içinde bulunduğu resesyondan depresyona sürükleyebilir. Deutsche Bank gibi kurumların çökmenin eşiğine gelişi, uluslararası finansal sistemin çöküşüne dönüşme riskini taşıyor. İflas eğilimi, devletler arasındaki krizi derinleştirerek onları ekonomik savaşa ve hatta bizzat sıcak savaşa itiyor. Avrupa Birliği’ndeki merkezkaç kuvvetler Brexit’ten bu yana bir sıçrama yaşıyor ve böylece Avrupa Birliği’nin çözülme eğilimini güçlendiriyorlar.

Trump’ın zaferiyle birlikte küresel kriz de yeni bir aşamaya giriyor. İktidardayken başlatacağı saldırılar uluslararası alanda yürütülecek bir ekonomik savaşın ve buna eşlik edecek biçimde ABD içerisinde bir polis devletinin hayata geçirilmesinin damgasını taşıyacak. Fakat uygulayacağı ekonomik politika çelişkilerle doludur ve Bonapartist hesapları zorlu testlerden geçecektir; bu da çatışmalar ve kriz anlamına gelir. Meksika’da, Trump iktidarı almak üzereyken patlak veren kontrolsüz halk isyanı, Trump’ın uygulayacağı yapısal uyum politikalarının karşı karşıya kalacağı sosyal patlamaları gösteren bariz bir uyarıdır. Pena Nieto’nun yenilgisi, Latin Amerika’da serbest düşüşe geçmiş olan milliyetçi rejimlerin yenilgisi ile neoliberal bir “çevrim” başladığını önü süren teorileri yalanlar niteliktedir. Aynen “popülist” selefleri gibi Temer, Macri ve benzerleri de küresel krizi yönetme gücüne sahip olmadıklarını göstermişlerdir.

Emperyalizmin bakış açısından en önemli hususlardan birisi, Rusya’ya ve Çin’e karşı gerçekleştirilecek açılımcı-restorasyonist saldırılar yoluyla kapitalizmin daha derinlere nüfuz etmesi ve kapitalist sömürgeciliğin ilerletilmesidir. Trump bu politikayı sonuna kadar götürmeye karar vermiştir. Rusya ve Çin’in emperyalist güçler olarak geliştiklerine dair iddiaları bir kenara bırakmak şarttır. Rusya, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana üretici güçlerin büyük ölçeklerde yıkıma uğradığı bir süreçten geçmektedir. Çin’e gelecek olursak, bu ülke krizle sarsılmaktadır. Aşırı üretim ekonominin tüm dallarını etkiliyor, devlet sübvansiyonlarıyla desteklenen üretim artık yabancı yatırımlara ihtiyaç duyuyor ama sermaye, Çin’e, ekonomisindeki finansal ve endüstriyel korumacılığı kaldırmayı dayatmaktadır. Aynen Rusya gibi, Çin’in de kırılganlığı ve bağımlılığı artmıştır. Bugüne kadar nispeten barışçıl biçimlerle ilerlemiş olan kapitalizme geçiş, daha şiddetli bir döneme girmektedir. Bu aynı zamanda kaçınılmaz siyasal ve toplumsal çatışmaları da beraberinde getirecek,  Çin’de artık görmekte olduğumuz sınıf mücadelelerini de büyük oranda arttıracaktır.

Ortadoğu’daki savaş kışkırtıcısı saldırganlık ve bunun sonucu olarak ortaya çıkan barbarlık, emperyalizmin ve kuklalarının gerçek yüzünü göstermektedir. Halep’in düşmesi, savaşı bitirmek şöyle dursun, yeni çatışmaların yolunu açacaktır.

Şüphesiz, çelişkilerle dolu bir süreçten geçtiğimizi göz ardı edemeyiz. Krizin derinleşmesinin karşısında, bir yandan da işçi sınıfı bu felaket tablosuna karşı eksik ya da zayıf bir cevap geliştirmektedir. Dünya solu, kapitalizmin iflası dönemini, sınıflar arası iş birliği ve burjuva kuyrukçuluğu politikaları izleyerek geçiriyor.

Uluslararası durum bir bütün olarak ele alındığında, işçi sınıfının bağımsız siyasetine gidecek bir yolu açma zorunluluğunu gündeme getirmektedir. İşçi sınıfının, sosyalizm kavgası verecek, mücadele örgütü özelliği taşıyan, enternasyonalist partilerinin inşası çağımızın temel görevi olma niteliğini korumaktadır. Zira insanlığın krizi, hiçbir zaman olmadığı kadar yakıcı bir biçimde, proletaryanın önderlik krizi olmayı sürdürmektedir.

Kongrenizdeki tartışmaların, verimli geçmesini diliyoruz. Sizleri, oylayacağınız kararların, gerçekleşmesi için uğraştığımız, devrimci güçler arasındaki enternasyonalist iş birliğini tekrardan ayağa kaldırmaya hizmet etmesi beklentisiyle selamlıyoruz.

Partido Obrero Merkez Komitesi Uluslararası Komisyonu

Ocak 2017

 

İtalya PCL’den kongremize gelen dayanışma mesajı

DİP Kongresi’ne

Değerli yoldaşlar,

Her şeyden önce, kongrenize dayanışma dileklerimizi ve Erdoğan’ın rejimine ve saltanat projelerine karşı verdiğiniz mücadeleye kardeşçe desteğimizi iletiriz. Bu proje; işçi sınıfının, Kürt halkının ve demokratik özgürlüklerin artan biçimde baskı altına alınmasına dayanmaktadır. Bu proje, tüm güçleri Cumhurbaşkanının ellerinde toplayıp, Ortadoğu’daki Yeni-Osmanlıcı ihtiraslarının hizmetine sunmayı hedeflemektedir. “Demokratik” Avrupa emperyalizmleri, İtalyan emperyalizminden hareketle söyleyecek olursak, Erdoğan karşısında sınırsız bir ikiyüzlülük sergilemektedir. Bir yandan bir “antidemokratik gerileme” “riskinden”(!) şikâyet etmekte, diğer yandan ise, bizzat bu Avrupa emperyalizmlerinin Ortadoğu’ya musallat ettiği savaşlardan ve dehşetten kaçan mültecileri insanlık dışı bir biçimde geri yollamak için Türkiye hükümetine milyarlarca dolar vererek, ona kendi taşeronluğunu yaptırmaktadır. Yani somut olarak, Erdoğan’ın baskısına sponsor olmaktadırlar. Tam da bu sebeple, emperyalizme, öncelikle de “kendi ülkemizin” emperyalizmine karşı verdiğimiz mücadele, Erdoğan’a karşı Türkiye işçi sınıfının ve Kürt halkının verdiği mücadeleyle gösterdiğimiz enternasyonalist dayanışmanın en önemli biçimidir. Verdiğimiz bu mücadele, sizin izlediğiniz devrimci siyasetle, yani doğru biçimde, rejime karşı gelişen toplumsal ve demokratik direnişi, kurtuluş ve özgürlük için biricik yol olan işçi hükümeti hedefine yönlendirme politikasıyla dayanışmamızın da en önemli biçimidir. Bu, Türkiye işçi sınıfı, Kürt halkı ve tüm ezilenler için tek kurtuluş yoludur.   

Değerli yoldaşlar,

Türkiye’de yaşananlar, tüm özgünlüklerine rağmen, uluslararası durumun dinamiklerinden ayrı değerlendirilemez. 2008’den bu yana tüm dünyaya yayılan büyük kapitalist krize bir çözüm bulunamadı. Bu kriz, yalnızca Batı’daki geniş kitlelerin yaşam ve çalışma koşullarını bizzat etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda dengeleri sarsacak siyasi refleksleri de içinde taşıyor. Avrupa’daki ve Kuzey Amerika’daki tablo, bu büyük krizin siyasi izlerini taşımaktadır. Burjuva siyasetinin geleneksel biçimleri, kendilerini destekleyen tabanın ayaklarının altından kayıp gittiğini görüyor. Uzayan toplumsal kriz ve geleneksel burjuva partilerinin mutabakat krizi, eski çift kutupluluğun ve çift partiliğin ötesine geçen “radikal” çözümler arayışını da birlikte getiriyor. ABD’de Trump’ın zaferi ve Avrupa gerici popülizminin kritik eşiği geçmiş olan kitlesinin hâlâ yükselmekte oluşu bu eğilimlerin geldiği boyutu gözler önüne seriyor. Bunun yanı sıra, kriz, eski ve yeni emperyalizmler arasında piyasaların ve nüfuz alanlarının paylaşımını ve güçler hiyerarşisinin değişmesini tetikliyor. ABD ile Çin’in stratejik olarak karşı karşıya gelişi, dünya siyasetinin etrafında döndüğü yeni ekseni oluşturuyor: Dünya emperyalizminin eski hâkim güçleri, yükselmekte olan yeni emperyalist güçleri kontrol altına alma stratejisi izliyor. Tarihsel bakış açısından, yeni bir büyük emperyalist savaş riskini önümüze getiren tam olarak budur. Birçok kıtadaki yeni silahlanma yarışı bunun bir ilk işaretidir.

Fakat gerici sürükleniş kaçınılmaz bir kader değildir. Kongremize yolladığınız mesajda da haklı olarak vurguladığınız gibi, aynı uluslararası tablo bir alternatifin potansiyelini de içermektedir. Bu on yıl, aynı zamanda Arap devrimlerinin büyük yükselişine, Yunanistan’ın yoksul halkının Troyka’ya karşı uzun süreli toplumsal isyanına, İspanyol gençliğinin kitlesel hareketlerine ve Fransa’da Hollande hükümetinin “Yeni İş Yasası”na karşı sınıf mücadelesine tanıklık etti. Tüm bozguncu teorilere, hâkim düzene teslimiyeti vaaz eden tüm ideolojilere karşı, ezilen kitleler dalgalar halinde güçlerini ve cesaretlerini sergileyerek kendi kurtuluşunun yolunu arıyor. Düğüm noktası, onlara önderlik edecek güçlerdir. Çipras’ın Troyka’ya teslimiyeti, Sanders’ın Clinton’a teslimiyeti, Corbyn’in yabancı düşmanı eğilimlere teslimiyeti farklı biçimlerde uluslararası reformizmin sefaletini ortaya koymaktadır. Toplumsal çatışmalar yükseldikçe, reformizmin boyası dökülür.  Reformizm kriz içindeki sermayenin ayaklarına kapandıkça kriz diğer uçtan kendini gösteren gericiliği besler. Temel ikilem şudur:” Ya devrim ya gericilik”.

Bu sebeple, devrimci Marksist bir önderliğin inşası, hiçbir zaman olmadığı kadar, çağımızın temel görevidir.

Yaşasın DİP!

Yaşasın PCL!

Yaşasın EEK!

Yaşasın PO!

Yaşasın Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu!

Partito Comunista dei Lavoratori

(Komünist İşçi Partisi)

Ocak 2017

 

Finlandiya MTL’den kongremize gelen dayanışma mesajı

Değerli Devrimci İşçi Partili yoldaşlar!

Finlandiya Marksist İşçi Birliği (MTL) üyeleri olarak sizleri selamlıyor ve en içten devrimci dileklerle partinizin 4. Ulusal Kongresi’nde başarılar diliyoruz.

Kapitalizmin dünya çapındaki ekonomik ve siyasi krizi uluslararası jeopolitik alanda hayati ve kritik bir evreye girmiştir. Ukrayna’da ortaya çıkmış tüm çelişkiler şimdi Suriye’de mevcuttur ve keskinleşmektedir. Bu durum, Türkiye toplumundaki istikrarsızlık ve iç savaş ihtimalleri, Yunanistan’da üç memorandum sonrası çıkmaz sokağa gelinmesi ve Suriye’nin mutlak çökmüşlüğü ile birleşince dünyanın bu köşesini patlamak üzere olan saatli bir bombaya dönüştürmüş bulunuyor. 

Amerikan ve Avrupa emperyalizmi arasındaki rekabet, Britanya’nın Brexit sonrası müşkül durumu, Fransa’da devam eden sınıf mücadelesinin sonuçlanmamış olması, İtalya ve Almanya’nın büyük banka kriziyle birlikte burjuvazinin dokuz seneden beri devam eden kapitalizmin küresel krizine çözüm bulmasının imkânsızlığı bizi ya yanıt olarak başarılı bir devrime ya da sonuçları kestirilemeyecek vahşi bir dünya savaşına doğru yaklaştırıyor.

NATO Finlandiya ordusuyla bir ev sahibi ülke anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaya göre NATO kendisini, Finlandiya topraklarında askeri tatbikatlar yapabilir ve savaş, hatta nükleer savaş açabilir duruma getirdi. Geçen yaz Finlandiya’nın tüm doğu sınırında  kara, hava ve deniz tatbikatları yapıldı.

Emperyalizmin bu karanlık projelerini durdurabilmek için güçlü devrimci partilere, mevcut durumun derin tahliline, devrimci bir geçiş programına, birleşik cephe için esnek taktiklere ve amaçlarımızı gerçekleştirecek adanmış kadrolara ihtiyacımız var. 4. Kongrenizin bu konuları önüne koyacağından şüphemiz yok.

Yaşasın Dünya Devrimi!

Yaşasın IV. Enternasyonal!

Yaşasın Devrimci İşçi Partisi!

Marksist İşçi Birliği (MTL) adına

Dimitris Mizaras (genel başkan)

 

Ocak 2017