Burjuva politikacısı nedamet getirmiş gerilla olunca makbul mü oluyor?

Lula, soldan gelip kapitalistlerin temsilcisi haline gelmiş bir politikacı. Rousseff ise Lula’nın kendi elleriyle seçtirdiği bir başkan. O zaman nereden “sosyalist” oluyormuş? Tony Blair’e “sosyalist” demek kimsenin aklından geçiyor mu? Eski sosyalistler ne zamandan beri “sosyalist” diye anılır oldular?

Lula ve PT meselesi sol için bir skandal olmaktan çıkamadı. Hem dünyada, hem Türkiye’de. Lula ve PT 90’lı yıllarda hızla sağa kayarken dünya solunun en büyük akımları ve en ünlü isimleri bu partiyi ve önderini kayıtsız koşulsuz desteklemekten bir türlü vazgeçmediler. Ardından Lula 2002 yılında başkan seçildi. Daha seçilmeden İMF’ye taahhütler verdi; seçildikten sonra da neoliberalizmi bütünüyle kucakladı, partisinin örgütlü işçi, kamu emekçisi, topraksız köylü tabanına sırt çevirdi, Brezilya’nın sanayi ve tarım burjuvazisine hizmet etmeye ve emperyalizmin bölgedeki ayrıcalıklı partneri olmaya soyundu. O güne kadar Lula’yı yere göğe koyamayan dünya solundan (devrimci Marksizmin bazı akımları dışında) tıs çıkmadı. Türkiye’de aynı şey yaşandı. Sanki Bush’ların, Blair’lerin, Brezilya sanayicilerinin ve tarım kapitalistlerinin, uluslararası finans basınının bu yeni sevgilisini hiç tanımıyorlardı. Sanki hiçbir şey olmamıştı! Sanki bu politika ile birlikte son çeyrek yüzyılın en güçlü sol hareketi olan Brezilya solu çökmemişti!

Şimdi bilindiği gibi Lula’nın yerine PT’den bir başka aday, Dilma Rousseff, Ekim sonunda yapılan ikinci turda başkan seçildi. Lula hâlâ çok popüler ama Brezilya’da bir kişinin iki dönemden daha uzun bir süre başkanlık yapması yasal olarak mümkün değil. Bu yüzden Lula kendi özel kalem müdürünü (Brezilya’da bu konum başbakanınınkine yakın yetkilerle donatılmış durumda) partinin adayı olarak atadı, seçim kampanyasını onunla birlikte yürüttü, bir bakıma kendi popülaritesinden yararlanarak bu çok fazla tanınmayan adayı seçtirtti. Fransızca’da bir söz vardır: “éminence grise” (yani “belli belirsiz ayırt edilebilen önemli şahsiyet”), işleri perde arkasından yürüten kişi demektir. Muhtemelen önümüzdeki dönemde Brezilya’da Lula dönemi bu anlamda devam edecek.

Skandal sürüyor!

Lula sekiz yıl boyunca neoliberal bir ekonomi politikası izledi. Örgütlü işçi sınıfının bütün ciddi taleplerini görmezlikten geldi. Kamu emekçilerinin kazanılmış haklarına saldırdı. Topraksız köylülere yönelik köklü toprak reformundan yan çizdi, temsilcilerini polisine dövdürdü. Emekçiler ve yoksullar için yaptığı tek şey, ailelere sadaka türünden bir gelir sağlamak oldu (“Bolsa familia” programı.) Kılıçdaroğlu CHP’sinin de benimsediği şu politika. Bu yüzden örgütsüz kent yoksulları, Lula’nın burjuvazi dışındaki en güçlü destekçileri.

Çevre konusunda verdiği sözlerden geri döndü. Genetiği değiştirilmiş soya ekiminin önünü bütünüyle açtı. Emperyalizme hizmette kusur etmedi. Türkiye hükümetinin Afganistan’da ve Lübnan’da yaptığını, yani emperyalizm adına bir ülkede “barış koruma” adına işgali, Haiti’de yaptı. Bolivya’da 2003 ve 2005 krizlerinde devrimin ateşini söndürdü. Genel olarak emperyalizmin Latin Amerika’da, özellikle Venezüella’da burjuva milliyetçiliği ile başı belada iken emperyalizme koltuk değneği oldu. Kendisinin ilişkisi kanıtlanamadı, ama partisi bu sekiz yıl boyunca tam bir hırsızlar partisi olduğunu kanıtladı! (Rousseff’in Lula’nın özel kalem müdürlüğü görevindeki selefi, yani rejimin iki numarası dahil! O hırsızlıktan gitmek zorunda kaldığı için bugün Rousseff başkan oldu!) Bütün bunlara karşı sesinizi yükseltmediniz. Bari şimdi susun!

Hayır, şimdi de Dilma Rousseff’in seçilmesini kutluyor sol. BirGün gazetesi, daha ilk turdan başlayarak Rousseff’i sürekli “eski gerilla başkan oluyor/oldu” diye tanıtıyor. Hem de ne dokunaklı başlıklar! Okuyan sanır ki Brezilya kadın Che’nin eline geçti! Bir burjuva politikacısı, geçmişte “çocukluk” etmiş ve bir gerilla örgütüne katılmışsa, şimdi “eski gerilla başkan oldu” yazmak politikayı magazinleştirmekten başka ne işe yarıyor?

Biraz daha dikkatli bir politika izlemesini bekleyebileceğimiz bianet “Brezilya’da sosyalist kadın başkan” türü bir manşet atıyor. Yazı Rousseff’e övgü üzerine kurulmuş. Dünya Mrs. Thatcher ya da Hillary Clinton ya da Angela Merkel, Türkiye ise Tansu Çiller deneyimlerini yaşadıktan sonra, bir başkana salt kadın diye övgüler düzmek en hafif deyimle naif oluyor, ama haydi kadın olmasını önemsediniz, ya o “sosyalist” sıfatı? Durum mantıksal bir kesinlikle analize edilebilir. Lula, soldan gelip kapitalistlerin temsilcisi haline gelmiş bir politikacı. Yukarıda yazılanlar ortada. Rousseff ise Lula’nın kendi elleriyle seçtirdiği bir başkan. O zaman nereden “sosyalist” oluyormuş? Tony Blair’e “sosyalist” demek kimsenin aklından geçiyor mu? Eski sosyalistler ne zamandan beri “sosyalist” diye anılır oldular?

Demokratik sol!

Örnekler çoğaltılabilir. Ama bütün bunların üzerine tüy diken, Ahmet İnsel’in Radikal İki’deki “İşçiden sonra kadın” başlıklı yazısı. İnsel Dilma Rousseff’i sola örnek politikacı gibi gösteriyor. Daha başlıktan başlayan bir skandal. Sanki sekiz yıllık kapitalist politikadan sonra Lula’nın işçiliğinin bir önemi varmış gibi, sanki Rousseff’in seçilişinin esas önemi kadın olmasından geliyormuş gibi.

İnsel’in yazısı internetten okunabilir, ayrıntıya girmeyelim. Yazının büyük bölümü, “Rousseff’in bir gerilla olarak hayatı” tarzında yazılmış. Fransız Le Monde ya da Libération gibi sola biraz açık burjuva gazetelerinden kolayca bulunabilecek bilgiler, burada herhangi bir önem taşıyormuş gibi uzun uzun aktarılıyor. Brezilya’da sekiz yıl boyunca olan biten, Lula’nın Brezilya ve dünya solu için anlamı falan değil de, Roussef’in gerilla hayatı.

Tabii önemli olan bunlar değil. Önemli olan, İnsel’in burjuva basınına inanarak araya sıkıştırdığı bir ayrıntı ve bundan bütün sol için “dersler” çıkarması. İnsel, birincisi, Rousseff’in bir gerilla örgütünün üyesi olmakla birlikte kendisinin hiç silah kullanmadığını, herhalde Rousseff’in kendisinin iddiası temelinde, aktarıyor. Rousseff’in bugün oy peşinde iken geçmişi hakkında yalan söylemediğini nereden biliyor, orası meçhul! Öyle olsa bile, bunun herhangi bir önemi olabilir mi? Silahlı mücadeleyi ilke edinmiş bir örgütün bazı mensupları işbölümü ya da olayların gelişmesindeki rastlantılar dolayısıyla silah kullanmamış olabilirler. Eee?

Ama İnsel burada durmuyor. Bir de mükemmel bir gerekçe ekliyor. Fikrin tamamını okuyalım: “Ama hiçbir silahlı eyleme doğrudan katılmadı. Silahlı eylem yerine ‘kitlesel mücadele’ yanlısıydı.” Silahlı eylem ile kitlesel mücadeleyi karşı karşıya getirmenin, hangi kelime ile anılması gerektiğini bilemediğimiz bir yanılgı olduğuna dair tarihten sayısız örnek verilebilir. Karşıtlık, silahlı eylem ile kitlesel mücadele arasında değildir. Öncü, fokocu vb. silahlı eylem ile silahlı ya da silahsız kitlesel mücadele arasındadır. Ama geçelim. Bunları ileride Birikim dergisinin “sosyalizm”ini tartışırken ele alma fırsatı buluruz. Önemli olan İnsel’in Rousseff’in, sadece “ben kişisel olarak silaha külaha karışmadım” yalanına değil, aynı zamanda “ben silahlı eyleme taraftar değildim” kuyruklu yalanına inanması ve bizi de inandırmaya çalışması. Rousseff’e kefil olması!

Ama hâlâ skandalin doruğunda değiliz. İnsel bu sefer Rousseff’ten alıntı halinde aktarıyor: “Dünyayı kurtarmak istiyorduk. Birçok saçma sapan iş yaptık. (...) Brezilya’nın değişmesine yardım etmek için mücadele ettim ve onunla birlikte ben de değiştim. Demokrasinin önemini öğrendim. Ama taraf değiştirmemiş olduğum için kıvançlıyım.” Rousseff’in fikri elbette İnsel’i bağlamaz. Yazısını şöyle bitirmese. Şimdi İnsel konuşuyor, Roussef değil: “Toplumu dönüştürürken kendini de dönüştürmenin gerektiğini ama bunu taraf değiştirmeden yapmanın mümkün olduğunu gösteriyor Brezilya.”

İnsel’in Rousseff’le aynı kanaatte olduğunu görüyoruz. Şimdi soru şu: Dilma Rousseff, gerilla iken 1964 ila 1985 arasında devam eden bir askeri diktatörlüğe karşı savaşıyordu. Bu savaşı “saçma sapan işler” olarak anıyor ve ekliyor: “Demokrasinin önemini öğrendim.” Bir akseri diktatörlüğe karşı mücadele ederken “demokrasinin önemini öğrenmek” ne demek? Demokrasi yok ki önemini öğreneceksiniz! Önemini biliyorsunuz ki askeri diktatörlüğe karşı mücadele ediyorsunuz! Demokrasi kavramının bu bitmez tükenmez suistimalinin ne kadar saçma, absürd sonuçlar doğurduğunu görüyor musunuz? İnsel işte bu görüşlerle hemfikir!

Ama en önemlisi şu: İnsel, Lula’nın ve Rousseff’in “taraf değiştirmeden” yürüdüğüne inanıyor. Mantıksal bir dakiklikle söylenebilir ki, İnsel böyle inanıyorsa, onlarla birlikte kendisi de taraf değiştirmiştir! Çünkü Lula ve Rousseff artık sosyalizmin “tarafında” değillerdir.

Birikim dergisi, sosyalist hareketle bağlarını neden kestiğini anlatacak ve tartışacağız. Ama nedeni şimdiden belli değil mi?