Bugün 23 Nisan, hep kurşunla, gazla, bombayla doluyor insan


“Buraya bakın,

Burada, bu kara mermerin altında

Bir teneffüs daha yaşasaydı

Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk

gömülüdür.

Devlet dersinde öldürülmüştür. (…)

-Ece Ayhan-“Meçhul Öğrenci Anıtı”ndan-

 

İki sene önce, 2009 yılının 23 Nisan’ında Hakkâri’de (Colemêrg) 14 yaşında bir çocuk, gaz bombalarından ve coptan kaçarken başını taşa çarparak ölmüştü. Yine aynı yıl, yine 23 Nisan’da, 14 yaşındaki Turan’ın Özel Harekâtçı bir polisin otomatik silahının dipçiğiyle öldüresiye dövüldüğü sahneler hepimizin aklında, gözlerinin önünde.

Bu 23 Nisan’a ise henüz üç gün önce, Bismil'de 20 Nisan’da, YSK’nın BDP'nin desteklediği 7 bağımsız adayında aralarında bulunduğu 12 kişinin adaylıklarını veto etmesini protesto etmek için düzenlenen gösteride polis kurşunuyla sırtından, hem de tek kurşunla öldürülen 17 yaşındaki İbrahim Oruç’un acısıyla giriyoruz. Üstelik amatör kaydı ile çekilmiş görüntülerden anlıyoruz ki, İbrahim yerde yatarken, öldüğünü fark etmemiş olacak ki ( zira öldüğünden emin olsalar zaman kaybetmeyip başkasını öldürür, ya da tekmelerler) hıncını almak için defalarca vahşice tekmeleyen polis, çocuğun dişlerini kırıyor.

Aynı gün, Şırnak’ta polisin attığı gaz bombası başına isabet eden 2 yaşındaki Elif Güngen ağır yaralı, Cizre’de aynı şekilde gaz bombası başına isabet eden 11 yaşındaki Hüseyin Karane ağır yaralı, Mardin’de ise plastik mermiyle yaralanan 11 yaşındaki Hamdullah Eldemirci yoğun bakımda. Ey Kürt çocukları varlığınız devlet şiddetiyle ölenler, yaralananlar, sakat kalanlar listesine armağan olsun!

Olaylar üzerine İçişleri Bakanı Osman Güneş açıklama yapıyor: “Müdahale orantılı.”

Tabii doğru söylüyor adam! Orantılı elbette. İHD verilerine göre 1988-2011 yılları arasında devlet şiddetine, yani polis, asker, özel harekât, korucu ( say say bitmiyor maşallah!) şiddetine maruz kalarak ölen çocukların sayısı 433. Hem de öyle sıradan ölümler değil. 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur mu? Özel timin köpekleri tarafından parçalanarak öldürülen Xezal mı? Barakasında babasıyla kabak çekirdeği çitlerken otomatik silahlarla taranarak 11 kurşunla öldürülen Rozerin mi? Hangi birini anlatayım size de “orantılı” olsun? (Halen cezaevinde bulunan yüzlerce çocuk da aklınızda bulunsun.)

Çocuklara yönelik bu açık şiddet karşısında faşist MHP “sokağa çıkmasınlar, karara saygılı olsunlar” diyerek aktif kapıkulluğu ispat ediyor. Kahraman “sosyal demokrat” CHP ise bir tek kelime dahi etmeyerek pasif kapıkulluğunu. Aynı günlerde siperlerin Gandi’si Kılıçdaroğlu’nun çocuklar ile çekilmiş temiz, steril fotoğrafları yayınlanıyor panolarda boy boy. Yanında da yazıyor: “Çocuklarımızın geleceği için!” Sevsinler sizin vicdanınızı.

Hepinizin orantısı aynı: Beyaz Türklerin ve işbirlikçilerinin çocuklarına gelecek, Kürt çocuklarına mezar, hastane, olmadı hapishane!

“Yeryüzünde tek bir çocuk acı çekiyorsa, tanrı yoktur.” diyor Dostoyevski. Ama bu coğrafyada, Fırat’ın doğusunda yaşayan çocuklar, Kürt çocukları “acı çekecek” kadar bile yaşama şansına erişemiyor. Yani Kürt oldukları için hor görülecek, en pis işlerde sigortasız, güvencesiz çalıştırılacak, katmerli bir biçimde sömürülecek, askerde intihar ettirilecek(!) yaşa dahi erişemiyorlar.

23 Nisan çocuk bayramıymış. Böyle bayramı alın başınıza çalın!

Bizim çocuklarımızın bayramı ise ancak bu topraklardaki korkunç savaş bitince başlayacak. Kürdüyle, Türküyle, Arabıyla, Ermenisiyle, Çerkeziyle, Lazıyla bütün çocuklar sokaklarda, meydanlarda bu kez copsuz, gaz bombasız, kurşunsuz halaylar çekecek, şarkılar söyleyecek.

Hiç merak etmeyin “bizim” çocuklarımız, o bayram günlerinin devamında, devrim günlerinde “sizin” çocuklarınızı da, sizin mahkûm ettiğiniz, kardeşleri öldürülürken havuzlu sitelerde oturmanın, markaların ve lüksün içinde kaygısız yaşamanın rezilliğinden, utancından kurtaracak!

O zaman hep birlikte haykıracaklar:

“Varlığım halkların kardeşliğinin ve eşitliğinin varlığına armağan olsun!”