Türkiye Suriye’den, İsrail İran’dan elini çek!

Türkiye Cumhuriyeti dış politikada oldukça tehlikeli bir rotada ilerliyor. Libya saldırısı, füze kalkanı, İran’ı bölgede dengeleme, Arap devrimini evcilleştirme gibi başlıklarda, emperyalizm ile büyük bir uyum içinde; bölge halklarına düşman bir politikaya ısrarla sarılmış durumda. AKP hükümeti emperyalizme hizmet etmek ve Türk sermayedarların yayılmacı düşlerini gerçekleştirmek için Ortadoğu’da büyük maceralara girme hazırlıkları içinde. “Büyük Macera”nın ilk bölümünde Suriye’ye olası bir saldırı var.

Emperyalistlerin gerici üçgeni: İsrail-Türkiye-Suudi Arabistan

Türkiye’nin Suriye’ye saldırması ihtimaline paralel olarak bir de İsrail’in İran’ı vurması söz konusu. Sanki başına çökmek için gün bekleyen ABD, İngiltere, İsrail, Fransa gibi ülkeler nükleer silah sahibi değilmiş gibi İran, nükleer silah elde etmeye çalışmakla suçlanıyor. İran’ın bu koşullar altında nükleer silaha sahip olmak istemesi son derece meşrudur fakat İsrail Siyonizmi, İran’ın nükleer silah üretmesine asla izin vermek istemeyecektir ve üstelik bu konuda her geçen gün zamanı daralmaktadır.

Türkiye ve İsrail, Suriye ve İran’ı dize getirmeye çalışırken emperyalizmin bölgedeki üçüncü büyük müttefiki Suudi Arabistan ise Bahreyn ve Yemen devrimlerini bastırma ya da ateşini söndürme görevine soyunmuş durumda. Küçük ama zengin ortak Katar, esas olarak Libya konusunda görev alıyor. Bir de tüm bunlara, kangrenleşmiş Filistin ve Irak meselelerini, üzerine de uluslararası bir boyut kazanmış olan Kürt sorununu ekleyin.

İşte finans kapitalin dünya sistemi olan emperyalizm, bölgemizde halkları böyle büyük bir boğazlaşma ihtimali ile karşı karşıya bırakıyor. Kendine yardımcı olarak bir ortaçağ kalıntısı krallığını, bir Siyonist “karakol devleti”ni ve kerameti kendinden menkul bir “ileri demokrasi”yi seçmiş, planını uygulamaya çalışıyor.

Sürekli savaşa karşı sürekli devrim!

İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin çıkarı, emperyalizmin ve onun bölgedeki işbirlikçilerinin planlarını boşa çıkarmaktan, emperyalizmin sürekli savaşını sürekli devrime çevirmekten geçer. Devrimci İşçi Partisi, tüm hazırlığını bu gelişmeler ışığında yapmaktadır. Hatay’daki askeri hareketliliğe dikkat çekmesi de bundandır, bedelli askerliğe ve profesyonel orduya karşı çıkması da. Üçüncü Cephe’de ısrar etmesi de bundandır, işçi sınıfının dikkatini Arap devrimine çekmesi de. “Suriye’yle değil İsrail’le savaş”, “Kürtlerle değil ABD’yle savaş” diyerek Erdoğan’ın gerçek yüzünü teşhir etmesinin de sebebi budur, işçi sınıfı ve gençliğin öncüsünü tüm enerjisi ile örgütlemeye çalışmasının da.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2012 tarihli 27. sayısında yayınlanmıştır.